bulundu, fakat o vakitten beri bu hâli telafi gayreti içinde oldu. Mayken ilim öğreniminde gerilerde kaldı; boğazından aşağı pek çok şeker ve turta indi, ama kumbarasına pek az stiver girdi. Diedrich’in gelecekte alçak gönüllü bir adam olacağına ve Mayken’in de bir öğrenci olarak parlayacağına inanıyorum. Değerli ve cömert bir yaşamın temelinde hesap ve eli sıkılığın büyük bir yeri olduğunu unutturmayın ona. Küçük Katy kediye birden fazla defa acımasızlık etti. Kuyruğu çekilirken kediciğin acılı sızlanmalarını duydu bu Aziz Nicholas. En küçük canlının bile hislerinin olduğunu ve incitilmemeleri gerektiğini şu andan itibaren asla unutmamaya söz verirse onu affedeceğim.”
Katy korku dolu bir ağlama koyverdiğinde Aziz, küçük çocuk sakinleşene kadar asil sessizliğini bozmadı.
“Sana gelince Broom…” diye devam etti. “Seni uyarıyorum: Öğretmeninin sobasına enfiye atma alışkanlığı edinen çocuklar elbet bir gün yakalanıp falakaya yatırılır.”
Broom, şaşkınlıktan ve utançtan renkten renge girdi ve gözlerini Aziz’den ayıramadı.
“Fakat sen de ilimde pekâlâ ilerliyorsun, bu yüzden sana daha fazla serzenişte bulunmayacağım.
Sen, Hendrick, geçen bahar okçuluk müsabakasında muhteşem gayretlerde bulundun ve hedefi tam on ikiden vurdun. Oysaki tam o sırada gözünün önünden bir kuş geçip dengeni bozmuştu. Spor yapıp güç kuvvet kazanmada bu kadar maharetli olduğun için övgülerim seninle, evladım, fakat bir de tekne müsabakalarına girmeni onaylamıyorum çünkü o vakit ilim çalışmalarına yeterince vakit ayıramayacaksın.
Lucretia ile Hilda bu gece hayırlı bir uyku çekecek. Yoksula karşı nazik olma bilinci, ruhlarındaki fedakârlık, hane geleneklerine neşeli ve gönüllü itaatkârlıkları sayesinde mutlulukları sonsuz olacak.
Her birinizden memnun kaldığımı bilmenizi isterim. İyilik, refah, hayırseverlik ve tutumluluk hayatınızda daim olsun. Hayır dualarım sizinle, önümüzdeki bu yıl itaatkârlık, hikmet ve sevgi basamaklarını birer birer çıkmanıza vesile olsun. Sizlerle bulunduğum bu münasebetin mühim delillerini yarın sabah bulacaksınız. Esen kalın!”
Bu sözleri söylemesinin hemen ardından kapıların önüne gerilmiş keten bezlerinden büyük bir şekerleme yağmuru dökülmeye başladı. Büyük bir seyirci peyda oldu. Sepetlerini doldurma hırsıyla çocuklar âdeta birbirlerini devirerek üstü üste yığıldı. Tombul küçük yumruklarını şekerle doldurana kadar bebeği onların arasında tuttup, ellerini üzerinden bir saniye ayırmadan. Biraz sonra gençlerin en yüreklisi kapalı kapılara doğru atılıp kanatlarını geriye savurarak kapıları açtı, fakat nafile; bütün gözler açılan kapıların ardını taramasına rağmen Aziz Nicholas’ın yerinde yeller esiyordu.
Ardından çocuklar hemen başka bir odaya hücum ettiler. Şam işi ipeğin en güzeliyle, en beyazıyla örtülü bir masa vardı bu odada. Her çocuk yanakları heyecandan al al olmuş vaziyette masanın üzerine birer pabuç bıraktı. Ardından odanın kapısı iyice kilitlendi ve anahtar da annenin yatak odasına gizlendi. Birbirine iyi geceler öpücüğü veren ahali, yukarı katlara yöneldi. Kapı önlerinde birkaç dakika neşeli sohbetin ardından derin bir sessizlik Van Gleck malikânesini hükmü altına aldı.
Ertesi sabah erken vakitte, bütün ev ahalisi kapıda toplanmış hâlde odanın kapısı açıldı ve Aziz Nicholas’ın sözünün eri bir aziz olduğu herkesçe kabul olundu.
Her pabuç ağzına kadar dolmuştu, yanlarında da rengârenk paketler yığılmıştı. Üzeri şekerleme, oyuncak, incik boncuk, kitap ve daha başka başka hediyelerle dolup taşan masa, ağırlığını kaldıramıyordu âdeta. Büyükbabadan bebeğe kadar herkes için hususi hediyeler vardı.
Küçük Katy ellerini birbirine kenetledi şükranla ve kediciğe bir daha ömrü billâh acı çektirmeyeceğine yemin ediverdi oracıkta.
