süzgün, kendisi sinirli, şapkası yıpranmış, iki dizi kulağını geçmiş bir cadı oturuyormuş. Delikanlı:
– Selamünaleyküm, ana, diyerek selam verip başını eğmiş.
– Ve aleykümselam deyip cadı selamı almış. Selam verdin, eğer selam vermeseydin bu dünyadan vazgeçmiştin, demiş cadı. Delikanlıya hürmet gösterek misafir etmiş. Güneş batmış, tan atmış, delikanlı yerinden kalkmış. Cadı delikanlıya niçin yollara çıktığını sormuş. Delikanlı nasıl geldiğini, neden geldiğini, cadıya anlatmış. Cadı:
– Ey evladım, bu iş zor bir işmiş. Falan dağda büyük kızımın evi var. O kızımın yanına git. Hallederse bir tek o halleder, demiş. Delikanlı cadıdan izin almış ve o kızın evine gitmiş. O kıza geliş sebebini bir bir anlatmış. Cadının büyük kızı delikanlının eline sarı yay vermiş:
– Şurada dağın başında bir pınar var. O pınara git. O pınara susayan derisi incili koyunlar gelir. Koyunlar o kadar susar ki başlarını çıkarmadan su içerler. O sırada vurabilirsen vurdun, vuramazsan elin boş dönersin, demiş delikanlıya. Delikanlı sarı yayı omzuna asıp kızın söylediği yere gitmiş ve evsin yapıp içine gizlenip beklemeye başlamış. Bir süre sonra dağdan dağa atlayan incili koyunlar pınara gelmiş. Koyunlar etrafta kimse var mı der gibi kulaklarını dikip etraflarına bakmış. Şüpheli bir şey görmeyince susuzluğa dayanamayıp başlarını suya daldırmış.
Evinde yatan delikanlı elindeki sarı yayı sıkıca tutarak “Boynunun altı, kalbinin üstü.” demiş ve birini hedef alıp oku atmış. Atılan okun sesi dağın içinde yankılanmış. İncili koyunlara rahatça su içmek nerede, arkalarına bakmadan her biri bir yana kaçmış. Delikanlı yerinden doğrulup baktığında incili koyunlardan birinin pınarın başında yattığını görmüş. Koşarak yanına gitmiş. Bıçağını eline alıp derisini yüzmüş ve sevinçle cadının büyük kızının evine varmış. Kız delikanlıya gece boyu incili koyunun derisinden hayalinde öyle bir şapka dikmiş ki akılların şaşmaması mümkün değilmiş. Delikanlı sabah kalkmış. İzin almış ve yola revan olmuş. Birkaç gün yol gittikten sonra ayakları yürümekten delik deşik olmuş ve ölesiye yorgun bir şekilde şehrine gelmiş. Karısına gelip başından geçen olayları anlatmış. Padişahın huzuruna çıkmış ve getirdiği şapkayı padişaha sunmuş. Padişah da vezirler de şaşkın şaşkın bakmışlar. Böylelikle padişahın emrini yerine getitmiş.
Padişah ve vezirleri bu sefer kürk getirmesini emretmişler. Delikanlı perilerin de yardımıyla incili koyunun derisinden kürkü de getirmiş.
Bir süre sonra padişah delikanlıyı tekrar çağırtmış. Bu sefe vezirler:
– Gohikap dağının arkasında bir deniz var, o denizde su küheylanı var. Serçe başlı doru at yaraşır padişahımıza, diyerek delikanlıyı o su küheylanını getirmesi için göndermişler.
Delikanlı bunu duyunca iyice çaresiz bir şekilde evine gelmiş. Karısı ona bir akıl vermiş. Delikanlı yola çıkmış. Birkaç gün yol gittikten sonra o cadının ortanca kızının evine varmış. Kıza geliş sebebini anlatmış:
– Bu senin için kolay bir iş değil, demiş ona ortanca kız. Denizin kenarına varacaksın. Vardıktan sonra fırtına kopacak. Ardından yağmur yağacak, denizin atı üstüne gelecek, bulut gibi dalgalar kıyıya vuracak. İşte o an su küheylanını kıyıya çıkar, demiş.
