ve elbette efendim ve hanımım böyle işleri onaylamaz. Bunlara karşı duyarlıyım ama benim gibi zavallı bir zenci şaşılacak şekilde bazen böyle çirkin davranışlara yöneliyor, Efendi Haley gibileri seçkin davranışlara zarar verince; hiçbir şekilde bir beyefendi değil, benim gibi yetişmiş biri bunu görmeden edemiyor.”
“Eh, Sam.” dedi Bayan Shelby. “Hatalarına karşı uygun duyguların olduğuna göre, şimdi gidip Chloe Teyze’ye bugün akşam yemeğinden arta kalan soğuk domuz etinden vermesini söyleyebilirsin. Sen ve Andy aç olmalısınız.”
“Hanımım bize karşı fazlasıyla iyi.” dedi Sam, şevkle eğilip dışarı çıktı.
Daha önce de bahsedildiği gibi fark edilecek ki Sam Efendi’nin şüphesiz onu politik hayatın tepesine taşıyacak olan doğal bir yeteneği vardır. Bu, kendisine övgü ve zafer yaratmak üzere meydana gelen her şeyden kazanç sağlama yeteneğidir. Düşündüğü gibi salondakilerin memnuniyetini kazanacak şekilde dindar ve alçak gönüllü davrandıktan sonra palmiye yaprağını kafasına serbest, kaygısız bir tavırla koyuverdi ve mutfakta muvaffak olmak gayesiyle Chloe Teyze’nin idaresine yollandı.
“Bu zencilere bir nutuk çekmeli.” dedi Sam kendi kendine. “Şimdi şans ayağıma geldi. Tanrı’m, bana baksınlar diye takır tukur konuşacağım.”
Sam’in özel zevklerinden birisi gözlendiği gibi efendisiyle her tür politik toplantıda bulunmaktı. Burada ya bir parmaklığa tüner ya da bir ağacın tepesine yerleşir, kolayca anlaşılan büyük bir iştahla konuşmacıları seyreder ve sonra kendi renginden kardeşlerinin arasına inerek aynı konu üstünde onları çevresine toplayıp komik parodiler ve taklitlerle onları eğitir ve eğlendirirdi, bütün bunları da vakur bir samimiyet ve ciddiyetle yapardı. Yakınındaki dinleyiciler genelde kendi renginden olmasına karşın, daha açık renkli olanların dinleyerek, gülerek ve Sam’in müthiş kendini kutlamasına göz kırparak onlara yaklaşması pek de az görülmezdi. Aslında Sam hitabeti mesleği gibi görür ve kendini övmek için hiçbir fırsatı kaçırmazdı.
Sam ve Chloe Teyze arasında eski zamanlardan beri bir tür kronik düşmanlık, daha doğrusu karar verilmiş bir soğukluk vardı ama Sam işleyişinin gerekli ve apaçık temeli olarak koşullarını derinden düşünürken bu durumda son derece barışçıl davranmaya karar verdi. Zira “hanımının emirleri”nin şüphesiz sonuna kadar izlenecek olduğunu biliyor olsa da ruhunu da bu işe katarak epey bir kazanç sağlayabilirdi. Bu yüzden Chloe Teyze’nin karşısına içe dokunan yumuşak, uysal bir ifadeyle çıktı, sanki eziyet görmüş birinin adına ölçüsüz zorluklar çekmiş biri gibiydi. Hanımının yeme içme konusunda Chloe Teyze’ye onu gönderdiği gerçeğini abartarak aktardı. Üstüne de yemek işlerindeki hakkına ve üstünlüğüne dair şeylerden açık bir şekilde ona söz etti.
İşler yolunda gitti. Seçim propagandası için çalışan bir politikacının hiçbir yoksul, basit, erdemli bir kişiyi ikna edişi, Chloe Teyze’yi Sam Efendi’nin tatlı dilliliğiyle kazandığından daha kolay kazanılmamıştır. Eğer mirasyedi bir oğlan olsaydı bile, daha fazla analara özgü eli açıklıkla sarılıp sarmalanmazdı. Çok geçmeden kendini oturmuş, geniş bir teneke tepside geçmiş iki üç gündür sofraya çıkan her şeyi içeren türlü türlü yemeklerle mutlu ve muzaffer buldu. Lezzetli domuz eti parçaları, altın renkli mısır ekmeği dilimleri, akla gelen her geometrik biçimde turtalar, tavuk kanatları, taşlıklar ve butlar, hepsi de resim gibi karmakarışık görünüyordu. Sam gördüğü her şeye hükmederek, palmiye yaprağı neşeyle bir yana yatmış olarak ve sağ yanında Andy’yi denetleyerek oturdu.
