Неизвестный автор

Dede Korkut`tan Çocuklara Seçme Hikâyeler


Скачать книгу

Kazan, Bey Kazan, ölü müsün diri misin, bu işlerden haberin yok mudur?” dedi.

      Meğer Hanım, o gece Kudretli Oğuz’un devleti, Bayındır Han’ın güveyisi, Ulaşoğlu Salur Kazan, kara kaygılı bir rüya gördü. Sıçradı ayağa kalktı:

      “Biliyor musun kardeşim Kara Göne, rüyamda ne gördüm? Kara kaygılı rüya gördüm. Yumruğumda çırpınan benim şahin kuşumu ölüyor, gördüm. Gökten yıldırım ak otağımın üzerine çakıyor, gördüm. Kapkara duman yurdumun üzerine dökülüyor, gördüm. Kuduz kurtlar evimi dişleyip yırtıyor, gördüm. Kargı gibi kara saçımı uzanıyor, gördüm; uzanarak gözümü örtüyor, gördüm. Bileğimden on parmağımı kanda gördüm. Ne vakit ki bu rüyayı gördüm, ondan beri aklımı fikrimi toplayamıyorum. Kardeşim, benim bu rüyamı yor bana.” dedi.

      Kara Göne:

      “Kara bulut dediğin senin devletindir, kar ile yağmur dediğin senin askerindir, saç kaygıdır, kan karadır, geri kalanını yoramam, Allah yorsun.” dedi.

      Kara Göne böyle söyleyince Kazan:

      “Benim avımı bozma, askerimi dağıtma. Ben bugün yağız al atı ökçelerim, üç günlük yolu bir günde varırım. Öğle olmadan yurdumun üstüne varırım. Eğer yurdum, sağ ve esense akşam olmadan gelirim; yok yurdum sağ ve esen değilse başınızın çaresine bakın, ben artık gidiyorum.” dedi.

      Kazan Bey, yağız al atını mahmuzladı, yola çıktı. Gele gele yurdunun üzerine geldi. Gördü ki yurdunun üzerinde kuzgunlar uçuyor, tazılar etrafta dolaşıyor. Kazan Bey burada yurt ile haberleşmiş, görelim Han’ım, ne haberleşmiş:

      Kavim kabile benim ortak yurdum

      Yaban eşeği ile yabani geyiğe komşu yurdum

      Seni düşman nereden dalamış güzel yurdum

      Ak otağlar dikilince yurdu kalmış

      İhtiyarcık anam oturunca yeri kalmış

      Oğlum Uruz ok atınca hedef kalmış

      Oğuz Beyleri at sürünce meydan kalmış,

      Kara mutfak dikilince ocak kalmış

      Bu hâlleri görünce Kazan’ın kara süzme gözleri kan yaş doldu; kan damarları kaynadı; kara bağrı sarsıldı. Yağız al atını ökçeledi, kâfirin ardından yola düştü, gitti.

      Kazan’ın önüne bir su geldi:

      “Su, Hak yüzünü görmüştür, ben bu su ile haberleşeyim.” dedi.

      Görelim Han’ım, nice haberleşti:

      Çağıl çağıl kayalardan çıkan su

      Ağaç gemileri oynatan su

      Hasan ile Hüseyin’in hasreti su

      Bağ ve bostanın ziyneti su

      Ayşe ile Fatma’nın bakışı su

      Koç atların gelip içtiği su

      Kızıl develerin gelip geçtiği su

      Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su

      Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana

      Kara başım kurban olsun suyum sana

      Su nasıl haber versin? Sudan geçti, bu sefer bir kurda rastladı:

      “Kurt yüzü mübarektir, kurt ile bir haberleşeyim.” dedi.

      Görelim Han’ım, ne haberleşti:

      Karanlık akşam olunca günü doğan

      Kar ile yağmur yağınca er gibi duran

      Kara koç atlar gördüğünde kişnettiren

      Kızıl deve gördüğünde bağrıştıran

      Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan

      Arkasını vurup berk ağılın ardını söken

      Karma ögeçin 4 semizini alıp tutan

      Kanlı kuyruk yüzüp çap çap yutan

      Avazı kalın köpeklere kavga salan

      Çakmaklıca çobanları geceleyin koşturan

      Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana

      Kara başım kurban olsun kurdum sana

      Kurt nasıl haber versin? Kurttan da geçti. Karaca Çoban’ın kara köpeği, Kazan’ın karşısına geldi. Kazan, kara köpek ile haberleşti.

      Görelim Han’ım, ne haberleşti:

      Karanlık akşam olunca vaf vaf üren

      Acı ayran dökülünce çap çap içen

      Gece gelen hırsızları korkutan

      Korkutarak şamatasıyla ürküten

      Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana

      Kara başımın sağlığında iyilikler edeyim köpek sana

      Köpek nasıl haber versin? Köpek, Kazan’ın atının ayağına çap çap düşer, sin sin sinler. Kazan, bir sopa ile köpeğe vurdu, köpek çekildi, geldiği yola gitti. Kazan, köpeği takip ederek Karaca Çoban’ın yanına geldi. Çoban’ı gördüğünde haberleşti.

      Görelim Han’ım, ne haberleşti:

      Karanlık olunca kaygılı çoban

      Kar ile yağmur yağınca çakmaklı çoban

      Ünümü anla sözümü dinle

      Ak otağım şuradan geçmiş gördün mü söyle bana

      Kara başım kurban olsun çoban sana

      Çoban:

      Ölmüş müydün, yitmiş miydin a Kazan?

      Nerede geziyordun, neredeydin a Kazan?

      Dün değil evvelki gün evin buradan geçti

      İhtiyarcık anan, kara devenin boynunda asılı geçti.

      Kırk ince belli kızı ile

      Helallin boyu uzun Burla Hatun

      Ağlayarak şuradan geçti.

      Kırk yiğit ile oğlun Uruz, başı açık yalın ayak

      Kâfirlerin yanınca esir gitti.

      Tavla tavla koç atlarına kâfir binmiş.

      Katar katar develerini kâfir yedekte çekmiş.

      Altın akçe, bol hazineni kâfir almış.

      Çoban böyle deyince Kazan ah etti, aklı başından gitti. Dünya âlem gözüne karanlık oldu:

      “Ağzın kurusun Çoban, dilin çürüsün Çoban, Yüce Allah, senin alnına bela yazsın Çoban!” dedi.

      Kazan Bey böyle söyleyince Çoban:

      Ne kızıyorsun bana ağam Kazan

      Yoksa göğsünde yok mudur iman

      Altı yüz kâfir de benim üzerime geldi.

      İki kardeşim şehit oldu.

      Üç yüz kâfir öldürdüm, gaza ettim;

      Semiz koyun, zayıf toklu 5

      Senin kapından kâfirlere vermedim.

      Üç yerimden yaralandım.

      Kara başım bunaldı,