gece bizzat aramış olmayayım. Bunda şerefim mevzubahistir. Burada size büyük sırrımı tevdi edeyim ki bu işte bana verilecek mükâfat pek büyüktür, onun için hırsızın benden daha kurnaz olduğuna kani oluncaya kadar araştırmaların arkasını kesmedim. Evin içinde bir kâğıt saklanabilecek her köşeyi, her bucağı aradığımı zannediyorum.”
Dedim ki:
“Nazırın elinde bulunan mektubu kendi evinden başka bir yerde saklamış olması mümkün değil midir?”
Dupin dedi ki:
“Buna hiç imkân yok. Umur cariyenin bugünkü hususi vaziyeti ve bilhassa D…’nin malum olan entrikası vesikanın derhâl vasıtasız tesirine bağlıdır. Yani her an meydana çıkarılabilecek bir hâlde bulunmasıyla müesserdir. Bu şerait, ona sahiplik derecesinde mühimdir.”
“Daima lüzum görüldüğü anda ortaya konulabilirse tesiri olur.” dedim.
Dupin dedi ki:
“Daha doğru bir tabir ile istenildiği zaman hükümden düşürülebilirse işe yarar…”
“Bu doğru.” dedim. “O hâlde mektup şüphesiz evdedir. Eğer mektubun nazırın kendi üzerinde olduğunu kabul edersek o hâlde mesele büsbütün başka türlü olur.”
Müdür dedi ki:
“Katiyen! Onu sokakta iki defa sahte hırsızlara yakalattım ve gözümün önünde her tarafını inceden inceye arattım.”
Dupin dedi ki:
“Kendinizi bu zahmete sokmayabilirdiniz. Zannederim ki D… katiyen deli değildir. Mektubu çaldıktan sonra bu gibi tuzaklara düşürüleceğinin tabii olduğunu tahmin etmiş ve ona göre tedbir almıştır.”
G… dedi ki:
“Katiyen deli değildir. Burası doğru. Bununla beraber bir şairdir. Zannedersem şairlik de delilikten çok uzak bir şey değildir.”
Dupin düşünceli bir tavırla uzun uzun piposunu çekip dumanını savurduktan sonra dedi ki:
“Vakıa ben de dağınık şiirler yazmak kabahatini işledim.”
Dedim ki:
“Araştırmalarınız hakkında bize tafsilat verseniz…”
“Vaka şudur ki biz zamanımızı tayin ettik ve her tarafı aradık. Bu gibi işlerde benim eskiden beri tecrübelerim vardır. Evde, oda aramakla işe başladık. Her odaya her haftanın bir gecesini tahsis ettik, evvela her dairenin eşyasını aradık, gördüğümüz her çekmeceyi açtık. Tahmin ediyorum ki iyi talim edilmiş bir polis memuru için gizli çekmece olamayacağını bilmez değilsiniz. Böyle bir araştırmada gizli bir çekmeceyi gözünden kaçıran her adam bir ahmaktan başka bir şey değildir. Çünkü bu iş o kadar kolaydır! Her odada muayyen bir miktar hacim ve satıh bulunur. Bunlar hesap olunabilir. Bizim bu hususta gayet doğru kaidelerimiz vardır. Bir hattın ellide biri bizim gözümüzden kaçamaz.
Odalardan sonra iskemleleri ele aldık. Yastıklar uzun, ince iğnelerle arandı. Bu iğneleri kullandığımı siz görmüşsünüzdür. Masaların altlarını kaldırdık.”
“Bu, niçin?”
“Bazı kere masaların veyahut masa nevinden bütün eşyanın altı bir adam tarafından kaldırılır ve oraya bir şey saklanır. Mesela: Bu adam bir masanın ayaklarını oyar. Saklayacağı şeyi buraya yerleştirir. Üstünü tekrar kapar, karyola ayakları da aynı suretle kullanılabilir.”
Sordum:
“Lakin üzerlerine vurarak ayakların içindeki boşluk anlaşılamaz mı?”
“Eğer saklanacak şeyi yerine koyarken bir pamuk tabakasıyla sarar, boşluğu doldurursanız hiçbir vakitte anlayamazsınız. Zaten biz gürültüsüzce iş görmek mecburiyetinde idik.”
