horozun köpeğe söylediği bu zeki sözleri duyunca karısının odasına gitmek üzere derhâl ayağa kalkmış. Dut ağacından bir dal kesip karısının odasına sakladıktan sonra onu çağırmış: ‘Yatak odasına gel! Kimse görmeden sana sırrımı söyleyip öleceğim.’ Kadın odaya girince kapıyı kilitlemiş ve ona sağlam bir dayak atmaya başlamış. Sırtına, omuzlarına, kaburgalarına ve kollarına vururken şöyle diyormuş: ‘Bir daha bana, üzerine vazife olmayan sorular soracak mısın?’ Kadın kendini kaybedinceye dek vurmaya devam etmiş. Bu arada kadın ağlıyor: ‘Allah biliyor ki sana sorular sorduğum için çok pişmanım. İnan ki çok pişmanım.’ Sonra kadın, kocasının elini ve ayağını öpmüş. Adam kendisine itaat etmeye başlayan karısını odadan çıkarmış. Kadının ailesi ve komşuları sevinmiş. Bütün matem ve keder yerini neşe ve memnuniyete bırakmış. Ailesini yola getirmeyi horozdan öğrenen çiftçi, ölümüne kadar karısıyla birlikte çok mutlu bir hayat sürmüş.”
“Ve sen kızım…” diye devam etmiş vezir. “Eğer sen bu işten vazgeçmezsen çiftçinin karısına yaptığını sana yapacağım.”
Kız kararlılıkla: “Asla vazgeçmeyeceğim. Ah baba, bu hikâyen beni yıldıramaz! Bu konuşmaları bırak. Onunla sana rağmen evleneceğim. Öncelikle tek başıma şahın yanına gidip şöyle diyeceğim: ‘Babamdan beni sizinle evlendirmesini istedim fakat o reddetti. Efendisini memnun etmeyi becerememesi sizi de benim gibi öfkelendirecektir.’ ” demiş.
“Bunu gerçekten yapar mısın?”
“Evet!”
Bunun üzerine vezir, ağlamaktan, uğraşmaktan, kızını ikna edip vazgeçirmeye çalışmaktan yorgun düşmüş bir hâlde şahın huzuruna çıkmış. Allah’ın inayetini dileyip yeri öptükten sonra kızıyla arasında geçen tartışmayı başından sonuna kadar anlatmış ve o gece onu kendisine getirmek istediğini söylemiş. Büyük bir hayrete düşen şah, vezirin kızı için bir istisna yapmak istemiş ve:
“Ah benim sadık yardımcım! Böyle bir şey nasıl olabilir? Biliyorsun ki yerlerin ve göklerin sahibi adına yemin ettim. Bu gece onunla beraber olduktan sonra sabahleyin sana şunu söyleyeceğim: ‘Onu götür ve öldür!’ Eğer sen öldürmezsen onu ben öldüreceğim.” demiş.
“Allah zaferinizi daim, ömrünüzü uzun etsin, ey zamanın şahı!” diye cevap vermiş vezir. “Bu konuda çok kararlı olan kendisi. Ben ona söylemem gereken her şeyi söyledim. Fakat o beni dinlemedi ve bu geceyi sizinle birlikte geçirmek istedi.”
Bunu üzerine Şehriyar büyük bir neşeyle: “Pekâlâ o zaman, onu hazırla ve bu gece bana getir.” demiş.
Vezir kızının yanına dönmüş ve şahın emrini ileterek: “Allah seni kaybedecek olan babanın yardımcısı olsun!” demiş.
Fakat Şehrazat büyük bir sevinç duyarak hazırlanmış ve küçük kardeşi Dünyazat’a:
“Şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinle! Şahın yanına gittiğimde seni çağıracağım. Yanıma gelip onun benimle birlikte olduğunu gördüğün zaman şöyle diyeceksin: ‘Ablacığım! Uyuma ve bana bir masal anlat! Güzel ve ilginç bir masal olsun ki şöyle güzel bir uyku çekip öyle kalkalım.’ Ben de sana, Allah’ın izniyle, kurtuluşumuz olacak bir masal anlatacağım. Umarım bu masal, şahın bu korkunç alışkanlığını değiştirir.” demiş.
Dünyazat, ablasının isteğini yerine getireceğine dair söz vermiş.
