sesi gene titremeye başlamıştı. Nancy, kıza şaşkın şaşkın bakarken o devam etti:
“Evet, babam da annemle daha başka yakınlarımızın yanına, yani cennete gitti. Daha önceden de buna sevinmemi söylemişti. Yalnız, babamın bu sözlerini yerine getirebilmek sırtımdaki kırmızı elbiseye rağmen çok zor oluyor. Babama öylesine muhtacım ki! Bu ihtiyacı duymamak da elimde değil. Annemin de bütün öteki yakınlarımızın da cennette Tanrıları, bir sürü melekleri olduğu hâlde benim burada Yardımseverler Derneği üyelerinden başka kimsem yok… Bu durumda, babamın özlemini çekmemeye imkân var mı? Neyse, bundan sonra her şey değişir belki. Babamın yokluğunu da eskisi kadar duymam sanıyorum. Çünkü bundan sonra yanımda hep siz bulunacaksınız. Sizin varlığınız beni o kadar sevindiriyor ki, bilemezsiniz, Polly teyze! Ah, öyle seviniyorum ki…”
Nancy’nin bu zavallı kimsesiz yavrucağa karşı duyduğu yakınlığın yerini birdenbire müthiş bir korku almıştı.
“Aman, Bayan Pollyanna.” diye kekeleye kekeleye konuştu. “Ah, siz çok müthiş bir yanlışlık yaptınız. Ben, adı Nancy olan biriyim yalnız. Teyzeniz Bayan Polly değilim ben!”
Küçük kız bu açıklamadan duyduğu şaşkınlığı gizlemeden:
“Siz teyzem değil misiniz? Sahi, değil misiniz?” diye sordu.
“Hayır. Demin de söylediğim gibi, ben ancak Nancy’yim. Teyzenizle de birbirimize hiç benzemeyiz.”
Timothy gülmekle konuşmak arasında garip bir ses çıkardı. Gözlerinde alaycı ışıklar yanıp söndü. Nancy’nin bu neşe dolu bakışlara karşılık verecek hâli yoktu. Korkunç bir çıkmaza girmişti.
Pollyanna: “İyi ama, Öyleyse siz kimsiniz?” diye sordu. “Yardımseverler Derneği’ndekilerin de hiçbirine benzemiyorsunuz.”
Bu defa Timothy kahkahalarla güldü.
Nancy: “Aylık karşılığında ev işi yapan bir hizmetçi kızım ben.” dedi. “Ütü, çamaşır dışında evin bütün işlerini ben yapıyorum. Çamaşırla ütüyü de Bayan Durgen yapıyor.”
“Ama bir Polly teyze de var, değil mi?”
Bunu sorarken Pollyanna’nın sesi korkuyla titremişti.
Timothy: “Kendi varlığınızdan ne derece eminseniz, teyzenizin varlığına da aynı şekilde inanabilirsiniz!” diyerek arabaya girdi.
Pollyanna rahatlamış bir hâlde derin bir soluk aldı. Bir dakika kadar hiç kimse konuşmadı. Sonra sessizliği gene küçük kız bozdu. Ağır ağır konuşmaya başlamıştı ama konuştukça açılıyordu.
“Teyzem varsa mesele kalmadı demektir. Hem, biliyor musunuz, beni karşılamaya gelmenize çok sevindim. Çünkü bu sayede eve gidinceye kadar teyzemi merak edeceğim. Bu arada sizi de tanımış oldum.”
Nancy kızardı.
Timothy tatlı bir gülüşle: “Çok zekice yapılmış bir övgü bu.” dedi. “Küçük Hanım’a teşekkür etsene, Nancy.”
Nancy birden silkinerek kekeledi:
“Ben mi? A, evet. Bayan Polly’yi düşünüyordum da dalmışım.”
Pollyanna da başını salladı.
“Ben de bunu düşünüyordum. Teyzemi öyle merak ediyorum ki! Biliyor musunuz, yeryüzünde tek yakınım o. Başka kimsem yok. Onun da yakın zamana kadar varlığından haberim yoktu. Sonra bir gün babam anlattı. Yüksek bir tepenin üzerinde çok güzel büyük bir evde oturuyormuş.”
Nancy: “Evet, orada oturuyor.” dedi. “Şöyle bakarsanız, evi siz de görebilirsiniz. Ta şu uzaktaki tepenin üzerinde duran yeşil benekli büyük ev.”
