ve birlikte âlem yapmayı bırakmamışlar. Memluk erkek köleler, kafalarını genç kızların göğüslerinden kaldırdıklarında ve zenci köle, sultanı bıraktığında ağaca tırmanan zenci dışında herkes gizlenmiş, saraya girmiş ve kapıları kapatmışlar.
Şahzaman, yengesinin bu yaptığını gördükten sonra kendi kendine:
Allah biliyor ya benim başıma gelenler bu kadar ağır değil. Abim -ki benden de büyük bir hükümdar- bunları yaşıyor, karısı onu iğrenç bir köleyle aldatıyor. Demek ki bütün kadınlar aynı, kocasını boynuzlamayan kadın yok. Öyleyse Allah bu aptallara, bunlara sırtını dayayanlara ve bir işin idaresini bunların eline teslim edenlere lanet etsin! demiş.
Böylece hüznünü, ümitsizliğini, pişmanlığını ve kederini geride bırakmış ve içinden şu sözleri tekrar ederek kendisini teskin etmiş:
Şuna emin oldum ki hiçbir erkek bunların fenalığından korunamaz.
Akşam yemek vakti geldiğinde ona tepsilerle yemek getirmişler. O da doymak bilmez bir iştahla yemiş; çünkü uzun süredir -ne kadar lezzetli de olurlarsa olsun- yemeklerden uzak kalmış. Sonra yüce Allah’a şükranlarını sunmuş:
“Övgü yalnız ona mahsustur. Lütuf yalnız ondandır.”
Sonra iyice dinlenmiş ve uzun bir süre sonra ilk kez uykunun tatlı hazzını yaşamış.
Ertesi gün içinde bulunduğu zor durumu geride bırakmış. Sıhhatine ve sağlığına kavuşmuş, eski günlerine geri dönmüş. On günlük kovalamacadan sonra ağabeyi avdan gelmiş. Kardeşinin yanına vardığında birbirlerini selamlamışlar. Şah Şehriyar, Şahzaman’a baktığında soluk benzinin yerini canlılığa ve sağlıklı bir görünüme bıraktığını görmüş. Uzun süre yetersiz beslendiğinden iştahla yemek yemeğe başlaması da gözünden kaçmamış. Merakla sormuş:
“Senin durumunu çok düşündüm. Seni benimle birlikte avlanmaya götürmeyi çok istiyordum ama benzinin solduğunu ve acı çektiğini gördüm. Ancak şimdi çok şükür görüyorum ki yüzünün rengi geri gelmiş ve eskisi gibi sağlıklısın. Hastalığının sebebini ailenden, arkadaşlarından ve ülkenden ayrı kalmana bağlamıştım. Bu sebepten rahatsız edici sorularla huzurunu kaçırmak istemedim ama şimdi hastalığının sebebini, benzinin solmasına yol açan şeyin ne olduğunu ve sağlığına nasıl kavuştuğunu bilmek istiyorum çünkü ben seni sağlıklı görmeye alıştım. Bana anlatmanı rica ediyorum. Şimdi konuş ve benden hiçbir şey saklama.”
Bunu duyan Şahzaman, bir süre başını öne eğmiş, daha sonra kaldırmış ve:
“Sana sıkıntımın ne olduğunu, benzimi neyin soldurduğunu söyleyeceğim. Bağışla, beni iyileştiren şeyin ne olduğunu sana söyleyemem. Lütfen cevap vermem için beni zorlama.” demiş.
Şah Şehriyar bu sözlere çok şaşırmış: “Önce bana sağlığını neyin bozduğunu söyle.” demiş.
“Öyleyse anlatayım.” demiş Şahzaman.
“Vezirini beni davet etmek üzere ülkeme yolladığında gitmeye hazırlandım ve şehrin dışına çıktım. Fakat daha sonra, sana hediye etmeye niyetlendiğim bir miktar mücevheri unuttuğumu fark ettim ve tek başıma geri döndüm. Döndüğümde karımı iğrenç, zenci bir aşçıyla birlikte yatağımda buldum. Bunu görünce ikisini de kılıçtan geçirdim ve buraya geldim. Fakat zihnim hâlâ bu mesele ile meşguldü. Hastalandım ve zayıfladım… Ancak hâlâ beni iyileştiren şeyin ne olduğunu sana söyleyemem. Kusura bakma.”
Şehriyar kafasını sallamış, büyük bir hayret içinde kalbini yakan ateşin hiddetiyle haykırmış:
“Gerçekten de kadınların fesatlığı büyük!”
