Джек Лондон

Üç Kalp


Скачать книгу

og William Chaney çiftinin oğludur. Ancak Chaney oğlunu kabul etmeyince annesinin intihar girişimi ve bunalımı sebebiyle Jack’in bakımı ile Virginia Prentiss ilgilenmiştir. Çocukluğu yoksulluk içinde geçen Jack, erken yaşlardan itibaren pek çok işte çalışmak zorunda kalmıştır.

      1893 yılında gazetecilik ödülü kazanmıştır. Ancak 19 yaşındayken liseye başlayabilmiş ve kendisini sınavlara hazırlayarak üniversiteyi kazanmıştır. Fakat kısa bir süre sonra yoksulluk yüzünden eğitimini yarıda bırakmıştır. Bu süreçte kitaplarla arası hep iyi olmuş, sürekli Marx, Darwin, Spencer, Nietzche okuyarak kendi düşüncesini belirlemeye çalışmıştır. Yazmaya başladıktan sonra, onu üne kavuşturan eseri de Vahşetin Çağrısı olmuştur.

      London, eserlerinde hayat mücadelesini duygusal bir bakışla anlatmış ve aynı zamanda çoğunlukla şiddetli bir kapitalizm eleştirisi yapmıştır. Kitapları yabancı dillere en çok çevrilmiş ABD’li yazarlardan olmuştur. Henüz 40 yaşındayken 22 Kasım 1916’da hayata veda etmiş olan Jack London’ın ölümü üzerine üç iddia söz konusu olmuştur: Böbrek yetmezliği, intihar ve kazara aşırı doz morfin. Vasiyeti üzerine cesedi yakılmış ve “Öldüğüm zaman küllerimin bu tepede dinlenmesini istiyorum.” dediği yere götürülmüştür.

      Eserleri:

      Açlar Ordusu, Âdem’den Önce, Alaska Kid, Alın Teri, Altta Kalanlar, Atalarının Tanrısı, Ateş Yakmak, Ay Vadisi, Beyaz Diş, Beyaz Sessizlik, Buck’ın Maceraları, Büyük Serüven, Can Yoldaşı, Cinayet Şirketi, Dehşet Ülkesi, Demir Ökçe, Demiryolu Serserileri, Deniz Kurdu, Direniş, Doğu Yakası (Uçurum İnsanları), Dönek, Düş Ülkelerine Yolculuk, Güneş Çocuğu, Halk Avcısı, İstiridye Korsanları, Japon Kıyılarında Dehşet, John Barleycorn, Kaptan David Grief, Kıyametten Sonra, Kız Kar ve Kan, Kızıl Veba, Kurt Dölü, Martin Eden, Meksikalı Devrimci, Midas’ın Müritleri, Ormandan Gelen Ses, Seçme Öyküler, Sevgili Jerry, Sevginin Katıksızı, Şampiyon, Tanrılar ve Köpekler, Uçurum İnsanları, Uzak Diyarlarda, Vahşetin Çağrısı, Yanan Gün, Yanan Günışığı, Yıldızlar Korsanı, Yol.

      Meral Harzem, 1975’te Balıkesir’de doğdu. 1982-1995 yılları arasında Almanya’da yaşadı ve eğitimine burada devam etti. Geilenkirchen, Höhere Handelsschule (Ticaret Yüksekokulu), İktisat bölümünden mezun oldu. Çeşitli firmaların ithalat ve ihracat departmanlarında çalıştı. 2010 yılından bu yana kitap çevirileri yapıyor.

      Türkçeye kazandırdığı eserlerden bazıları, Amok Koşucusu, Mecburiyet, Yakıcı Sır (S. Zweig), Babaya Mektup (F. Kafka), Ay’a Yolculuk (J. Verne), Yahudi Devleti (T. Herzl), Ah Virginia (M. Kumpfmüller), Çıkmaz (C. Hau).

      ÖN SÖZ

      Umarım okuyucu, bu ön söze övgüyle başladığım için beni mazur görür. Gerçekte bu hikâye bir kutlamadır. Çünkü bu eseri tamamladığımda kırkıncı yaşımı, ellinci kitabımı, tiyatro eserleri yazma hususunda on altıncı yılımı ve bir başlangıcı kutluyor olacağım. “Üç Kalp” benim için yeni bir başlangıç olacak. Daha önce böyle bir şeyi kesinlikle yapmadım ve bir daha da asla yapmayacağımdan kesinlikle eminim. Bu yüzden de bunu yaptığım için kendimle gurur duyduğumu ilan etmekte en ufak bir çekincem yoktur. Ve şimdi, aksiyon seven okuyucuya, bu övgü dolu ön sözün geri kalanını atlamasını, kendini doğrudan hikâyeye bırakmasını ve bana bu kısmın doğru dürüst okunmayacağını söylemesini öneriyorum.

      Daha meraklılar için biraz daha açıklama yapacağım. Sinemanın, tüm dünyada ezici bir çoğunlukla en popüler eğlence biçimi hâline gelmesiyle, dünyanın kurgu alanındaki olay örgüsü ve hikâye birikimi hızla tükenmeye başlamıştır. Tek bir yapım şirketi, bir yıl içerisinde çok sayıda yönetmenle, Shakespeare, Balzac, Dickens, Scott, Zola, Tolstoy ve düzinelerce daha az hacimli yazarın tüm yaşamlarının edebî eserlerini filme alma yeteneğine sahiptir. Elbette, sinema filmi yapan yüzlerce şirketin ortaya çıkmasıyla, sektör hızlı bir biçimde mevcut konuları tüketmiş ve yeni konu arayışı içine girmiştir.

