Bir müddet yalnız kaldı. Daha sonra sürünerek ilerleyen bütün duyuları harekete geçmiş, vücudunun her kılından şüphe yayılan Tekgöz ona katıldı. Yan yana durup izlemeye, dinlemeye ve koklamaya başladılar.
Köpeklerin hırlaşma ve didişme sesleri, erkeklerin bozuk sesleri, kadınların azarlamaları, bir çocuğun tiz ağlama sesini duydular. Deriden yapılma koca çadırlar hariç araya girenlerin engelledikleri ateşin alevi ve bu ateşin gökyüzüne yavaşça yükselen dumanı dışında bir şey görünmüyordu. Burunlarına Kızılderili kampının kokuları geliyordu. Bu Tekgöz’ün anlayamayacağı bir hikâyenin parçalarıydı. Dişi kurdun her detayını bildiği bir hikâyenin…
Garip bir heyecan duyuyordu dişi kurt. Gittikçe artan bir zevkle koklamaya başladı. Ancak Tekgöz şüpheliydi. Endişesine ihanet edip tereddütle gitmeye başladı. Dişi kurt geriye dönüp boynuna burnuyla güven verici bir şekilde dokundu ve kampa bakmaya devam etti. Yüzünde yeni bir isteklilik vardı. Fakat bu açlıktan kaynaklı bir isteklilik değildi. Kendisinde ilerleme isteği uyandıran bir arzunun heyecanını taşıyordu. Ateşe daha da yaklaşmak, köpeklerle dalaşmak adamların sendeleyen ayaklarından kaçınmak isteğiydi bu.
Tekgöz, onun yanında sabırsızca duruyordu. Yeniden tedirgin oldu ve bulmaya çalıştığı şeyi yeniden aramak ihtiyacı bastırdı. Geriye dönüp ormanda koştu. Bu Tekgöz’ü rahatlatmıştı. İhtiyat, yeniden ormanın korumasına ulaşıncaya dek az biraz önünde koştu.
Ay ışığında gölge misali sessizce ilerlerlerken bir geçide geldiler. İkisi de kar üzerindeki izleri incelemek üzere burunlarını eğdi. Bu ayak izleri tazeydi. Tekgöz önden dikkatle ilerlerken eşi arkasındaydı. Geniş ayakları kara, kadife misali temas ediyordu. Tekgöz beyazların arasındaki beyaz bir hareketliliği yakaladı. Kayıp geçercesine yürüyüşü hızlıydı ancak Tekgöz’ün hızının yanında hiçbir şeydi bu hız. Keşfettiği beyaz leke önündeydi.
İki yanı genç ladin ağaçlarıyla çevrili dar patikada koşuyorlardı. Ay ışığında, ağaçların arasından geçidin ağzı görülebiliyordu. Yaşlı Tekgöz, kaçıp giden beyaz şekli yakalamaya çalışıyordu. Aradaki mesafeyi kapatmaya başladı. Şimdi yakınındaydı. Tek bir sıçrayışla dişleri üzerine saplanacaktı. Ancak bu sıçrayış gerçekleşmedi. Beyaz şekil havada süzüldü. Beyaz tavşan zıplarken yere geri inmeden tuhaf bir dans icra ediyordu havada.
Ani bir korkuyla geri çekilen Tekgöz kara çömeldi. Kendisini korkutan, ne olduğunu anlayamadığı bu şeye tehditkâr bir şekilde hırlıyordu. Ancak dişi kurt sakince yanından geçti. Bir müddet temkinle dursa da sonra dans eden tavşana doğru sıçradı. Kendisi de havada süzüldü. Ancak yetişemedi. Dişleri mekanik bir kapanmayla birbirine değdi. Sonra bir kez daha sıçradı ve bir kez daha…
Çömeldiği yerden hafifçe kalkan eşi onu izliyordu. Tekrar eden başarısızlıklarından rahatsız olduğu belliydi. Kendisi de güçlü bir şekilde sıçradı. Dişleri tavşana saplandı ve onu yere indirdi. Ama aynı zamanda şüpheli bir çatırdama sesi duyuldu. Hayret içinde gözleri genç bir ladin ağacının kendisine vurmak üzere eğildiğini gördü. Dişlerini serbest bırakarak tuhaf dansçının kaçmasına izin verip geri çekildi. Dişlerini gösteriyor ve hırlıyordu. Vücudundaki her bir tüy ve kıl öfke ve korkuyla havaya dikildi. O anda genç ağaç tekrar yükseldi ve tavşan havada süzülmeye devam etti.
Dişi kurt öfkeliydi. Azarlarcasına dişlerini geçirdi eşinin omzuna. Zaten korkmuş olan Tekgöz, bu saldırının sebebini anlayamadan geri saldırdı ve dişi kurdun burnunu yandan yaraladı. Eşinin böylesi bir azarlamaya tepki göstermesi dişi kurt için beklenmedik bir durumdu. Öfkeyle hırlayıp üzerine atladı. Bunun üzerine Tekgöz hatasını anlayıp onu sakinleştirmeye çalıştı. Fakat dişi kurt tepki göstermeye devam etti. Ta ki Tekgöz yatıştırma çabalarından vazgeçip cezasını çekmeye razı gelinceye dek.