Gece olduğunda babaları, yani vezir, Şehrazat’ı, şaha getirmiş.
Gördüğünden memnun olan şah: “İhtiyacım olanı bana getirdin mi?” demiş.
Vezir: “Getirdim.” diye cevap vermiş.
Şah, birlikte olmak için yatağa götürdüğünde kız ağlamaya başlamış. Bunun üzerine şah: “Seni üzen nedir?” diye sormuş.
“Ey zamanın şahı! Benim küçük bir kız kardeşim var. Şafak sökmeden önce son bir kez de olsa onu görmek istiyorum.”
Şah emir vermiş ve kardeşini getirtmiş. Dünyazat hükümdarın huzuruna gelerek yeri öpmüş. Şah koltuğun ucuna oturmasına izin vermiş. Gelinle birlikte olduktan sonra üçü de uykuya dalmış. Fakat gece olduğunda Şehrazat uyanmış ve kardeşi Dünyazat’a işaret etmiş. Genç kız oturmuş ve “Allah senin yardımcın olsun kardeşim. Gecenin geri kalanını geçirebileceğimiz güzel ve ilginç bir masal anlat bize.” demiş.
“Memnuniyetle.” diye cevap vermiş Şehrazat. “Tabii yüce şahımız müsaade ederse…”
“Anlat bakalım.” demiş yorgun ve uykusuz düşmüş şah. Değişik bir masal dinleme fikri onu heyecanlandırmış.
Böylece, Şehrazat’ın birbirinden ilginç masallar anlatacağı geceler “Tüccar ile Cinin Masalı” ile başlamış.
Tüccar ile Cinin Masalı
Bir zamanlar ülkenin birinde çok zengin, önemli bir tüccar yaşarmış. Bu tüccarın farklı şehirlerde işleri olurmuş. Bir gün atına atlamış ve çeşitli şehirlerde ticaret yapmak üzere yola çıkmış. Sıcaktan bunalınca civardaki bir ağacın altına oturmuş. Heybesinden bir parça bayat ekmek ile birkaç tane kuru hurma çıkarıp orucunu açmış. Hurmaları bitirdiğinde çekirdekleri hızla etrafa savurmaya başlamış. Çekirdekler yere düşer düşmez ortaya bir cin çıkmış. Bu iri cüsseli yaratık, elindeki kılıcı savurarak tüccara yaklaşmış ve:
“Ayağa kalk! Seni öldüreceğim. Tıpkı senin benim oğlumu öldürdüğün gibi.” demiş.
Tüccar sormuş: “Ben senin oğlunu nasıl öldürdüm?”
“Hurmaları yiyip çekirdeklerini fırlattığında çekirdekler tam o sırada yürüyen oğluma çarptı. Oğlum hemen can verdi.”
Tüccar yalvarmaya başlamış: “Allah’tan geldik yine Allah’a döneceğiz. Tek galip Allah’tır ve dönüşümüz yine onadır. Eğer oğlunu öldürdüysem kazara oldu. Yalvarırım beni affet!”
Cin cevap vermiş: “Faydası yok! Seni öldüreceğim.”
Bunun üzerine tüccarı sürükledikten sonra toprağa fırlatmış.
Tam kılıcını çekip ona vuracakmış ki tüccar ağlamaya başlamış:
“Derdimi Allah’a havale ediyorum!” demiş ve şu dizeleri okumuş:
Zaman ikiye bölünmüştür: Huzur zamanı ve dert zamanı
Hayat da ikiye bölünmüştür: Zevk zamanı ve acı zamanı
Görmüyor musun kasırgaları?
Her şeyi süpüren şiddetli fırtınaları…
Ormanları, depremin felaketinden kim kurtarır?
Toprak kaç tane ağaç yeşerttir?
Ama içlerinde sadece meyve vereni taşlarlar
Cesetler vurur karaya görmez misin?
Ama inciler saklanır ta en derinlerinde denizin
Göklerde sayısız yıldızlar var
Fakat hiçbiri ne güneşin ne ayın önünü kapar
Başarılıysan yanındalar, iyiysen seninleler
Kaderin değişip acı çektiğinde yerlerinde yeller eser.
Geceler seni güvende tutar, güven sana huzur verir
Bil ki mutluluk ve huzur çile cinsinin dişisi ve erkeğidir.
Tüccar