Джек Лондон

Beyaz Diş


Скачать книгу

bu hareketinde ısrar ediyordu genç kurt.

      Eğer ki yemek olsaydı aşk da kavga da çabucak neticelenirdi ve sürü bozulabilirdi. Ancak sürünün durumu vahimdi. Uzun süreli açlıktan dolayı zayıflamışlardı. Olağan hızlarının altında ilerliyorlardı. Arka taraflarda zayıf üyeler, çok gençler ve çok yaşlılar güç bela ilerliyorlardı. En önde ise en güçlüler vardı. Yine de sağlam vücutlu kurtlardan çok iskeletlere benziyorlardı. Her şeye rağmen ağır aksak ilerleyenler dışında hayvanlar kolayca ve yorulmadan koşturuyorlardı. Tel tel kalmış kasları tükenmez enerji kaynağı gibiydi. Çelik yapılı her bir kasın arkasında bir başka çelik yapılı biri vardı sanki.

      O gün kilometrelerce yol aldılar. Gece boyunca koştular. Ertesi gün de koşuyorlardı. Donmuş ve ölü bir dünyanın yüzeyinde koşuyorlardı. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Engin cansızlık içinde ilerliyorlardı. Canlı olan sadece kendileriydi ve yaşamaya devam edebilmek için yiyebilecekleri canlı olan başka şeyler arıyorlardı.

      Bu mücadelelerinin karşılığını aldıklarında alçaklardaki arazide bir düzine kadar akıntıdan geçmişlerdi. Nihayet bir geyiğe tesadüf ettiler. İlk buldukları iri bir erkek geyikti. Burada hem et hem de yaşam vardı. Üstelik gizemli ateşler ya da havada uçan ateşler tarafından da korunmuyorlardı. Geniş toynaklar ve yayılmış boynuzlar tanıdıkları silahlardı ve rüzgâra dikkat edip olağan sabırlarıyla saldırdılar. Kısa ve sert bir savaştı bu. İri geyiği her taraftan kuşattılar. Koca toynaklarıyla hünerle yaraladı onları. Geniş boynuzlarıyla ezdi. Mücadeleleri sırasında onları tepeledi kar üzerinde. Ama kaderinde yenilmek vardı. Dişi kurt vahşice boğazına saldırdığında ve dört bir yanına dişler saplandığında yere serildi. Mücadelesi sona ermeden ya da son darbesini vuramadan canlı canlı yediler onu.

      Fazlasıyla yiyecek mevcuttu. Geyik üç yüz elli kilodan fazlaydı. Kırk kadarlık sürüye kişi başı on kilo kadar et düşüyordu. Olağanüstü bir açlığa dayanabildikleri gibi olağanüstü bir hızda yemek yiyebiliyorlardı. Birkaç saat önce sürüyle karşı karşıya gelen muhteşem hayvandan kısa süre sonra geriye kalanlar etrafa yayılmış kemiklerdi sadece.

      Şimdi dinlenme ve uyuma zamanıydı. Karınları doymuş genç erkekler arasında atışma ve kavga baş gösterdi. Sürünün dağılması ileriki günlere kadar da devam etti. Açlık sona ermişti. Kurtlar av diyarındaydılar ve her ne kadar sürü hâlinde avlansalar da daha dikkatli hareket ediyorlardı. Karşılarına çıkan geyik sürülerinden iri olanları ya da aksak yaşlıları avlıyorlardı.

      Bu bolluk diyarında sürünün ikiye ayrılıp farklı yönlere gittiği bir gün geldi. Dişi kurt ile solundaki genç liderle sağındaki tek gözlü ihtiyar sürünün yarısı ile birlikte Mackenzie Nehri’ni geçip doğudaki göller bölgesine girdiler. Sürünün geriye kalanı günden güne azalıyordu. İkişer ikişer dişili erkekli sürüden ayrılıyordu kurtlar. Zaman zaman tek bir erkek rakiplerinin keskin dişleri ile uzaklaştırılıyordu sürüden. En sonunda sadece dört tane kaldılar: dişi kurt, genç lider, tek gözlü lider ve üç yaşındaki hırslı.

      Dişi kurt aşırı bir öfke hâlindeydi. Üç taliplisi de dişlerinin izini taşıyordu üzerinde. Yine de hiçbir zaman aynı şekilde karşılık vermediler ona. Asla kendilerini savunmadılar. En vahşi ısırıklarına dahi omuzlarını dönüyor ve kuyruklarını sallayıp ufak adımlarla öfkesini yatıştırmaya çalışıyorlardı. Her ne kadar ona karşı nazikseler de birbirlerine karşı serttiler. Üç yaşındaki kurdun sertliğinin şiddeti artmıştı. Tek gözlü ihtiyarı kör tarafından yakalayıp kulağını parçaladı. Yaşlı kurt her ne kadar tek gözü kalsa da rakibinin gençliğine ve gücüne karşı yılların getirdiği bilgisini kullandı. Kaybettiği gözü ve yaralı yüzü tecrübesinin ispatıydı. Bir an için de olsa tereddüte düşmek için çok fazla savaştan galip çıkmışlığı vardı.

