yüzünü bir metre kadar yükselmiş olan güneşe çevirdi.
– Senin için başka güneş doğmayacaksa sabah oldu, kırk normal dedi.
– Peki elli abi dedi taksici.
Kadir tamam manasına başını salladı arabaya doğru yürümeye başladılar.
Araba Avrupa’dan dışarıya nasıl çıkarıldığı pek belli olmayan eski bir Mersedesti.
Yorgun motor gürültüyle çalıştı.
– Komşuya mı abi dedi taksici.
Hançayırı iki ülke arasında yolcu taşıyan taksilerin durağı olduğu için tecrübeli taksici yolculuğun devamını tahmin etmekte zorlanmamıştı.
– Evet, dedi Kadir.
– Güvenilir arkadaşlar var abi, onlara bindireyim seni.
– Olur ama komşu plakalı olsun, dedi.
Bu ekmek parasını aslanın ağzından alan adam Kadir’e iyilik mi yapmak istiyordu yoksa devrettiği taksiciden komisyon mu alacaktı? Kadir aklına gelen bu sorulara aldırmadan güneşin iyice aydınlattığı bozkırı seyre daldı.
Yolda iki trafik denetim noktasından geçtiler. Polis arabasını her görüşünde tedirgin olan taksici kendi dilinde rüşvetçiler diye küfretti.
– Yalnız onlar mı dedi Kadir gülerek.
– Ne bileyim abi biz bunlardan çektiğimiz için bunlara sövüyoruz. Sonra çocuklarından bahsetmeye başladı taksici.
Hançayırında aktarma uzun sürmedi. Havaalanı taksicisinin gösterdiği araba bakımlı, şoförü de güvenilir bir insana benziyordu. Kısa bir pazarlıktan sonra iki şoför valizleri yeni arabaya aktardılar. Kadir parasını ödeyip orta yaşlı adamla vedalaştı.
Komşunun gümrüğüne varmak uzun sürmedi. Gümrük sakin görünüyordu. Şoför;
– Ben arabanın işlemlerini yaptırayım sen pasaport işlemlerini yaptır karşıda buluşuruz diyerek Kadir’i indirdi.
Kadir yeni yapılmış gümrük binasından girdi. Gözleriyle pasaport kontrol bankosunu aradı. Salon boştu. Sabah mesaisine yeni başlamış memurlar canlı bakışlarla etrafı süzüyorlardı. Bankonun arkasında genç bir memurla göz göze geldi Kadir. Memur başıyla gel anlamında bir işaret yaptı. Kadir ona yöneldi, pasaportunu uzattı.
Seri hareketlerle pasaportun sayfalarını çeviren memur önce fotoğraflı sayfayı buldu. Önce fotoğrafa sonra Kadir’in yüzüne baktı. Pasaport kontrolden geçişin en rahatsız edici anlarından birisi bu andı. Memur şüpheli bir edayla tekrar fotoğrafa ve sonra dikkatli dikkatli Kadir’in yüzüne baktı. Bu süreyi sanki özellikle uzatıyormuş gibi geldi Kadir’e. Fotoğrafın doğru olduğundan emin olunca kendi ülkesinin vizesini bulmak için sayfaları karıştırmaya başladı.
Kadir hiçbir şey yapmadan memuru izliyordu.
Memur vize sayfasını buldu. Ağır hareketlerle vizeyi kontrol etti. Önündeki bilgisayarın klavyesine uzanırken, – Çalışmak için mi geliyorsun? Diye sordu.
– Evet, dedi Kadir. Bir inşaat şirketinde yöneticiyim. Çalıştığı sektörü ve şirketteki konumunu o sormadan söylemişti. Nasıl olsa soracaktı.
– Müdür mü?
– Hayır müdür yardımcısı?
Bu arada bilgisayara Kadir’in adını soyadını yazıyordu.
– Yüz dolar ver o zaman.
– İyi de benim bütün belgelerim tamam neden vereyim yüz dolar?
Kadir’in söylediğini duymamış gibi önündeki klavyeden pasaport numarasını yazmaya devam etti.