Sonra onların kötülüğünden Allah’a sığınmış ve:
“Hakikaten de kardeşim, bu fenalıktan karını ölüme göndererek kurtuldun. Böyle bir talihsizlik -ki senin gibi bir şahın başına asla gelmemeliydi- karşısında öfkelenmeni ve kederlenmeni anlıyorum ama Allah biliyor ki eğer senin yaşadığın şeyi ben yaşasaydım bin tane kadını kılıçtan geçirmeden rahat etmezdim. Allah’a şükürler olsun ki senin sıkıntını giderdi. Şimdi bana hastalığını iyileştiren ve rengini yerine getiren şeyin ne olduğunu söylemelisin. Tabii ki bunu gizleme sebebini de.” demiş.
“Ey zamanın şahı! Yalvarırım beni bağışla, bunu söyleyemem!”
“Hayır, söylemek zorundasın!”
“Ah kardeşim, bunu sana söylemem, beni hasta eden şeyden daha fazla keder verir diye korkuyorum.”
“İşte bu, bana olanları anlatman için iyi bir sebep. Allah hakkı için benden hiçbir şey gizleme!”
Bunun üzerine Şahzaman bütün gördüklerini baştan sona anlatmış ve sözlerini şöyle bitirmiş: “Benim iktidarımdan daha güçlü bir iktidara sahipsin ve yaşça da benden büyüksün. Böyleyken karının ihanetini ve fenalığını görmüş olmak, kendi acımı azımsamama sebep oldu. Zihnim berraklaştı. Böylece içimdeki hüzünden ve kederden kurtuldum. Yeniden yemeye, içmeye ve uyumaya başladım ve bu sayede gücümü ve sağlığımı geri kazandım. Bütün olanlar bundan ibaret.”
Bunu duyan Şah Şehriyar çok öfkelenmiş; o kadar ki kardeşini boğmak istemiş. Fakat hemen sakinleşip; “Ah kardeşim, bu konuda bana yalan söyleyeceğini düşünmüyorum ama kendi gözlerimle görünceye kadar bundan emin olamam.” demiş.
“O zaman bu fenalığı sen de görmelisin.” demiş Şahzaman. “Bir kere daha avlanmak için hazırlan, sonra benimle birlikte saklan, kendin de göreceksin ve gözlerin seni ikna edecektir.”
“Doğru.” demiş şah.
Ava çıkma niyetini askerlerine bildirmiş. Böylece askerleri, şehrin dışına doğru yola çıkmış, kamp kurmuşlar. Şehriyar da onlarla birlikteymiş. Kamp yerinin ortasına kurulmuş. Huzuruna kimseyi kabul etmek istemediğini söylemiş.
Gece olduğunda şah, vezirini çağırmış ve: “Benim yerime otur ve üç gece geçmeden yokluğumdan kimseye bahsetme.” demiş.
Kardeşler gizlenerek yola çıkmışlar ve saraya vardıklarında vakit geceymiş. Şafak vakti geldiğinde sefa bahçelerine bakan pencerenin orada saklanmışlar. Sultan ve hizmetkârları daha önce olduğu gibi ortaya çıkmış. Çeşmenin oraya gitmişler. Sonra herkes soyunmuş. On kadın ve on erkek… Şahın karısı bağırmış:
“Neredesin Seyit?”
İğrenç zenci, ağaç yolundan çıkagelmiş. Hemen kadının kollarına koşmuş ve bağırmış:
“Ben Seyit el Bin Saud!”
Kadın histerik bir şekilde gülmüş ve ikisi şehvet duygularını tatmin etmeye başlamışlar. Böylece birkaç saat geçirmişler. Beyaz köleler cariyelerin, zenci köle sultanın göğsünden başlarını kaldırıp hep beraber havuza gitmişler ve gusül abdesti aldıktan sonra elbiselerini giyip daha önceki gibi âlem yapmaya devam etmişler.
Şah Şehriyar, karısının ve cariyelerinin bu fenalığını gördükten sonra aklı başından gitmiş ve: “Gerçekten sadece yalnızlıkla, bu adi dünyanın fenalıklarından uzak kalınabilir. Allah biliyor ki bu hayat koca bir yalandan başka bir şey değil!” demiş ve sonra kardeşine: “Ah kardeşim, sana bir şey teklif edeceğim fakat bana itiraz etme.” demiş.
Kardeşi, “Tamam, etmem.” diye cevap vermiş.
Şöyle devam etmiş Şah Şehriyar: “Şahlığımızı bir süre bırakıp yola çıkalım, Allah’ın kâinatını gezelim. Bizim başımıza gelen felakete benzer bir şey yaşayan