Delikanlı gitmiş. Bir süre sonra denizin altı üstüne çıkıp dalgalar kıyıya vurmaya başlamış. Daha sonra kıyıya vuran dalgalar yavaş yavaş azalmış, deniz sakinleşmiş, sular çekilmiş. Kıyıya yakın bir yerde suların çekilmesiyle su küheylanının arkası görünmüş. Bu at çoğu zaman küçücük başını suya sokup arkasını güneşlendirirmiş. Tam o sırada ilk önce eyerle kayışlarını sıkıca bağlayacaksın. Sonra da kendini kırk kulaç urganla sağlam bir şekilde bağlayacaksın. Bağladıktan sonra üstüne bineceksin. Bunları yapana kadar su çekilmez, su küheylanı da başını sudan çıkarmaz. Bir ara su iyice çekilmeye başlar. O sırada at üstündeki insanı farkeder. Farkettikten sonra ilk önce havaya doğru uçar hemen ardından da suya dalar. Sakın bunlardan korkup üstünden inme. En sonunda atın mecali kalmayıp “Artık senin oldum.” der. Sen de o zaman attan inip yeniden terkile. Böylelikle artık at senin olur. Başka şekilde bu ata sahip olamazsın, demiş peri.
Delikanlı ortanca kızın söylediklerini yerine getirmek üzere harekete geçmiş. Kulak çelikten değil, çok söz baş ağrıtırmış. Delikanlı su küheylanına binip padişahın huzuruna çıkmış. Padişah da, vezirler de çok şaşırmışlar.
Padişah ve vezirleri toplanıp bu nasıl iştir. Bu sefer başka bir iş için gönderelim, demişler. Delikanlıyı çağırıp:
– İncili koyunun derisinden şapkayı da kürkü de serçe başlı doru su küheylanı da getirdin, padişahımıza. Şimdi de Gülhagiyha, Gülzamze kız yaraşır padişahımıza. Atını buldun, kürkünü buldun, şimdi kızını da bul. Eğer bunu bulamazsan soyunu kuruturuz, demişler.
Delikanlı üzgün, düşünceli, bir şekilde karısına gelmiş ve ne yapacağını danışmış. Karısının verdiği akıl onun kaygısını azaltmış.
Delikanlı su küheylanı ile epey yol gitmiş ve karısının söylediği o cadnın küçük kızının evine gelmiş. Ona Gülhagiyha ve Gülzamze’yi sormuş. Kız da:
– Gülhagiyha ve Gülzamze Gohikap’ın arkasındaki denizin ortasındaki bir adada yaşıyorlar. O adaya su küheylanıyla uçacaksın. Adada büyük bir saray var. O saraya vardığında önüne hırıldayan kaplanlar çıkacak. Onlara bu perilerin sözlerini söyleceksin, doğru söylersen sağ salim geçersin. Sarayın kapısına geldiğinde kükreyen bir aslan göreceksin. Bu perilerin sözlerini söyleyeceksin. Doğru söylersen sağ salim geçersin. Kapıdan girdiğinde nefes alan bir ejderha göreceksin. Ona bu perilerin sözlerini söyle. Doğru söylersen sağ salim geçersin. Kapının içinde bir kapı var. O kapının ağzında bir kara yılan tıslayıp duruyor olacak. Ona, bu perinin sözlerini söyle. Doğru söylersen sağ salim geçersin. Perilerin söylediği sözler her hayvanı yerinde uyutacaktır. Eğer sen mekâna sağ salim girebilirsen büyük bir sandık var. Sandığın yanında anahtarı var. O anahtarı eline alınca sandık açılacak. O sandığın içinde küçük bir sandık var. Onu alıp gel. O sandığı alırsan kızları eline geçirirsin, demiş peri.
Delikanlı birkaç gün içinde perilerden hayvanlarla karşılaştığında söyleyeceği sözleri öğrenmiş. Su küheylanına binmiş ve yine yola revan olmuş. Perinin bütün söylediklerini uygulamış. Perilerin sözlerini yanılmadan söylemiş, karşılaştığı hayvanların hepsini uyutmuş. Adadaki mekâna giren delikanlı perinin söylediği sandığı görmüş. Anahtarı eline aldığında sandık açılmış. Büyük sandığın içinde küçük bir sandık varmış. Delikanlı bu sandığı almış ve ayağını yere yavaşça basarak uyuyan hayvanların üstünden korka korka geçerek zar zor atının yanına gelmiş.
Delikanlı o kadar zahmet çektim, bunun içinde ne var acaba, diyerek sandığı açıp baktığında sandıkta biri beyaz, biri kırmızı iki elma varmış. Delikanlının ülkesinde elma nadir yetişirmiş. Her şeyi unutup elmayı yiyecekken bir kız “Enişte!” diyerek delikanlıyı kucaklamış. İkinci elma da kıza dönüşmüş. Bu kızların biri büyük, biri küçükmüş. Onun için elmayken biri beyaz, biri kırmızıymış. Bu kızlar delikanlının peri karısının akrabalarıymış. Delikanlı çekinerek yerlerinize oturun diye söylemiş. Kızlar hemen elmaya dönüşmüşler. Delikanlı onları sandığa koyup atına yüklemiş ve geri dönmüş.
Yaşlı kadının yanına gelmiş.