ancak gülerek.
Mr. Sowerberry’nin içini gıcıkladı bu gülüş; bu neticeyi doğurması da gerekti zaten; uzun uzun güldü bir süre. “Ya işte böyle, Mr. Bumble!” dedi sonunda. “Yeni besi sistemi tatbik edildiğinden beri, tabutların eskisine nazaran daha dar ve daha ince olduğundan şüphe yok; ama yine de kâr etmemiz gerek, Mr. Bumble. İyi tavlanmış kereste pahalı nesne beyim; demir tabut sapları da kanal boyunca ta Birmingham’dan geliyor.”
“Eee, ne yaparsın…” dedi Mr. Bumble. “Her ticaretin zor bir tarafı vardır. Vasat bir kazanca müsaade edilir tabii.”
“Elbette, elbette.” dedi cenazeci. “Şunda kazanamazsam, bunda kazanıyorum eninde sonunda ayarlıyoruz işi, hi, hi, hi.”
“Öyle.” dedi Mr. Bumble.
“Bir şey var ki…” diye sözüne devam etti cenazeci, mübaşirin engellemiş olduğu düşünce seline yeniden hız vererek. “Pek büyük bir mahzur var belirtmem gereken, para sıkıntısı çekmeden ferah fahur hayat sürenler ve yıllarca vergilerini verenler, en çabuk büzülenler onlar oluyorlar dükkâna geldiklerinde; Mr. Bumble, şunu da söylemek isterim, insan hesap kitap yapıyor, bir de bakıyor ölçüler uymuyor, böylece beş on santim fark da büyük rol oynuyor, hele insanın geçindirecek bir ailesi varsa.”
Gadre uğramış bir adam tavrıyla bunları söyledikten sonra, Mr. Bumble, bu sözlerin meclise hakaret olabileceğini düşündüğünden, konuyu değiştirmeyi uygun buldu. Aklının en üst köşesinde Oliver Twist olduğu için onu ele aldı.
“Ha…” dedi Mr. Bumble. “Bir oğlana ihtiyacı olan kimse biliyor musun acaba? Bir çırak gibi bir şey, mütevelli cemiyeti vermek istiyor; -idare heyetinin başına bir yük, bir bela- hem müsait şartlarla veriliyor, pek müsait şartlarla.” Mr. Bumble, bu sözleri söylerken bastonuyla tepesindeki ilanı gösterip, “beş lira” yazısının üstüne üç kere vurdu. “Beş lira” dev büyüklüğünde Romen rakamlarıyla yazılmıştı.
“Hay Allah!” dedi cenazeci, Mr. Bumble’ın resmî esvabının kenarı yaldızlı yakasından tutarak. “Ben de size ondan bahsedecektim. Hay Allah! Ne güzel düğme bu böyle, Mr. Bumble! İlk defa görüyorum.”
“Evet, fena değil galiba.” dedi mübaşir, esvabını güzelleştiren koca koca sarı düğmelere gururla bakarak. “Üstündeki resim, idare heyetinin mühründeki resmin aynıdır; yaralıya, hastaya koşan iyi kalpli Samarite’nin resmi. Meclis, onu bana yılbaşı sabahı takdim etti, Mr. Sowerberry. Hatırlıyorum, ilkin, onu kapının önünde ölen müflis tüccarın tahkikatı yapıldığı gün giymiştim.”
“Hatırlıyorum.” dedi cenazeci. “Jüri azaları, soğuğa maruz kaldığı ve yaşamayı gerekli kılan şundan bundan mahrum olduğu için öldü demişlerdi. Değil mi?”
Mr. Bumble başını salladı.
“Ve zannedersem hüküm, muhakemenin hususi bir kararına bağlanmıştı! Demişlerdi ki, eğer yoksullar müfettişi vaktinde…”
“Aman ne saçma şeyler!” diye sözünü kesti mübaşir. “Meclis cahil jüri azalarının mülahazalarına kulak verecek olsaydı, az başı ağrımazdı hani.”
“Pek doğru.” dedi cenazeci. “Çok ağrırdı.”
“Jüri azaları!” dedi Mr. Bumble, kızdığı zamanki gibi bastonunu sıkı sıkı kavrayarak. “Jüri azaları, adi, alçak, serserilerdir.”
“Öyledirler.” dedi cenazeci.
“Ne felsefeden ne de iktisat ilminden anlarlar.” dedi mübaşir, istihzayla parmağını şaklatarak.
“Öyle.” dedi cenazeci.
“Onlardan nefret ediyorum!” dedi mübaşir, yüzü kıpkırmızı olmuştu.
“Ben de.” dedi cenazeci.