Mutfak günün kahramanlığının sona erişini duymak için çeşitli kulübelerden aceleye gelerek içeriyi doldurmuş arkadaşlarıyla doluydu. Şimdi Sam’in zafer saatiydi. Günün hikâyesi etkisini artırmak için gerekli olan her türlü süs püsle anlatıldı zira Sam, moda olan sanat meraklıları gibi hikâyenin ellerinden geçerek yaldızlarının dökülmesine hiçbir zaman izin vermezdi. Anlatılanlara kahkaha gürültüleri eşlik ediyor ve gülüşler değişik sayılarda yerde yatan ya da her köşeye tünemiş çoluk çocuk tarafından uzatılıyordu. Ancak Sam hareketsiz ciddiyetini koruyordu, sadece zaman zaman gözlerini yuvalarında devirerek konuşmasındaki duygusal yükselişleri bozmadan, dinleyicilere anlatılmaz gülünç bakışlar atıyordu.
“Gördüğünüz gibi hemşehrilerim.” dedi Sam, bir hindi budunu coşkuyla havaya kaldırarak. “Gördüğünüz gibi, bu evlat orada hepinizi savundu, evet, hepsi sizin içindi. O adam için insanlarımızdan birini almak hepsini almak gibiydi; gördüğünüz gibi ilke aynı, bu açık. O takipçilerden biri insanlarımızı koklayarak gelirse yolunda beni bulur; karşısına çıkacak olan benim, hepinizin baş vuracağı adam benim, ben sizin haklarınız için direnirim, son nefesime kadar onları savunacağım!”
“Ama Sam bana bu sabah efendiye Lizy’yi yakalamak için yardım edeceğini söyledin; görünüşe göre konuşman birbirini tutmuyor.” dedi Andy.
“Şimdi sana söyleyeceğim, Andy.” dedi Sam, fena hâlde üstünlük taslayarak. “Fikir sahibi olmadığın şeyler hakkında konuşma; senin gibi oğlanlar Andy, iyi niyetlidirler ama hareketlerdeki büyük ilkelere başvurması beklenemez.”
Andy özellikle kritik sözcük başvurmak ile azarlanmış gibi olsa da topluluktaki daha genç üyelerin çoğu bunu olayı son bulduran cevap olarak gördüler, Sam devam etti.
“Bu vicdandı Andy; Lizy’nin peşinden gidildiğini düşününce efendinin de o şekilde düşünmesini bekledim. Hanımımın tam tersi düşündüğünü öğrenince, daha vicdanlı geldi. Çünkü hanımımın tarafını tutarak daha çok kazanırız. Gördüğünüz gibi iki türlü de inat ettim ve vicdana sarıldım, ilkelere tutundum. Evet, ilkeler.” dedi Sam, elindeki tavuk boynuna coşkulu bir hamle yaparak. “Eğer üzerinde diretilmeycekse ilkelerin ne yararı var, bunu bilmek isterim. İşte Andy, şu kemiği alabilirsin, tam temizlenmemiş.”
Sam’in dinleyicileri ağızları açık onu dinliyorlardı, o da elinden başka şey gelmez gibi devam etti.
“Bu diretme meselesi zenci arkadaşlar.” dedi Sam, derin bir konuya giren birinin havasıyla. “Bu diretme meselesi pek çoklarının çok açıkça anlayamadığı bir şey. Şimdi gördüğünüz gibi biri gündüz bir şeyi savunsa ve gece de tam tersini, insanlar (Doğal olarak yeter derler.) neden diretmiyor derler. Bana şu mısır ekmeğinden bir parça ver, Andy. Yine de işin içine girelim. Hanımlar ve beyler, umarım kullanacağım benzetmenin basitliğini bağışlarsınız. İşte! Diyelim ki saman yığınının üzerine çıkmaya çalışıyorum. Eh, merdivenimi bu yana dayarım, olmazsa orayı artık denemem, onun yerine merdivenimi diğer tarafa dayarım, şimdi diretmedim mi? Merdiven hangi tarafta olursa olsun, yukarı çıkmak için direndim. Görmüyor musunuz, her şey size bağlı.”
“Senin bugüne kadar tek direttiğin şeyi ancak Tanrı bilir!” diye mırıldandı Chloe Teyze, giderek yerinde duramıyordu; akşamın neşesi ona Kutsal Kitap’taki “güherçilenin üstündeki sirke” benzetmesini hatırlatıyordu.
“Evet, elbette!” dedi Sam, geceyi kapatmak için son bir çabayla karnı yemekle ve kendisi zaferle dolu olarak ayağa kalktı. “Evet, hemşehrilerim ve bayanlar, benim ilkelerim var, onlarla gurur duyuyorum, bu zamanda bu ayrıcalıktır ve hep öyle olmuştur. İlkelerim var ve onlara kırkındaymış gibi sarılırım. İlke olan her şeye giderim, beni canlı canlı yaksa umursamam. Dosdoğru olaya giderim, bunu yapar ve ilkelerim için, ülkem için, toplumun hayrı için kanımı son damlasına kadar dökerim derim.
“Eh.” dedi Chloe Teyze. “İlkelerinden biri de bu gece çok geçmeden yatağa girip herkesi sabaha kadar ayakta tutmamak olmalı; şimdi gülmekten çatlamak istemeyen çocuklar çabuk toparlansanız iyi olur.”
“Zenciler!