Халит Зия Ушаклыгиль

Aşk-ı Memnu


Скачать книгу

ağlayarak çıkardı. Bir vakitler onu en hırçın kadınlardan biri yapan sinirlerine şimdi bir yumuşaklık, bir gevşeklik geliyor, onu en umulmaz vesilelerle ağlatıyordu. Yanı başında gittikçe gençleşen, güzelleşen bu kızlar onun için cisimleşmiş bir itiraz, müşahhas bir istihza hükmüne giriyor, zaten hiçbir zaman aralarında valideliği çocuklarına bağlayan duygularla açılamayan bu üç kadının münasebeti bir rekabet münasebetinden harice çıkmıyordu.

      Bugün o artık tazeliğini kaybettikten sonra ağır bir yağlılıkla dolgunlaşmaya başlayan vücudunu yeni yeldirmenin içinde genç tutmaya çalışarak önden ilerledikçe, iki kız kardeş, arkasından gözlerinin ucuyla başlığı göstererek gülümsüyorlardı. Peyker, kendisinin de ilave ettiği bir fazla mecalsizlikle sanki yükünü taşımaktan yorgun bir vaziyetle ince sarılmış, düz beyaz şemsiyesine bir baston gibi dayanarak ilerlerken; Bihter, beli son derece sıkılmış, vücuduna güçlükle sararak ta arkasında iki tarafa dalga vuran etekliğiyle belinin inceliğine nispetle geniş duran omuzlarından biri ipek titreyişi ile titreyerek akan harmanisi beline kadar büsbütün düşemeyerek beyaz pike gömleğini etekliğine bağlayan siyah meşin kemerinden iki parmak yukarıda kalmış, sağ elinden çıkardığı eldiveniyle beraber kavranılarak tutulan şemsiyesiyle alçak ökçeli sarı potinlerinin üstünde, yere basmıyormuşçasına bir sekişle yürüyordu. Bu iki kız kardeş aynı süratle yürüdükleri hâlde birinin dinleniyor, diğerinin koşuyor denecek bir hâli vardı.

      Rıhtımın köşesini döndüler. Yukarıdan inen bir vapur, düdüğünü çalarak ileride iskeleye yanaşıyor; uzaktan Paşabahçe’nin çıplak toprakları üstünde akşamın gölgeleri, solgun bir çimenlik koyuluğuyla titriyor. Önlerinde koy, şu son geçecek vapuru bekleyerek uyumaya hazırlanıyordu. Her vakit onlar sandaldan biraz beride inerek böyle eve girmeden evvel yürürlerdi.

      Birden Bihter, şemsiyesini ileriye, minimini, açık sarı boyalı yalıya uzatarak Peyker’e dedi ki:

      “Baksanıza, enişte değil mi?”

      Peyker durarak baktı:

      “Evet, bugün galiba çıkmamış olmalı.”

      Uzaktan iki kadınla şehnişinde duran genç adam arasında bir tebessüm alışverişi oldu.

      Onlar yaklaşırken Nihat Bey, şehnişinin parmaklığına dayanmış, şimdi bütün çehresini kaplayan geniş bir tebessümle onları bir an evvel eve çekiyor gibiydi. Bihter, Peyker’e “Eniştemde bir şey var, bakınız nasıl gülüyor!..” diyordu.

      Meraklarından, içeriye girmeden evvel şehnişinin altında durdular. Hep soran bir sükût ile ona bakıyorlardı, o bir kelime söylemek istemeyerek ve daima gülerek duruyordu, Peyker sabırsızlandı. “A, sıkıldım!” dedi. “Ne için öyle gülüyorsunuz sanki?.. Ne var? Rica ederim…”

      O, vaziyetini değiştirmeyerek omuzlarını silkiyordu. “Hiç!” dedi. Sonra ilave etti:

      “İçeriye giriniz de anlatayım. Büyük bir haber…”

      O vakit iki kız kardeş içeri atıldılar, Firdevs Hanım biraz daha ağır davranarak girdi. Şimdi Nihat Bey başı açık, arkasında bol, beyaz ketenden bir ceketle, ayaklarında altı yumuşak beyaz keten iskarpinlerle merdivenleri inerek onları karşılıyordu. Bihter örtüsünü attı, harmanisinin kopçasını çözmeye çalışıyordu. Peyker eldivenlerini çekiyordu, Firdevs Hanım saklanmış bir “Of!..”la bir sandalyeye oturdu ve Nihat Bey şehnişinde başlayan cümlesini tekrar ederek “Büyük haber!” dedi; sonra üç kadın bu büyük haberi soran gözleriyle yüzüne bakarken, onu ortalarına, gökten düşmüş gibi attı: “Bihter gelin oluyor!”

      Hep hayretten dondular. En evvel Bihter, ancak beş saniye süren bu hayret duraksamasını bozarak ve harmanisinin kopçasını çözmekte devam ederek bir kahkaha içinde eniştesine “Alay ediyorsunuz!” dedi.

