Джек Лондон

Beyaz Diş


Скачать книгу

narince kaçtı oradan.

      Mağaranın girişinde ani bir şüpheyle durdu. İçeriden tuhaf sesler geliyordu. Eşine ait olmayan bu sesler sanki tanıdıktı. İçeri yöneldiğinde dişi kurdun uyarı mahiyetindeki hırlamasıyla karşılaştı. Bu uyarıya itaat ederek geri çekilse de seslere dikkat kesilmeye devam etti. Zayıf, bastırılmış hıçkırıklar ve iniltiler…

      Eşi onu uyararak uzaklaştırınca girişte kıvrılıp uyudu. Sabah olduğunda loş ışık mağaradan içeri yayılınca belli belirsiz tanıdığı sesin kaynağını öğrenmek istedi bir kez daha. Eşinin uyarı hırlamasında yeni bir ton vardı. Bu kıskanç bir tonlamaydı. Tekgöz uygun bir mesafede durmaya özen gösterdi. Yine de dişi kurdun bacakları arasında beş ufak canlı gördü. Çok zayıf, acizdiler. Minik sızlama sesleri çıkarıyorlardı. Gözleri henüz açılmamıştı. Şaşırmıştı. Uzun ve başarılı hayatında başına ilk kez gelmiyordu bu durum. Çok seferler yaşamıştı bunu. Her seferinde de taze bir şaşkınlığa sebep oluyordu.

      Eşi, Tekgöz’e endişeyle baktı. Arada bir alçak sesle uluduğu oluyordu. Olur da Tekgöz fazla yaklaşırsa bu uluma keskin bir hırlamaya dönüşüyordu. Dişi kurt daha önce böyle bir tecrübe edinmemişti. Fakat bütün ana kurtların sahip olduğu içgüdü yeni doğan yavruları yiyen baba kurtlara dair hatıralar sokmuştu beynine. Bu içinde bir korku olarak açığa çıkıyordu. Ve bu korku Tekgöz’ün babası olduğu yavrulara yaklaşmasını engelliyordu.

      Fakat tehlike yoktu. Tekgöz, bütün baba kurtların sahip olduğu bir içgüdünün etkisini hissediyordu. Bunu sorgulamadı ya da kafası karışmadı. Bu dürtü içindeydi. Varlığının özündeydi. Yeni avlar bulmak üzere yola koyulup yeni doğan yavrularından oluşan ailesine sırtını dönmesi dünyanın en doğal şeyiydi.

      Mağaradan sekiz dokuz kilometre uzakta akarsu bölünüyor ve çatalları dağlar asasından akıyordu. Sol çatala giden yerde yeni bir iz buldu. İzi kokladı ve taze olduğunu anlayınca çömeldi ve izin kaybolduğu yöne bakındı. Sonra geri dönüp sağ çatala saptı. Bu izler kendi ayak izinden daha genişti. Böyle bir izin olduğu yönde kendisine fazla et çıkmayacağını biliyordu.

      Sağ çatalın bir kilometre kadar ilerisinde bir çiğneme sesi duydu. Peşinden gittiğinde bunun bir kirpi olduğunu gördü. Dişlerini ağaca geçirmişti bu kirpi. Tekgöz dikkatlice ve umutsuzca yaklaştı. Bu türü biliyordu her ne kadar kuzeyde daha önce rastgelmemiş olsa da. Uzun hayatında daha önce hiç kirpi yememişti. Fakat şans ve fırsat gibi şeyleri bildiğinden yaklaşmaya devam etti. Ne olacağını kestirmek mümkün değildi. Çünkü canlılar arasında olaylar her zaman farklı istikamette gelişirdi.

      Kirpi yuvarlanarak bir top hâlini aldı. Keskin iğnelerini çıkararak saldırıyı karşılamaya koyuldu. Tekgöz gençliğinde bir başka kirpiye çok yaklaşmıştı. Dikenlerle kaplı hareketsiz kuyruğunu aniden suratına vurmuştu. İğnelerden biri burnuna isabet etmiş, haftalarca kalmış ve iltihaplanmıştı. Bu sebepten otuz santimetre kadar uzakta, kuyruğunun uzağında beklemeye başladı. Bu şekilde sessizce bekledi. Ne olacağını kestirmek mümkün değildi. Bir şeyler olabilirdi. Kirpi yeniden açılabilirdi. Hassas korunmasız gövdesine usta bir pençe savurabilirdi.

      Fakat yarım saat kadar sonra kalktı. Hareketsiz topa öfkeyle kükredi ve yürümeye başladı. Geçmişte kirpilerin açılması için boş yere o kadar çok beklemişti ki daha fazla zaman kaybetmek istemedi. Sağ çataldan ilerlemeye devam etti. Gün geçiyordu ve arayışı ödüllendirilmemişti.

      Babalık içgüdüsü fazlasıyla kuvvetliydi. Et bulmak zorundaydı. Öğlen vakti bir kar tavuğuna tesadüf etti. Çalıların arasından çıktığında eksik akıllı bu kuşla yüz yüze gelmişti. Bir kütüğün üzerinde, burnunun ucundan otuz santim kadar ilerideydi. Birbirlerini gördüler. Kuş irkilerek uçmaya davransa da ona pençesiyle bir darbe savurdu. Sonra da üzerine saldırdı. Kar tavuğu debelenip yeniden yükselmeye çalışırken dişlerini geçirdi. Dişleri, hassas etine ve kırılgan kemiklerine değince hâliyle yemeye başladı. Ama sonra hatırlayıp hayvan ağzında evin yolunu tuttu.

