de çok çekici bir kız. Leydi Catherine’in kendisi de diyor ki gerçek güzellik bakımından Bayan de Bourgh en güzel kadından daha güzelmiş; çünkü yüz ifadelerinde doğuştan ayrıcalıklı bir genç kadın havası varmış. Ancak ne yazık ki hasta bir bünyesi var, bu da onu normalde kesin başarılar elde edeceği pek çok becerisini geliştirmekten alıkoyuyor; ben de eğitimini sağlayan ve hâlâ onlarla kalan hanımdan duydum. Fakat son derece cana yakındır, sık sık küçük faytonu ve midillileriyle fakirhanemin yanından geçme lütfunda bulunur.”
“Kraliçeye takdim edilmiş miydi? Saraydaki hanımlar arasında onun ismini hatırlamıyorum.”
“Kötü sağlığı yüzünden istemese de şehir dışında kalmak zorunda ve bu yüzden de Leydi Catherine’e bir gün şahsen söylediğim üzere İngiliz Sarayı en parlak ziynet taşından mahrum durumda. Leydi bu benzetmeden hoşnut kaldı; hanımların her zaman hoşuna gidecek bu küçük iltifatları her fırsatta onlara sunmaktan memnuniyet duyduğumu tahmin ediyorsunuzdur. Leydi Catherine’e güzel kızının sanki düşes olmak için doğduğunu ve en yüksek zümrenin bile onu ihya etmek yerine onun tarafından ihya edileceğini birden çok kez söylemişimdir. Bunlar hanımefendileri mutlu edecek türden küçük şeyler ve böyle bir ilgiyi göstermeyi kendime görev bilirim.”
“Çok doğru bir davranış.” dedi Bay Bennet, “Ve ne mutlu size ki nazik iltifatlar etme yeteneğine sahipsiniz. Sorabilir miyim acaba, bu hoş ilgi o anın etkisiyle mi ortaya çıkıyor, yoksa önceden provasını yaptığınız bir şey mi?”
“Çoğunlukla o an yaşananlardan ortaya çıkıyor, her ne kadar arada sırada günlük durumlara uyarlanabilecek böyle küçük, şık iltifatlar düşünüp düzenleyerek kendi kendime eğlensem de onlara her zaman mümkün olduğunca üzerinde çalışılmamış gibi bir hava katmak isterim.”
Bay Bennet’ın beklentileri tamamen karşılanmıştı. Yeğeni umduğu kadar aptaldı ve onu son derece eğlenerek dinlemiş, aynı zamanda yüz ifadesindeki ciddiyeti de bozmamıştı. Elizabeth’e tesadüfen attığı bir bakış dışında keyfine ortak da aramamıştı.
Yine de çay saatine dek bu kadarı yeterliydi. Bay Bennet konuğunu tekrar oturma odasında ağırlamaktan ve çay bittikten sonra da hanımlara bir şeyler okuması için davet etmekten memnuniyet duymuştu. Bay Collins buna dünden razıydı, hemen bir kitap bulundu. Ama halk kütüphanesinden alındığı her hâlinden belli olan kitabı görür görmez irkildi ve özür dileyerek hiç roman okumadığını söyledi. Kitty ona dik dik baktı, Lydia ise hafif bir çığlık atarak tepki gösterdi. Böylelikle raftan başka kitaplar indirildi, biraz düşünüldükten sonra Fordyce’ın “Vaazlar”ında4 karar kılındı. Adam daha ilk cildi açtığında Lydia esniyordu, tekdüze bir ciddiyetiyle daha üç sayfa okumamıştı ki onun sözünü kesti:
“Biliyor musunuz anne, Philips enişte, Richard’ı geri döndürmekten bahsediyor, eğer bunu başarırsa Albay Forster onu işe alacak. Teyzem cumartesi günü kendi söyledi. Yarın Meryton’a gidip işin aslını astarını öğreneceğim, bir de Bay Danny şehirden ne zaman dönecekmiş onu soracağım.”
Lydia’ya iki ablası çenesini tutmasını söylese de oldukça alınan ama Bay Collins, kitabını bir kenara bırakıp dedi ki:
“Küçük hanımların ciddi kitaplara olan ilgisinin -sırf onların iyiliği için yazılmış olmalarına karşın- ne kadar az olduğunu sık sık gözlemliyorum. İtiraf etmeliyim ki bu beni çok şaşırtıyor, öğrenim kadar onların yararına olan bir şey daha olamaz, kesinlikle! Ama genç kuzinimi daha fazla sıkmayacağım.”
Daha sonra Bay Bennet’a dönerek ona tavlada meydan okudu. Bay Bennet bu teklifi kabul etti. Collins’in, kızları basit eğlenceleriyle baş başa bırakışını zekice bulmuştu. Bayan Bennet ve kızları, Lydia’nın kabalığı için utana sıkıla özür dilediler ve bunun bir daha olmayacağına dair söz vererek kitabına kaldığı yerden devam etmesini istediler. Ama Bay Collins genç kuzinine hiç darılmadığı ve hareketini kabalık olarak algılamadığı konusunda ikna ederek Bay Bennet’la birlikte başka bir masaya oturdu ve tavla oynamaya hazırlandı.