      Mücadele adil başlasa da adil sona ermedi. Sonucun ne olacağı mücadeleye üçüncü kurdun katılmasıyla beraber belli oldu. Genç lider yaşlı olana katılıp hırslı üç yaşındaki kurda saldırdı. Bir zamanlar yoldaşı olan iki kurdun dişleri tarafından kuşatılmıştı. Birlikte avlandıkları günleri, yakaladıkları avı, çektikleri açlığı unutmuşlardı. O işler geçmişte kalmıştı. Şu anda aşk söz konusuydu. Yemek bulmaktan daha ciddi ve zalim bir işti bu.

      Bu arada bütün bunlara sebep olan dişi kurt, memnuniyetle oturup olanları izledi. Hatta zevk aldı bu durumdan. Bu onun günüydü ve çok sık gelmezdi bu gün. Kürkler kabartılmış, deriler dişlenmişti. Her şey ona sahip olmak için gerçekleşiyordu.

      İlk kez tecrübe ettiği aşk mevzusunun bedelini canıyla ödedi üç yaşındaki kurt. İki tarafında da rakipleri vardı. Karın üzerinde gülümseyerek oturan dişi kurda bakıyorlardı. Ancak yaşlı kurt aşkta da savaşta olduğu gibi akıllıca davranıyordu. Genç lider omzundaki yarayı yalamak için başını çevirdi. Boynu rakibine dönüktü. İhtiyar tek gözüyle fırsatı gördü. Alçaktan, çenesi açık vaziyette fırladı. Uzun, keskin ve derin bir ısırmaydı bu. Dişleri boğazındaki büyük damarı deldi. Sonra geriye çekildi.

      Genç lider korkunç bir şekilde hırladı. Ancak bu hırlama tam ortasında bir öksürmeye evrildi. Bir yandan kan kaybedip bir yandan öksürürken yaralı kurt can havliyle yaşlı kurda saldırdı. Ayakları zayıf düşüyor, gözünün önündeki ışık sönüyordu. Darbeleri ve sıçramaları kısalıyordu.

      Bütün bu sırada dişi kurt oturmuş gülümsüyordu. Bu mücadeleden tuhaf bir keyif alıyordu. Çünkü bu vahşi doğanın sevişmesiydi. Doğa hayatının çiftleşme tragedyası sadece ölenler için trajediydi. Hayatta kalanlar için trajedi değil, başarmış olmanın fark edilmesiydi.

      Genç lider karda yatıp hareket etmeyi kestiğinde Tekgöz, dişi kurda doğru yürüdü. Tavırlarında tedbirle karışık bir zafer havası vardı. Azarlanma bekliyordu ve dişi kurt öfkeyle dişlerini göstermediğinde şaşırdı. İlk kez nezaketle karşılanıyordu dişi kurt tarafından. Onunla koklaştı, hatta yavru köpekler gibi yanında atlayıp zıplama lütfunda bulundu. İhtiyarsa tüylerini ağartan yılların tecrübesine rağmen yavru köpek gibi hatta bir aptal gibi davrandı.

      Mağlup edilmiş rakipler ve karın üzerine kanla yazılmış aşk hikâyesi çoktan unutuldu. Tekgöz’ün ağrıyan yaralarını yalamak üzere durduğu bir sefer dışında. O zaman dudakları bir hırlama hâlini aldı. Boynundaki ve omzundaki tüyler istemsizce havaya dikildi. Sıçramak için çömelir gibi olduğunda pençeleri kasılarak yerin karlı yüzeyini sıkıca kavradı. Ne var ki kısa süre sonra oynak bir tavırla kendisini peşinden koşturmaya çalışan dişi kurdun ormana dalmasıyla hepsi unutuldu.

      Daha sonra birbirleriyle anlaşmış iki iyi dost misali yan yana koştular. Günler geçse de beraber kaldılar. Birlikte avlanıyor, avlarını öldürüyor ve birlikte yiyorlardı. Bir müddet sonra dişi kurt yorulmaya başladı. Bulamadığı bir şeyi arar gibiydi. Yere düşen ağaçların kovuklarında kendisini çeken bir şey var gibiydi. Üzerine kar yığılmış iri kaya parçalarının çatlaklarında ve mağaralarda koklayarak bir şeyler arar gibiydi. Tekgöz bunları umursamasa da dişi kurdu uysalca takip ediyordu. Olur da araştırmaları uzarsa uzanıp onu bekliyordu.

      Tek bir yerde kalmadılar. Tekrar Mackenzie Nehri’ne dönünceye dek bölgede dolaştılar. Nehrin aşağısında yavaşça ilerlediler. Zaman zaman nehrin akıntıları boyunca avlanmak için uzaklaşsalar da hep geri dönüyorlardı. Bazen çiftler hâlinde gezen diğer kurtlara da tesadüf ettikleri oluyordu. Fakat iki taraf da diğerine dostane yaklaşmıyordu. Karşılaştıklarına memnun değillerdi ve yeniden sürü hâlinde gezmek istemiyorlardı. Birkaç kez yalnız kurtlara rastladılar. Bunlar her zaman erkekti ve Tekgöz ile arkadaşına katılmak için ısrar ediyorlardı. Dişi kurt Tekgöz’le omuz omuza tüylerini