“Lakin bütün eşya parçalarını bozamadınız, ayıramadınız. Bunların içinde söylediğiniz şekilde bir mektup saklanabilirdi. Bir mektup gayet ince bir helezon şeklinde kıvrılabilir. Bu suretle şekil ve hacim itibarıyla bir örgü şişine pek ziyade benzetilir. Bu hâle getirildikten sonra da bir sandalyenin ayağına saklanır. Mesela bütün sandalyeleri parça parça ayırdınız mı?”
“Tabii ayırmadık. Lakin daha iyisini yaptık. Evdeki bütün sandalyelerin ayaklarını ve eşyanın bütün ek yerlerini gayet kuvvetli bir büyüteçle inceledik. Eğer buralarda ufak bir arıza olsaydı derhâl fark edecek ve bulacaktık. Mesela bir burgunun hasıl edeceği küçücük bir toz tanesi bize bir elma kadar büyük görünecekti. Aynı veçhile eklerde ufak bir tutkal bozukluğu bize saklanan yeri buldururdu.”
“Tahmin ediyorum ki aynaları, iğnelerle tahtaların arasını ve yatakları, yatakların perdelerini ve aynı veçhile pencere perdeleriyle halıları da muayene ettiniz.”
“Tabii… Bu eşyayı da inceden inceye gözden geçirdikten sonra bilhassa evi muayene ettik. Evin sathını kâmilen birtakım kısımlara ayırdık. Her kısma numara koyduk. Bu suretle hiçbir kısmını unutmadığımıza emin olduk. Her santimetrekaresini büyüteçle tetkik ettik ve bu tetkikatı yan yana iki evde de yaptık.”
“İki bitişik evde de mi?” diye haykırdım. “Kim bilir ne kadar yoruldunuz!”
“Evet, vallahi çok yorulduk. Lakin verilecek mükâfat pek büyük.”
“Evlerin zeminini de aradınız mı?”
“Evlerin zemini umumiyetle tuğla döşenmişti. Nispeten burası bize çok zahmet vermedi. Tuğlalar arasındaki yosunları tetkik ettik, hiçbir bozukluk yoktu.”
“D…’nin kâğıtlarını, kitaphanesindeki kitapları da muayene etmeliydiniz!”
“Şüphe mi var… Her paketi, her parçayı açtık, kitapları yalnız açmakla kalmadık; her yaprağını ayrı ayrı çevirdik. Birçok polis amirlerimizin yaptıkları gibi yalnız kitapları silkmekle iktifa etmedik, her cildin kalınlığını son derece dikkatle inceden inceye ölçtük. Her birini büyüteçle muayeneden geçirdik. Eğer bir cilde yakın bir zamanda bir şey sıkıştırılmış, bir kâğıt konulmuş olsaydı bunun tetkikatımızdan kurtulmasına imkân yoktu. Mücellidin elinden çıkan beş yahut altı cilt, iğneler vasıtasıyla uzunluğuna ve tam bir dikkatle muayene edildi.”
“Halıların altındaki döşeme tahtalarını da tetkik ettiniz mi?”
“Şüphesiz! Her halıyı kaldırdık; tahtaları büyüteçle inceledik.”
“Ya, duvar kâğıtlarını?”
“Onları da…”
“Mahzenleri gördünüz mü?”
“Mahzenleri de gördük.”
“Demek ki…” dedim, “yanlış yola gitmişsiniz. Mektup, farz ettiğiniz gibi evde değil.”
Müdür “Korkarım ki haklı olmayasınız.” dedi.
“Şimdi, Dupin bana ne yapmayı tavsiye ediyorsunuz?”
“Tam bir araştırma yapmayı.”
G… cevap verdi:
“Katiyen faydasız. Yaşadığıma nasıl kani isem mektubun da evde olmadığına öyle kaniyim.”
Dupin dedi ki:
“Size daha iyi bir nasihat veremem. Şüphesiz, mektubun eşkâl ve evsafı hakkında kati ve doğru malumatınız vardır?”
“Oh! Evet!”
Burada polis müdürü bir muhtıra defteri çıkardı; kaybolan vesikanın inceden inceye evsafını yüksek sesle okumaya başladı. Onun dâhilî manzarasını ve bilhassa haricî eşkâlini okudu ve okumasını bitirdikten sonra bu latif adam bizden müsaade aldı. Geldiğinden