“Ah, ne kadar güzel! Çevresinde de ne kadar çok ağaç var! Her yan da yemyeşil üstelik. Ben bir evin çevresinde bu kadar çok yeşillik bulunabileceğini hiç düşünmemiştim. Polly teyzem gerçekten çok zengin mi, Nancy?”
“Evet, Küçük Hanım, çok zengin.”
“Ne kadar sevindim! Bir insanın parasının olması çok güzel bir şeydir elbette. Ben şimdiye kadar White ailesinden başka hiçbir zengin aile tanımamıştım. Whitelar hatırı sayılacak derecede zengin kişilerdir. Evlerinin bütün odalarında halı var. Her pazar da dondurma yerler. Teyzem de pazar günleri dondurma yer mi?”
Nancy, başını iki yana salladı. Dudakları büzüldü. Gülen gözleri Timothy’nin gözlerinin içine baktı.
“Hayır, Küçük Hanım, ben onun sofrasında bir kere bile dondurma gördüğümü hatırlamıyorum. Kim bilir belki de dondurma sevmiyordur.”
Pollyanna’nın yüzü ekşidi.
“Sevmiyor mudur? Ah, ne fena! Nasıl olur da bir insan dondurma sevmez, anlamıyorum. Neyse, ben buna da sevinebilirim. Çünkü yenilmeyen dondurma insanın midesini ağrıtmaz. Yenilmeyen dondurma tıpkı Bayan White’ın evindeki dondurmalar gibidir, insanlara hiç dokunmaz. Ben Bayan White’ın evinde o kadar çok dondurma yemiştim ki! Bana bir şey yapmadı. Her neyse… Polly teyzemin evinde halı vardır, değil mi?”
“Evet efendim, halı var.”
“Her odada mı?”
Nancy birdenbire tavan arasındaki çıplak sevimsiz odayı hatırladığı için asık bir yüzle: “Hemen hemen her odada halı var.” dedi.
Küçük kız sevinçle ellerini çırparak: “Aman ne iyi, ne iyi!” diye haykırdı. “Çok sevindim. Halıları öyle de severim ki! Bizim halımız yoktu. Bir keresinde misyonerler fıçıdan çıkan iki küçük kilimi bize vermişlerdi. Bir tanesinin üzeri mürekkep lekeleriyle doluydu. Bayan White’ın resimleri de vardı. Çok güzel resimlerdi bunlar. Güllerin, diz çökmüş kızların, çayırda otlayan kuzuların, ormanda uyuyan aslanların resimleri… Siz de resim sever misiniz?”
“Bilmem ki, Küçük Hanım, bunu hiç düşünmedim.”
“Ben severim. Bizim evde resim de yoktu. Biliyor musunuz, yardım sandıklarından hiç resim çıkmaz. Bir keresinde nasılsa iki tane çıkmıştı. Bir tanesi öyle güzeldi ki babam bunu satıp bana pabuç almıştı. Öbürünün ise daha duvara asmadan, üzerindeki boyalar döküldü. Yolda gelirken camı kırılmıştı. O zaman çok ağlamış, üzülmüştüm ama şimdi ‘İyi ki öyle güzel eşyamız yoktu.’ diye düşünüp seviniyorum, çünkü böylece Polly teyzeminkileri daha çok sevebileceğim… Daha önceden iyi şeyler görmeye alışmadığım için demek istiyorum. Aman, ne güzel, ne şahane bir ev bu!”
Araba köşkün köşesini dönüyordu. En sonunda evin önünde durdukları zaman, küçüğün sandığını çıkarırken, Nancy bir fırsatını bulup delikanlının kulağına eğildi:
“Sakın ha, işi bırakmaya kalkışayım demeyesin Timothy. Üste para da versen ben çıkmam.”
Delikanlı gülerek: “İşten çıkmak mı?” dedi. “Yok canım! Sen kovsan da ben gitmem. Bu çocuk buradayken her Tanrı’nın günü evin içinde insan sinemaya gitmiş kadar eğlenecek.”
Nancy öfkeli öfkeli: “Eğlenmek, eğlenmek ha?” diye mırıldandı. “Bu güzelim çocuk için eğlenceden çok daha başka şeyler olacaktır. Hele teyze yeğen bir çatı altında yaşamaya başlasınlar da bak, o zaman görürüz. Çocukcağızın başı sıkışınca sığınacak bir kucak bulması gerekiyor. İşte o sığınak ben olacağım. Timothy, göreceksin bak, onu nasıl koruyacağım!”
Nancy sözlerini bitirdikten sonra Pollyanna’yı geniş merdivenlerden eve doğru götürdü.
POLLY TEYZE
Teyze,