Hendrick, yaylarla dolu göz alıcı bir sadak ve ok elinde hoplaya zıplaya koşturuyordu odada. Kıpkırmızı kâğıtla sarılı hediye paketini açıp da içindeki hazineyi görünce Hilda zevkle gülümsemekten kendini alamadı. Diğer çocuklar da paketlerini açtıkça aralıksız “Vay!” “İnanamıyorum!” diye nidalarda bulunuyordu, tıpkı bizim de burada, Amerika’da, Noel’in son günü yaptığımız gibi.
Pırıl pırıl parıldayan kolyesi elinde, kollarında bir yığın kitapla Hilda anne babasına yaklaştı ve öpücük alma gayesiyle ışıklar saçan yanaklarını onlara yaklaştırdı. Birer mücevher gibi parıldayan gözlerinde o denli ağırbaşlı, o denli hassas bir bakış vardı ki annesi ona doğru eğilirken Tanrı’nın ona böyle bir çocuk nasip etmesiyle ne büyük bir nimete nail olduğunu ifade edercesine iç çekti.
“Bu kitaba bayıldım, çok teşekkür ederim, babacığım.” dedi genç kız, en üstteki kitap çenesine değiyordu. “Gün boyu başından ayrılmayacağım.”
“Rica ederim, tatlım.” dedi mynheer. “Aksi de senden beklenmez zaten. Cats Baba22 gibisi yoktur. Eğer kızım onun Ahlaki Amblemleri’ni gönlünün derinlerinde öğrenirse, annenin de benim de diyecek sözümüz olmaz. Elindeki çalışması Amblemler, yani en büyük şaheseri. İçeriği de Van de Venne’in23 en nadide gravürleriyle süslenmiş.”
Kitabın kapağı kızın kucağında ters vaziyetteyken mynheerin, Aziz Nicholas’ın getirdiği kitabın ne olduğunu daha görmeden bu kadar tanıdık ifadeler kullanması da pek manidardı elbette. Aziz’in, büyük çocukların elleriyle yaptıkları, üzerlerinde büyüklerinin adlarının yazılı olduğu etiketler yapıştırdıkları bazı hediyeleri de bulup getirmesi, masanın üzerine dizmesi pek şaşırtıcıydı. Ancak bu ufak tutarsızlıkları fark edemeyecek kadar mutluluk sarhoşu olmuştu hepsi. Hilda babası ne zaman Jacob Cats’ten bahsetse yüzünün büründüğü hoşnut ifadeye şahit olunca kucak dolusu kitabı masanın üzerine bırakıp babasını dinlemek üzere tüm dikkatini ona yöneltti.
“İhtiyar Cats Baba, onunla aynı dönemde yaşamış İngiliz Shakespeare gibi bir oyun yazarı değil, büyük bir şairdi. Shakespeare’in oyunlarının Almancasını okudum, pek güzeller; fakat Cats Baba’nın yanında esamesi okunmaz. Cats’in eserlerinde havada hançerler uçuşmaz; hiçbir beyaz kadın, kara tenli Mağribîlere gönül vermez; hiçbir genç ahmak, bir hanımefendinin eldiveni olmak aşkına düşmez; hiçbir deli prens, saygıdeğer ihtiyar beyefendileri sıçanlarla karıştırmaz. Hayır, hayır. O yalnızca mantıklı olanı yazar. Mısralarında fevkalade hikmetler saklıdır, hayatımızın her alanını yansıtır. Cats’in şiirleriyle devlet bile yönetirsin, güzel nağmelerini ninni eder bebek uyutursun. Hollanda’nın gördüğü en büyük adamlardan biriydi. Bir gün beraber Lahey’e gittiğimizde, ebedî uykusuna yattığı Kloosterkerk kilisesine götüreceğim seni. İlmî edibi ondan öğrenmeniz gerek, oğullarım! Varlığının en küçük zerresine kadar iyiliksever biriydi. Ne demiş bir bakın:
‘Ah Tanrı’m, bu kuluna tahammülle yaşamayı, memnuniyetle ölmeyi nasip eyle!’
Tahammülle yaşamak elini kolunu bağlayıp oturması mı demekti? Hayır, o bir avukattı, siyasetçiydi, elçiydi, çiftçiydi, filozoftu, tarihçiydi ve en nihayetinde bir şairdi. Hollanda’nın Yüksek Mührü’nün koruyucusu, kollayıcısıydı. Dahası… Bu ne gürültü, kendi sesimi duyamıyorum!” diye sesini yükseltirken gözleri tükenmiş olan piposuna takıldı ve hanımına başıyla selam vererek odadan aceleyle çıktı.
Hakikatte, uzun söylevine başından beri köpek havlaması, kedi miyavlaması ve kuzu melemelerinin oluşturduğu büyük bir uğultu eşlik ediyordu; bir de buna bebeğin keyifle döndürüp durduğu gürültülü, fil dişi kriketin sesi de dâhil olmuştu. En nihayetinde, gürültü yüzünden mynheerin