15
Bay Collins akıllı bir adam değildi. Tabiatındaki yoksunluk, eğitimle ya da yetiştirilme biçimiyle pek de giderilmemişti. Yaşamının büyük bir kısmını okuma yazma bilmeyen ve cimri bir babanın himayesinde geçirmişti. Öte yandan bir üniversiteye kabul edilmiş olmasına karşın yalnızca devam zorunluluğunu yerine getirdiği için ne işe yarar bir bilgi edinmiş ne de faydalı olabilecek arkadaşlıklar kurmuştu. Babasının onu yetiştirirken üzerinde kurduğu otorite aslında ona ezik bir kişilik kazandırmış ancak şimdi bunun yerini, inzivaya çekilmiş, erken ve beklenmedik bir başarının tadını çıkartan zayıf bir kafanın kendini beğenmişliği almıştı. Hunsford’da işsizken iyi bir rastlantı onu Lady Catherine de Bourgh’ün karşısına çıkarmış, onun yüksek konumuna duyduğu saygı ve kollayıcısı olarak duyduğu minnet, kendisini, din adamlığını ve papazlık haklarını pek bir önemsemesiyle harmanlanarak ortaya gurur, dalkavukluk, caka ve eziklik alaşımı bir karakter çıkarmıştı.
Artık iyi bir evi ve fazlasıyla yeterli bir maaşı olduğu için evlenmeye niyetleniyordu. Longbourn’daki aileyle barışma çabasının arkasındaki neden de eş bulmaktı. Eğer çevresinden duyduğu kadar güzel ve cana yakın olduklarına kanaat getirirse niyeti kızlardan birini seçmekti. Babalarının evinin mirasçısı olmasına karşılık böyle bir yardımda bulunmayı, durumu “düzeltmeyi” planlıyordu ve bu planı kusursuz buluyordu. Hem duruma çok uygun hem de pek yerindeydi, kendi açısından da oldukça cömert ve çıkarsızdı.
Planı onları görünce değişmedi. Genç Bayan Bennet’ın güzel yüzü düşüncelerini pekiştirdi ve yaşça en büyük olmasına da dayanarak fikrini belirledi; ilk akşam Jane’de karar kılmıştı. Ancak ertesi sabah Bayan Bennet’la kahvaltıdan önce yaptığı, papaz eviyle başlayıp doğal olarak kendine aradığı eşin Longbourn’dan çıkabileceği umudunu belirtmesiyle süren, Bayan Bennet’ın hoşgörülü gülümsemeleri ve genel anlamda yüreklendirmeleri eşliğinde adama Jane’den kesinlikle uzak durmasını söylediği on beş dakikalık baş başa konuşmadan sonra fikri değişmişti. Küçük kızları için bir şey söylemenin kendisine düşmeyeceğini, kesin bir cevap veremeyeceğini ama herhangi bir ön yargı da taşımadığını, en büyük kızının ise çok yakında nişanlanacağını söylemeden de edemiyordu.
Bay Collins’in yapması gereken tek değişiklik, Bayan Bennet ateşi karıştırırken çok kısa bir sürede gerçekleşmiş ve Jane’den Elizabeth’e yönelmişti. Yaş ve güzellik olarak Jane’in hemen arkasından gelen Elizabeth elbette onun yerini almıştı.
Bayan Bennet bunu sevinçle karşıladı, kısa sürede iki kızının birden mürüvvetini göreceğinden emindi, daha bir gün önce ismini anmaya bile tahammül edemediği adam artık başının tacıydı.
Lydia’nın Meryton’a yürüme isteği unutulmamıştı. Mary dışındaki tüm kardeşleri ona eşlik etmeyi kabul etti. Bay Collins de ondan kurtulmak ve kütüphanesiyle baş başa kalmak için can atan Bay Bennet’ın ricası üzerine onlarla gidecekti; kendisini kahvaltıdan kalktıktan sonra kütüphaneye dek takip etmiş, koleksiyondaki en büyük kitaplardan biriyle ilgileniyor gibi görünse de aslında hiç durmadan Hunsford’daki evden ve bahçesinden bahsetmişti. Bu tarz davranışlar Bay Bennet’ı çok sinirlendirirdi. Kütüphanesindeyken kendine ayıracağı zaman ve dinginlikten her zaman emin olurdu ve Elizabeth’e söylediği gibi evdeki diğer odaların hepsinde aptallık ve kibirle karşılaşmaya hazır olmasına karşın burada bunlardan uzak durmaya alışmıştı. Bu yüzden de Bay Collins’i kızlarının yürüyüşüne davet