Bu arada tavşan havada dans etmeye devam ediyordu. Dişi kurt karda oturmuştu. İhtiyar Tekgöz ise gizemli fidandan korkarak yeniden tavşanı yakalamaya davrandı. Tavşanı dişlerinin arasına geçirdiğinde gözlerini fidandan ayırmadı. Fidan bir kez daha yere kadar izledi onu. Darbe beklentisiyle çöktü. Tüyleri diken diken olmuştu. Dişleriyle hâlâ tavşanı sıkıca kavrıyordu. Fakat darbe gelmedi. Fidan hâlâ üzerinde eğik vaziyette duruyordu. Kendisi hareket ettiğinde o da hareket ediyordu. Sımsıkı dişlerinin arasından hırladı. Kendisi sabit durduğunda o da sabit duruyordu. Tekgöz sabit durmanın daha güvenli olduğuna kanaat getirdi. Ne var ki tavşanın sıcak kanının tadı güzeldi.
İçinde bulunduğu tereddütten kendisini kurtaran eşiydi. Tavşanı ondan aldı. Üzerindeki fidan tehditkâr bir şekilde sallanırken sakince kafasını kopardı tavşanın. Fidan daha sonra dikleşerek tekrar olağan hâlini aldı. Daha sonra dişi kurt ve Tekgöz tuhaf fidanın kendileri için yakaladığı avı yediler.
Tavşanların havada asılı durduğu başka geçitler vardı ve kurt çifti onları aramaya koyuldu. Dişi kurt önden giderken Tekgöz itaatkâr bir şekilde onu takip ediyor, tuzakla hayvan yakalama yöntemini öğreniyordu. Gelecek günlerde işine yarayacak bir bilgiydi bu.
YUVA
İki gün boyunca dişi kurt ve Tekgöz Kızılderili kampının etrafında dolaştı. Tekgöz endişeliydi. Ancak kamp, ayrılmaktan nefret ettiği eşini kendine çekiyordu. Bir sabah bir kurşun Tekgöz’ün kafasından birkaç santim uzakta bir ağaca isabet edince daha fazla tereddüt etmediler. Kendileriyle tehlikenin arasına kilometrelerce mesafe koyacak bir yere çekildiler.
Çok fazla uzaklaşmadan birkaç günlük uzaklıktaki bir yere geldiler. Dişi kurdun aradığı şeyi bulma ihtiyacı artık zorlayıcı bir seviyeye gelmişti. Gittikçe daha da ağırlaşıyordu. Koşabilse de yavaşça koşuyordu. Bir seferinde bir tavşan peşindeyken normal şartlarda kolayca yakalayabileceği avını bırakıp uzandı ve dinlendi. Tekgöz yanına geldi. Burnuyla boynuna nazikçe dokunduğunda onu öyle bir ısırdı ki ihtiyar arkaüstü düştü. Dişlerinden kaçmak için tuhaf şekillere giriyordu. Her zamankinden daha öfkeliydi dişi kurt. Tekgöz’se her zamankinden daha sabırlıydı.
Nihayet aradığı şeyi buldu. Yazları Mackenzie Nehri’ne akan fakat o zamanlarda dibine kadar donmuş derenin birkaç kilometre yukarısındaydılar. Dişi kurt güç bela yürüyordu. Eşi de önündeydi. Yüksek bir dere yamacına gelmişlerdi. Dişi kurt yamaca çıktı. Bahar fırtınaları ile eriyen karlar ufak bir mağara meydana getirmişti.
Dişi kurt mağara girişinde durdu ve dikkatle bakındı. Etrafı inceledi. Sonra tekrar mağaraya dönerek dar ağzından içeri girdi. Bir metre boyunca çömelerek ilerledi. Daha sonra duvarlar ve taban yükseldi. Tavan başının az biraz üzerindeydi. Burası kuru ve rahattı. Dikkatle inceledi. Bu arada mağara girişindeki Tekgöz sabırla bekliyordu onu. Dişi kurt burnunu yere eğerek birkaç daire çizdi. Sonra homurdanmayı andıran yorgun bir iç çekmeyle başı girişe dönük vaziyette yere çöktü. Kulakları dikleşmiş olan Tekgöz ona gülüyordu. Kuyruğunun uysalca sallandığını görebiliyordu dişi kurt. Kendi kulakları geri düştü, ağzı açıktı ve dili dışarı sarkıyordu. Bu hâliyle memnun ve keyifli olduğu belliydi.
Tekgöz açtı. Her ne kadar mağara girişinde uyusa da uykusunda rahatsızdı. Devamlı uyanıyor ve kulaklarını karlar üzerine vuran nisan güneşine doğru dikiyordu. Suyun akma sesi kulaklarına belli belirsiz gelince kalkıp dikkatle dinliyordu. Güneş geri dönmüştü. Uyanan Kuzey Diyarı kendisini çağırıyordu. Hayat kıpırdıyordu. Bahar hissi havadaydı. Kar altında ağaçlar yeşeriyor, tomurcuklar dağılıyordu.
Eşine gergin bir bakış attı. Ama onun kalkmaya niyeti yoktu. Dışarı baktığında yarım düzine kadar ardıç kuşunun kanat çırparak önünden geçtiğini gördü. Ayağa kalkıp tekrar eline baktı. Sonra tekrar yatıp uyudu. Kulağına tiz bir ses geldi. Bir ya da iki kez