– Kaç yıldır bu ülkede çalışıyorsun?
– Dört dedi Kadir.
– Dilimizi iyi öğrenmişsin.
– İyi sayılır dedi Kadir.
Kadir’in yabancı olduğunu bilmeyenler aksansız konuşmasından onun yerli olduğunu sanırlardı.
– Dil kursuna gittin mi?
– Evet, geldiğim yıl altı ay dil dersi aldım.
Memur başını kaldırmadan, – Elli dolar ver o zaman dedi.
Sanki kendi dillerini Kadir’in iyi konuşmasından memnun olmuş da indirim yapıyor gibiydi.
– İyi de neden vereyim, bana yardımcı olacağınız bir işlem yok ki. Benim bütün evraklarım tamam.
Yine Kadir’i duymamış gibi önündeki bilgisayardan işlemleri yapmaya devam etti.
– Çalışma iznin var mı?
– Evet.
– İzin belgesi yanında mı?
– Evet diyerek uzattı Kadir.
Belgeyi kontrol ederek pasaportun yanına koydu. Önündeki dar masada mührü aramaya başladı. Yine başını kaldırmadan, – Peki yirmibeş dolar ver o zaman.
Kadir gülsün mü, kızsın mı bilemiyordu.
– Neden vereceğimi söyle vereyim dedi.
Memur mührü bulmuştu. Hızlı bir hareketle önce ıstampaya sonrada Kadir’in pasaportuna bastı. Seri halinde tahta masadan büyük bir ses çıktı. Çalışma izin belgesini pasaportun arasına yerleştirirken, – Gel çay içelim dedi Kadir’e.
Kadir’e teklifi reddetme fırsatı bile vermemişti. Memur yerinden kalktı ve bankonun arkasından eliyle kendisini takip etmesini işaret ederek yürümeye başladı.
Arka koridordaki odada sohbet Kadir’in kendi dillerini ne kadar iyi konuşmasından inşaat sektöründeki işlerden devam etti. Çaylar geldi. Memur çayından bir yudum aldıktan sonra;
– Peki on dolar ver, dedi.
Kadir iyice şaşırmıştı. İşlemlerini bitirmiş pasaportunu cebine koymuştu. Şimdi on dolar da neyin nesiydi.
– Vereceğim tamam vereceğim ama niye vereceğimi söyle on dolar vereceğim.
Memur Kadir’in yüzüne bakarak, – Yahu Kadir Bey, sen vermeyeceksin başkası vermeyecek peki ben tayinimi buraya yaptırırken verdiğim parayı kimden çıkaracağım?
Donup kalmıştı Kadir. Gözleriyle kapıyı kontrol ederek cüzdanını çıkardı ve on doları memura uzattı. Çayını bitirmeden kalktı.
Memur onu kapıya kadar uğurladı. Eski tanıdıklar gibi vedalaşıp ayrıldılar.
Kendisini bekleyen taksiyi buldu ve yola çıktılar.
Kadir yolda kontrol noktalarında durdururlarsa on doları ben mi ödemeliyim yoksa taksi şoförü mü diye düşünmeye başlamıştı.
GEÇ KALAN PİKNİK
Bahar geleli çok olmamıştı.
Veteriner Fatih, hafta sonu ailesine piknik sözü vermişti. Yeni yılın ilk kır gezisi ve ilk pikniği için hazırlıklar akşamdan tamamlanmıştı. Buna en çok sevinen çocuklardı. Okuldan gelir gelmez hafta sonu ödevlerini yapmışlar piknikle ilgili hayaller kurmaya başlamışlardı. Bir kış boyu özlemini çektikleri, yemyeşil çayırlar üzerinde koşacaklar, hoplayacaklar, zıplayacaklar, doya doya top oynayacaklardı. Gereksiz tartışmalarla annelerinin babalarının canlarını sıkmayacaklardı.
Piknik günü, sadece çocuklar için değil, bütün aile için güzel başladı. Kahvaltı sofrasına neşeyle oturdular. Çocuklar kadar annelerinde de kendini bir an önce dışarıya atma istediği vardı. Çocuklar kadar anneleri