sağlık ve mutluluğun düzenleyicisidir. Oyun; ister düşünce yorgunluğu gidersin, ister kuvvetin harcanmasından teşekkül etsin ya da hayata hazırlıklı sayılsın; küçük, büyük herkes için tabii bir hareket ihtiyacıdır.” (Tarcan, 1932: 145). Tarcan’a göre oyunlar, beden ve beyin jimnastiği açısından doğal bir ihtiyaçtır, çünkü insan hayatındaki iki önemli dilek olan sağlık ve mutluluk, oyun oynamanın temel kazanımlarındandır. Oyunun sonucu itibarıyla kaybeden kişi ya da taraf ödülden olsa da cezalandırılsa da oyunun işlevi açısından oyunun kaybedeni yoktur.
Doktorasını Almanya’da yapan halk bilimci Nevzat Gözaydın, Dil, Çocuk ve Oyun başlıklı makalesinde oyun hakkında görüşlerde bulunmuştur: “Çocuğun dokunma, deneme, taklit ve keşif konusundaki merakı, onun canlı ve aktif bir biçimde diliyle, hareketiyle rol aldığı sahne, sadece oyun sahnesidir. Dil becerisiyle iletişim kurduğu oyun alanında arkadaşlarıyla vakit geçirir. Arkadaşı yoksa oyuncaklarıyla konuşur, kendi hayal dünyasını oluşturur. Oyun ve oyuncak dünyası çocuğun gelişmesine ve büyümesine yeni ivmeler kazandırır. Çocuğun duygu ve düşünceleri herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın kendi iç ve dış dünyasındaki gelişmesine katkı sağlarken, bunların ifadesi sırasında kullandığı dil ve hareket özellikleri de farklılıklar gösterir.” (Gözaydın 2007: 293).
Çocuk psikolojisi, özel eğitim ve rehberlik gibi alanlarda yaptığı akademik çalışmalarla tanınan Necate Baykoç Dönmez, Oyun Kitabı adlı eserinde oyunun, yaşamın tüm evreleriyle ilgili bir kavram olduğunu ve bu özelliğinden dolayı oyun çeşitlerinin yaş gruplarına göre çeşitlilik gösterdiğini vurgulayıp oyunun çok kesin ve belirli bir tanımının olamayacağını ancak birçok kuramcının oyunu, çocuğun yaşamının doğal bir parçası olarak düşünüp farklı tanımlamalarda bulunduğunu belirtmiştir. Dönmez’in kendisi oyunun işlevleri üzerinden genel bir tanımlama yapmıştır: “Oyun belli bir amaca yönelik olan veya olmayan, kurallı ve ya kuralsız gerçekleştirilen, her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak içinde yer aldığı fiziksel, bilişsel, duygusal, dil ve sosyal gelişimin temeli olan gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme süreci olarak ifade edilebilmektedir.” (Dönmez Baykoç, 1992: 13).
Türkiye’de çocuk oyunları konusunda halk bilimi odaklı en ayrıntılı ve kapsamlı çalışmayı bir doktora tezi olarak hazırlayan ve sonrasında kitaplaştıran Nebi Özdemir, Türk Çocuk Oyunları isimli iki ciltlik eserinin giriş bölümüne oyun kavramının tanımını yaparak başlamıştır: “Tarihin ilk dönemlerinden bu güne kadar bütün insanlar benzer şekillerde oyun oynamışlar ve oynamaktadırlar. Oyun oynamak, toplumun (çocuk-genç-yaşlı, kadın-erkek, idareci-tüccar, öğrenci-işsiz, zengin-fakir, köylü-kentli vb.) bütün kesimleri veya üyeleri tarafından zevk almak amacıyla gerçekleştirilen gönüllü bir etkinliktir.” (Özdemir, 2006: 21). Özdemir, hemen ardından Türk dünyasında “oyun” kavramının eskiden olduğu gibi bugün de “oyun” ile ifade edildiğini vurgulayarak geniş bir coğrafyada konuşulan Türk dilinin semantik, morfolojik, fonetik açılardan çok az değişikliğe (lehçe ve ağız özellikleri nedeniyle) uğramış ortak sözcüklerinden biri olarak kabul edildiğini ifade etmiştir. Özdemir, “oyun” sözcüğünün tarihî yazıt ve metinlerdeki, çağdaş Türk lehçelerindeki, çeşitli eser ve sözlüklerdeki biçim ve anlamlarına da ayrıntılı olarak değindikten sonra Türkçe sözlüklerde oyun kökünden türetilmiş isim ve fiil soylu pek çok kelime veya kelime grubunun bulunduğunun altını çizmiş ve bu sözcük dağarcığına oyunla ilgili kelime ve deyimleri, çocuk oyunları ve oyunlarla ilgili kelimeleri de ekleyip kapsamlı bir şekilde örnekleyerek vermiştir. Özdemir, Türk kültüründe ve yaşamında oyunun ne denli önemli bir yerinin olduğunu oyun kavramının anlamları üzerinden değerlendirip bunların daha çok yetişkin yaşamıyla ilgili olduğunun altını çizerek Türklerin bireysel ve toplumsal tepkilerini dile getirmek için oyun kökeninden