      Hâlihazırda, telif hakkı sona ermiş tüm benzer eserler, hazine avcısı bir gemi üzerindeki denizcilerin, altın külçelerini toplarken gösterdiği gibi bir hızla tükenmiştir. Telif hakkı kapsamında olan tüm roman, kısa öykü ve oyunların film hakları ise ya satın alınmakta ya da sözleşmeye bağlanmaktadır. Binlerce senaryo yazarı -kelimenin tam anlamıyla on binlerce senaryo yazarı çünkü ne erkek, ne kadın ne de çocuk senaryo yazamayacak kadar beceriksiz değildir- tüm literatürde korsanlık yapmış (telif hakkı olsun ya da olmasın) ve yazar kardeşlerinin başarılı olduğu herhangi bir yeni sahnesini, olay örgüsünü ya da hikâyesini çalmak amacıyla, basılan yeni dergileri kapmıştır.

      Bahsi geçen bu durumun, haftada on beş ya da yirmi dolar ödeyen kalın enseli yönetmenler için fazla mesai yapan veya ürünlerini senaryo başına on ila yirmi dolar arasında bir fiyata satan ve zamanının yarısında vadesi gelen borçlarını ödeyemediğinden dolayı dayak yiyen ya da haftalık kölelik yaparak aynı derecede zarafetsiz ve utanmaz olan arkadaşları tarafından ürünleri onlardan çalınan senaryo yazarlarının, saygın hâle geldiği günlerde yaşanmakta olduğunu belirtmem doğru olacaktır. Ama bugün, diğer günlerden hiçbir farkı olmayan sıradan bir günde, üç daktilosu, iki şoförü olan, çocuklarını en seçkin hazırlık okullarına gönderen ve sarsılmaz bir ödeme gücü sağlayan senaryo yazarları da tanıyorum.

      Senaristlerin kıymetli ve itibarlı bir hâle gelmelerinin nedeni, büyük ölçüde özgün eser kıtlığından kaynaklanmaktaydı. Senaryo yazarları kendilerini fazlasıyla talep gören bir konumda buldular, saygılı muamele gördüler, daha iyi maaşlar aldılar ve karşılığında onlardan daha yüksek kalitede bir ürün sunmaları beklendi. Bu özgün eser arayışının bir aşaması çalışmaya, meşhur yazarları dâhil etme girişimi oldu. Elbette ki adamın biri sadece çok sayıda roman yazdığı için iyi bir senaryo yazma kapasitesine de sahiptir denilemez. Tam tersine, başarısızlığın en kesin garantisinin, roman yazımında önceleri çok başarılı olmuş birinden gelebileceği kısa zamanda keşfedildi.

      Bununla birlikte, film yapımcıları da reddedilmemelidir. İş bölümü yapmak bu konuda çok önemlidir. Güçlü gazete kuruluşlarıyla ittifak kurmak ya da “Üç Kalp” eserinde olduğu gibi tam aksine, çok yetenekli bir senaryo yazarının ortada olması, (günü kurtarmak için roman yazmayanlar) roman yazarları tarafından romanlara çevrilen senaryolar yazabilen birilerinin olması (günü kurtarmak için senaryo yazmayanlar) bu konuda en doğru ilerlemenin kaydedilmesini sağlamıştır.

      Bay Charles Goddard’a değinilecek olursa, Jack London şöyle demektedir: “Zaman, mekân ve doğru insanlar buluştu; film yapımcıları, gazeteler ve sermaye de buna hazır, haydi bir araya gelelim.” Ve bunu yaptık da. Sonuç: “Üç Kalp” Bay Goddard’a “Pauline Tehlikeleri”, “Elairte Kahramanlıkları”, “Tanrıça” ve “Wallingford’da Hızlı Zengin Olmak” serisi v.b. eserlerden sorumlu olduğunu belirttiğimde, onun performans yeteneği hakkında en ufak bir şüphem dahi yoktu. Ayrıca, şimdiki kadın kahraman Leoncia’nın adı da onun tasarladığı bir isimdir.

      Çiftlikte, Ay Vadisi’nde, kendine ait ilk birkaç bölümü yazdı. Ama benden çok daha hızlı yazıyordu ve onun on beş bölümü, benimkinden haftalar önce bitmişti. “Bölüm” kelimesi sizi yanıltmasın. Sadece ilk bölüm üç bin fitlik bir filmi kapsıyor. Sonraki on dört bölüm, filmin her iki bin fitlik kısmını oluşturuyor. Ve her bölüm, toplamda yaklaşık olarak on üç bin sahneden oluşan ortalama doksan sahneyi içeriyor. Yine de kendi üzerimize düşen görevlerimizde eş zamanlı çalışmayı başardık. Bundan sonrasını ya da bir düzine bölüm sonra olacakları gözümde canlandıramadım çünkü neler olabileceğini bilmiyordum. Bay Goddard da bunu bilmiyordu. Kaçınılmaz sonuç ise: “Üç Kalp”, kesinlikle ardışık olmasına rağmen pek karmaşık değildi.

      Burada, Hawaii’de olduğumu, onuncu bölümün romanlaştırılması üzerine çalıştığımı, New York’taki Bay Goddard’dan on dördüncü bölümün senaryosunu posta yoluyla aldığımda romanımın kahramanının yanlış kadınla evli olduğunu öğrendiğim zamanki şaşkınlığımı gözünüzde canlandırabilir misiniz?.. Bu yüzden kahramanımı yanlış kadından kurtarıp doğru ve tek kadın ile bir araya getirmek zorunda kalacağım bir bölüm daha yazmak zorunda kaldım! Bunların tümü için lütfen on beşinci bölümün son kısmını okuyun. Nasıl olduğunun tasvir edilmesi konusunda ise Bay Goddard’a güvenebilirsiniz. Bay Goddard için hareketin ve hızın efendisi denilmektedir.