      Validesiyle Peyker havadisin gerisini bekliyorlardı. Nihat Bey vereceği haberin ehemmiyetinden, onların üzerinde hasıl olacak tesirinden emin olan bir natuk3 tavrıyla, sözünün ciddiyetine tavırlarının şehadetini ilave ederek elini uzattı. “Şimdi…” dedi. “Şimdi, henüz on dakika evvel burada resmen Bihter’in dest-i izdivacı talep olundu. Ben de işte hepinize, özellikle Bihter’e resmen bildiriyorum.”

      Bu haber o kadar katiyet ve ciddiyetle veriliyordu ki, ötede Bihter bu sohbete ilgisiz bir kayıtsızlıkla eldivenlerini, örtüsünü harmanisinin üstüne atarken Firdevs Hanım’la Peyker, ikisi birden sordular:

      “Kim?..”

      “Adnan Bey!”

      Bihter başını çevirdi, bu isim bir şimşek darbesiyle onu birden sarmış idi. Firdevs Hanım, ağzı yarı açık bir hayret heykeli şeklinde duruyor, bunun bir latife olup olmadığını anlamak istiyordu. Dudaklarına kadar bir sual geldi. “Bihter’i mi istiyor? Emin misiniz?” diyecekti, eğer Peyker’in gülümseyen bir nazarla yüzüne bakışı onu menetmeseydi.

      Birden zihninde Adnan Bey’in aleyhine bağıran takım takım sualler ayaklandı:

      Utanmıyor mu? Ellisini geçkin herif! Henüz bir çocukla izdivaca talip olsun? Hiç olmazsa yaşlarda ölçülü bir nispet gözetmek lazım değil miydi?

      Bütün bu sualleri bir araya toplayan bir küçümseme edasıyla Firdevs Hanım mevcut olanlardan hiçbirinin yüzüne bakmaya cesaret etmeyerek “Adnan Bey, şu demin gördüğümüz!” dedi. Sonra birden ayağa kalkarak bu latife o kadarcıkla terk olunacak bir şeymiş hükmünü veren kati bir sesle “Ben de ciddi bir şey haber vereceksiniz zannediyordum.” dedi ve ilerleyerek artık basamakları gıcırdatmaya başlayan vücuduyla merdivenlerden çıkmaya başladı.

      Peyker gülerek diyordu ki:

      “Annemin hiç hoşuna gitmedi. Benden sonra Bihter! Yeni bir çekişme esası daha…”

      Bihter gülümsedi, yüzünde şimdi pembe bir tabaka dalgalanıyordu; nazarında izah isteyen bir tebessümle eniştesine baktı. Bu nazar, “Sahi? Verdiğiniz haber doğru mu? Eğer öyle ise anneme bakmayınız; bilirsiniz a, bu bana ait bir mesele…” demek istiyordu. Peyker, kardeşlere mahsus anlaşma kolaylığıyla bu nazarın manasını yorumlayarak açık bir sual sordu:

      “Doğru mu söylüyorsunuz bey? Bakınız Bihter merakından çatlayacak. Siz anneme ne ehemmiyet veriyorsunuz?”

      Bihter atıldı:

      “A, ne için merakımdan çatlayayım? Siz de tuhaf söylüyorsunuz!..”

      Nihat Bey vakayı iki kız kardeşe anlattı:

      İki saat evvel, tam kendisi dışarıya çıkmak için giyinmeye hazırlanırken Adnan Bey’in maun sandalı yalının önüne yanaşmış, “Sizi bugün gezmekten menedeceğim!” başlangıcıyla Adnan Bey içeriye girerek işte şurada, küçük odada ufak bir girişten, biraz çeşitli bahislerden sonra “Size bugün belki garip görünecek bir mesele için müracaat ediyorum.” sözleriyle başlamış idi. Ondan sonra biricik müracaat yeri olarak kendisini bulabildiğinden valide hanımefendinin nezdinde aracılığını rica ederek, Bihter Hanımefendi’nin dest-i izdivacı talep olunmuş idi.

      Nihat Bey devam ederken Bihter’in tebessümüne bir endişe manası geliyor ve Peyker kızarıyordu. Hikâye bitince Peyker birden itiraz etti:

      “Lakin çocuklar! Bihter bu yaşta üvey analık mı edecek?”

      Bihter bu sahip çıkmanın altında gizlenen haset hissini bekliyormuşçasına gözlerini indirerek sükût etti. Nihat Bey cevap verdi:

      “Oh, çocuklar!.. Adnan Bey onların da lakırtısını etti. Küçük, oğlan, bu seneden itibaren mektepte kalacak. Kız, şimdi on ikisini geçiyor, birkaç sene sonra o da elbette evlenmiş olacak O hâlde?..”

      Nihat