türetilen kelimeleri olumlu anlamda insan sevgisini, mutluluğunu ve sevincini ifade etmek isterken; olumsuz anlamda hile, düzenbazlık, ahlaksızlık ve hakaret gibi davranışları ifade etmek isterken kullandığını açıklamıştır. Özdemir, bazı yabancı dillerde oyun, çocuk oyunu ve oyuncak anlamında kullanılan kelimeleri de verdikten sonra Türkiye’de oyun kavramının çocuk eğitimi ve gelişimi, çocuk ruh sağlığı ve psikoloji bilim dalları açısından tanımının yapıldığını ancak bunların oyunun yapısal ögeleri ve bu ögelerin meydana getirdikleri bütün içindeki işlevlerine yer vermeyen mükerrer tanımlardan ibaret olduğunu bunlardan öne çıkanları alıntılayarak göstermiştir. Ardından Türk halk bilimi alanında çalışan bazı araştırıcıların tanımlarını vermiş ama bunların da pedagog ve psikologların tanımlarından çok farklı olmadığını vurgulamıştır. Özdemir; pedagog, psikolog ve halk bilimcilerin oyun ile ilgili tanım ver görüşlerinin yanında filozof, yazar, şair gibi bu konu üzerinde fikir beyan eden önemli şahsiyetlerin görüşlerini de vermeyi ihmal etmemiştir. Özdemir, oyunların temel özellikleri ile ilgili olarak ayrı ayrı Huizinga, Öngen ve Caillous’un görüşlerini maddeler hâlinde verdikten sonra oyun ile ilgili geliştirilen kuramları ele almıştır. Bu kuramları, Tezcan’ın (1993) Boş Zamanlar Sosyolojisi isimli eserinde özetlediğini belirterek bunlar hakkında bilgiler vermiştir. Özdemir bu kuramları “biyolojik ve fizyolojik kuramlar”, “psikolojik kuramlar”, “sosyolojik kuramlar” üst başlıkları altında öne çıkan temsilcilerinin adlarını vererek kısa ve öz değerlendirmelerde bulunmuştur. Özdemir, dünyadaki ve Türkiye’deki çocuk oyunu araştırmalarını kapsamlı bir şekilde vermiştir. Dünyadaki çalışmaları öne çıkanlarıyla kıta adları başlıklarının altında verirken Türkiye’deki çalışmaları bilinen en eski yazılı tarihî kaynaklardan (yazıt, destan metni, dinî metin, sözlük, siyasetname, seyahatname vb.) alıp eserini kitaplaştırdığı tarihe kadar getirerek oldukça teferruatlı bir şekilde vermiştir. Özdemir, yirminci yüzyılda Türkiye’de çocuk oyunları üzerine yapılan kılavuz kitap, derleme, inceleme gibi halk bilimi odaklı çalışmaların neredeyse tamamını eserini bitirdiği tarih itibarıyla kronolojik düzende vererek bir bakıma bu alanda araştırma yapacakların kaynakçasını hazırlamış; onların işini kolaylaştırmıştır.1
Folklorun oyunlar için bir düzenleyicilik vazifesi üstlendiğini ve oyunların içeriklerini uygun hâle getirerek en iyi şekilde icra edilmesine yardım ettiğini ifade eden Tatar halk bilimci Nekıy İsenbet, oyunların şu özelliklerine dikkat çekmiştir: “Çocukların beden ve akıl yönünden gelişimlerinde onları kollektif disiplinde bir araya getirmeye (örgütlemeye) ve onların estetik duygularını eğitmede bu oyunların ne kadar önemli bir yere sahip olduğu herkes tarafından bilinen bir konudur. Ortaklaşa oynanan türkülü oyunların bazıları eski düğün, bayram gibi gelenek ve göreneklerden kalmış olup bunların çocuklar arasında oynanan oyunlara geçiş yaptığı anlaşılmaktadır (Kaburgalı kamçılı, aksöğüt vb.). Oyunların çoğu beceri ve kurnazlığı geliştirmek için oynanır (Ebeleme, turp yolma, kör teke vb.). Bazıları refleks kazanma ve otonom bir harekette daha iyi olma için idman yapmak üzere oynanır (Uçtu uçtu). Bazıları da bir halk masalının tiyatrolaştırılmasıyla daha da değer kazanarak bir oyun özelliği kazanırlar (Aksak keçi, kabak vb.).” (İsenbet, 1941: 72-73).
“Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Müdürlüğü” tarafından Anadolu Çocuk Oyunları adıyla hazırlanan eserde geleneksel çocuk oyunlarının önemli bir kısmının özellikle şehirde yaşayan çocuklar tarafından oynanmadığına, bundan dolayı kuşaklar arası aktarımın gerçekleşmediğine değinilerek halk bilimi açısından bu oyunların şu özelliklerine dikkat çekilmiştir: “Geleneksel çocuk oyunları, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan, deneyimleme yoluyla öğrenilen, çocuk ya da yetişkin her yaştan katılımcının oynayabildiği hatta farklı kuşakların