“Onun için tarafsız bir jürinin bizde kalmasını isterdim bir iki hafta.” dedi mübaşir. “İdare heyetinin ne büyük bir felsefe, ne doğru bir sistemle hareket ettiğini görürse başka türlü düşünür.” Öfkesi gittikçe kabaran mübaşiri yatıştırmak için, “Neyse bırakın onları siz canım.” dedi Sowerberry.
Mr. Bumble şapkasını çıkardı, astarının içinden bir mendil alarak, gazabının meydana getirdiği teri alnından sildi; şapkasını yeniden taktı ve cenazeciye dönerek daha sakin bir sesle konuştu:
“Neyse… Çocuk hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“Ha!” dedi cenazeci. “Biliyorsunuz, epey yoksul vergisi ödüyorum.”
“Hımmm.” dedi Mr. Bumble. “Eeee?”
“Bu bakımdan…” dedi cenazeci. “Yoksullara bu kadar para verdiğime göre, onlardan da aynı miktarda menfaat temin etmeye hakkım var sanıyorum; çocuğu ben alacağım galiba.”
Mr. Bumble cenazecinin kolundan tutarak binaya soktu. Mr. Sowerberry meclisle beş dakika kadar halvet oldu. “Tecrübeye tabi tutmak üzere” Oliver Twist’in o akşam onunla birlikte gönderilmesine karar verildi. “Tecrübe devresi” şu demekti: Yoksullarevi birini çıraklığa verdiğinde kısa bir deneme devresinden sonra, ustası, içine fazla yiyecek tıkmadan yeter derecede çocuktan iş çıkartabildiği takdirde, birkaç yıl müddetle alır, istediğini yapar demekti.
Oliver’cık o akşam beylerin önüne getirildiğinde, o gece her işe koşmak üzere bir tabutçu çırağı olacağı ve durumundan şikâyet edip de bir daha yoksullarevine dönecek olursa boğulmak veya başına bir şey yiyerek kafası parçalanmak üzere, denize gönderileceği bildirildiğinde, Oliver o kadar az bir tepki gösterdi ki, makam oy birliğiyle kaşarlanmış bir küçük yaramaz olduğunu ilan edip Mr. Bumble’a, ortadan kaldırılması için emredildi.
Oysa Oliver, hiç de hissiz değildi, tersine fazla hassastı, gördüğü fena muamele de neredeyse ömrü boyunca aptal ve sarsak olmaya mahkûm etmek üzereydi onu.
Gideceği yönün haberini hiç ses çıkarmadan dinledi; eline bavulu verildi -taşınması pek kolaydı, hepsi on beş santim uzunluğunda on santim kalınlığında bir paketti bu- kasketini gözlerine indirdi; yeniden Mr. Bumble’ın eteğine yapışıp bu yüksek rütbeli memur tarafından işkence sahnesine götürüldü.
Bir süre, Mr. Bumble bir şey söylemeden Oliver’ı sürükleyip götürdü; kilise mübaşiri başını dimdik tutuyordu, tam bir mübaşire yakışır bir şekilde rüzgârlı bir gün olduğu için de küçük Oliver, Mr. Bumble’ın pelerininin savrulan etekleri içinde kayboluyordu; Mr. Bumble, önü açılan pelerininin yeleğini ve pantolonunu açığa çıkardığına memnundu. Varacakları yere yaklaştıklarında mamafih çocuk yeni efendisi tarafından tetkik edildiğinde kusursuz görünmesi için Mr. Bumble gözlerini aşağı çevirdi; bunu tam bir hami havasıyla yaptı.
“Oliver!” dedi, Mr. Bumble.
“Buyurun efendim?” dedi Oliver, alçak ve titrek bir sesle.
“Şu kasketini gözlerinden kaldır hele, kaldır da başını dik tut.”
Oliver istenileni yapmasına ve boş duran eliyle gözlerini silmiş olmasına rağmen, hamisine bakarken yine de yaş vardı gözlerinde. Mr. Bumble, çatık kaşla baktığında yaş damlası yanağından aşağı yuvarlandı, derken bir yaş daha, bir daha. Çocuk bir gayret göstermek istedi ama işe yaramadı. Öteki elini de Mr. Bumble’ın elinden çekerek iki elini yüzüne kapadı, yaşlar çenesinden ve kemikleşmiş parmaklarından dışarı fışkırıncaya kadar ağladı.
“Demek öyle ha!” diye bağırdı Mr. Bumble, durup küçük yüküne kötü kötü bakarak. “Ömrümde gördüğüm en nankör, en edepsiz çocuksun sen Oliver, en…”
“Ne olur