      Dere çatalının bir buçuk metre kadar ötesinde alışkanlığı üzere hassas adımlarla ilerleyip gölge misali kayarken yoldaki her yeniliğe dikkat kesiliyordu. Sabah gördüğü izlerin yenilerini fark etti. İzler kendi gideceği yolda olduğundan takip etti. Her an bu izlerin sahibiyle karşılaşmaya hazırdı.

      Irmağın geniş bir dönemecindeki bir kayadan geçtiğinde gördüğü bir şey derhâl çökmesine sebep oldu. Bu izin sahibine aitti. Kocaman dişi bir vaşak. O da iğne topunun karşısında kendisi gibi çökmüştü. Daha önce kayan bir gölgeydi ama şimdi gölgenin hayaleti oldu. Sürünüp dolandığında hareketsiz çifte yaklaştı.

      Kara yatıp ağzındaki hayvanı yanına koydu. İğnesiz ve kısa bir ladin ağacının arasından gözünün önündeki yaşam oyununu izlemeye başladı. Bekleyen vaşak ve bekleyen kirpi. İkisi de yaşamak niyetindeydi. Bu oyunu ilginç yapan ise birinin hayatının diğerini yemeye, ötekinin hayatınınsa yem olmamaya bağlı olmasıydı. Bu arada ihtiyar Tekgöz de kendi rolünü oynuyordu. Şansın tuhaf bir oyunu kendi yaşam biçimi olan avlanma konusunda yardımcı olabilirdi.

      Yarım saat, bir saat geçti ama bir şey olmadı. Diken topu taşa, vaşak mermere dönüşmüş olabilir, Tekgöz ölebilirdi. Yine de bu üç hayvan neredeyse acı veren bir yoğunlukla yaşama tutunmuştu. O anki taş kesilmelerinde tecrübe ettikleri yaşama duygusunu nadiren hissetmişlerdir.

      Tekgöz hafifçe hareket etti ve artan bir istekle izlemeye koyuldu. Bir şeyler oluyordu. Kirpi nihayet düşmanın uzaklaştığına kanaat getirmişti. Yavaşça ve dikkatlice nüfuz edilemez zırhını açmaya koyuldu. Tehlike öngörmediğinden telaşsızdı. Yavaş yavaş açılıyor ve genişliyordu. Bunu izleyen Tekgöz ağzının aniden nemlendiğini fark etti salyaları akıyordu. Karşısında yemek misali açılan canlı et onu istemsizce heyecanlandırıyordu.

      Kirpi düşmanını fark ettiği anda tamamen açılmamıştı. Vaşak o anda saldırdı. Darbe âdeta şimşek misaliydi. Keskin pençelerini hassas karnına geçirip parçaladı. Eğer ki kirpi tamamen açılsa ya da darbeyi saniyeden az bir zaman önce fark etmemiş olsaydı pençe zarar görmemiş olabilirdi. Ancak kuyruğun yandan darbesi üzerine vaşağa sert iğneler batırdı.

      Her şey bir anda gerçekleşti. Darbe ve karşı darbe. Kirpiden bir acı ciyaklaması duyuldu. Koca kediden ise ani acı ve şaşkınlık bağırması. Tekgöz heyecanla hafifçe kalktı. Kulakları dikilmiş, kuyruğu havadaydı ve titriyordu. Vaşak öfkesine yenik düştü ve canını yakan şeye vahşice saldırdı. Fakat hâlâ acı çeken kirpi hasar görmüş vücuduyla zayıf düşmüş bir şekilde kapanmaya çalışıyordu. Kuyruğuyla tekrar vurunca iri kedi tekrar ciyaklamaya başladı acıyla. Geri çekilerek aksırdı. Burnu devasa bir iğnelik gibiydi. Pençelerini burnuna götürdü ve iğnelerden kurtulmaya çalıştı. Burnunu kara gömüyor ya da ağaçlara sürterek kurtulmaya çalışıyordu. Bu arada büyük bir korku duyuyor ve acı çekiyordu.

      Defalarca aksırdı. Ani ve vahşi titremelerle kuyruğunu etrafa çarpıyordu. Sonra bir süre için sakinleşti. Tekgöz izlemeye devam ediyordu. Vaşak, aniden sıçrayıp korkunç bir ses çıkardığında yaşlı kurt ürpermekten kendini alamadı. Daha sonra uzaklaştı, her bir sıçramasında acı bir şekilde haykırarak.

      Gürültüsü iyice uzaklaşıp sona erdiğinde Tekgöz ilerleme cüretinde bulundu. Bütün zemin kirpi iğneleriyle kaplanmışçasına hassas adımlarla ilerledi. Kirpi bu yaklaşıma öfkeli bir haykırışla ve uzun dişlerini birbirine vurarak karşılık verdi. Yeniden top hâlini almıştı. Ancak eskisi kadar iyi kapanamamıştı çünkü kasları hasar görmüştü. Neredeyse yarısına kadar yara almıştı ve hâlâ fazlasıyla kan kaybediyordu.

      Tekgöz kanla kaplı