Ebubekir Hâzim Tepeyran

Zalimane Bir İdam Hükmü


Скачать книгу

davasının asılsızlığını göstermiş olmasından neşet etmiştir.

      8

      İşgali takip eden gecelerden birinde ve Erenköy’de bulunduğum esnada mahut Sait Molla telefonla: “ ‘Galip devletlerin topları İstanbul’a ne yapabilir?’ demişsin, başını ezdireceğim!” diye beni tehdit etmişti.

      9

      Reis bu fıkranın altını üstünü okumadığı gibi, bu nüshayı evvelce görmemiş olduğundan gazetede bu fıkrayı takip eden cümlelerden haberim yoktu; bununla birlikte geç vakit Sadaret dairesinden çıkıp Nezaret dairesine giderken beni yolda çeviren gazeteciler: “Kuvayımilliye dağıtılacakmış, sahi mi?” diye sordukları için böyle cevap vermiştim.

      10

      İstanbul’da çıkan Le Journal d’Orient gazetesinin 1 Teşrin-i Sani (Kasım) tarih ve 716 numaralı nüshasından: “… Anzavur tarafından kumanda edilen hükûmet çetelerine gelince, intizamın muhafazasına memur Mustafa Kemal Paşa müfrezeleri adetlerinin azlığından dolayı geriye çekilmişlerdir. Bunun üzerine Düzce kasabası Çerkez ve Abazaların ellerine düşmüş ve bunlar üç gün muntazaman kasabayı soymuşlardır. Bu mücahitler Halife ordusuna mensup olduklarını söylüyorlar ve taharri bahanesiyle evlere giriyorlardı. Düzce kadın ve kızları pek şeni tecavüzlere hedef olmuşlardır. Ahalinin ‘Haydut Paşa’ dedikleri Anzavur Paşa muvasalat eder etmez, Düzce ahalisine otuz bin liralık bir vergi tarh ve cebren tahsil edilmiştir.”

      11

      Sırası gelince tafsil edileceği üzere iffet ve samimiyetiyle meşhur Abdurrahman Paşa merhumun Kastamonu, İzmir ve Edime vilayetlerinde ve İstanbul’da bulunduğum uzun senelerde kendisiyle iki kardeş gibi yaşadığımız alicenap oğlu Damat Arif Hikmet Paşa, düçar olduğum bu beladan ve nihayet idamdan beni kurtarmak için cidden pek dostane çalıştığı gibi müdafaanamenin suretini de bizzat padişaha vermişti.

      12

      Tevfik Sükûti ve arkadaşları böyle garip bir cürüm, yani suikast cürmüyle idam olunmuşlardı.

      13

      Dâhiliye Nezareti’ne memuriyetimden evvel Anadolu vilayetlerinden bazılarına tayin olunan valiler Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul olunamayarak geri gelmiş oldu

1

Ebubekir Hâzim Tepeyran’ın bahse konu kitabı 2020 yılında yeniden Elips Kitap tarafından yayınlanmıştır.

2

Bu kitap yirmi yıl önce (2. baskının yayımlandığı 1997’den 77 yıl önce) Umumi Hapishane’de geceleri küçük kâğıtlara yazılarak yatak altına saklamak, akraba ve dostlarımdan hapishaneye gelenlere parça parça verilerek dışarıya kaçırılmak suretiyle vücuda gelmişti. Bu uzun müddet zarfında hele Latin harflerini kabul ettiğimiz tarihten beri imla şekilleri hayli değişmişse de ben eski şekilleri yenileştirmek istemedim; çünkü ne kadar dikkat edilsede yine az çok gözden kaçarak aynı kitapta aynı kelimelerin muhtelif şekillerde bulunmaları gibi bir uyumsuzluk hasıl olacağından, vaktiyle yazıldıkları şekillerde basılmasını tercih ettim.

3

Kürekle ya da motorla yol alan güvertesiz hafif tekne.

4

O zaman daha “esbak” olmamıştım. Bu maksatlı hatadır. Beş, on gün önce Dâhiliye Nezaretinde bulunan bir adamın da Kuvayımilliye’ye nispetini söylemek, bu kuvvetin azamet ve ehemmiyetine bir şehadet olarak memleketçe istenilmeyen tesiri mucip olacağından “esbak” demeyi hâle muvafık gördükleri anlaşılıyordu.

5

Divan’da söylemeyi ve burada yazmayı unutmuşum. Rauf Bey’i, Mebusan Meclisi’nde, Müdafaa-i Hukuk Grubu’nda görmüştüm. Hatta aramızda bir münakaşa da vaki olduğu gibi Balkan Harbi’nde Hamidiye Kruvazörüyle Akdeniz’e çıkarak Yunanistan’da bazı mahalleri topla tahrip ettikten sonra günün birinde ansızın geldiği Beyrut önünde Hamidiye’ye giderek kendisini ziyaret etmiştim.

Hamidiye’nin Beyrut’a gelişi ahaliye pek coşkun sevinç heyecanları vermiş ve Rauf Bey’le askerlerimiz haklarında umulan derecelerden çok ziyade takdir ve muhabbet asan gösterilmişti. Bunun cidden enteresan olan tafsilatı “Hatıralarım”da görülecektir.

6

Akşam gazetesinin 29 Şubat 1920 numaralı nüshasında münderiç ve mevzubahis olan beyanatım şöyle idi:

Muhabir: “Ahvali Dâhiliyemiz hakkında malumat alabilir miyim?”

Ben: “Ahvali Dâhiliyemizce belli başlı bir tahavvül yoktur. Her tarafta sükûn ve asayiş devam ediyor. Malumunuz olduğu üzere geçenlerde “Biga hadisesi” denilen, hadise vukua geldi. Bu vaka hitama ermiş ve neticesi de hüsnü suretle halledilmek üzere bulunmuştur. Bu gibi vakayı her ne suretle olursa olsun esefi muciptir ve memleketin menafi ile kabili telif değildir. Hakkımızı ihkak için gürültüye değil sükûna muhtacız. Bugün kabul edilmese bile yarın mutlaka teslim edilecek ve tecavüzden masun kalacak bir hakkımız vardır. Biz bu hakkımızdan emin olarak ve hiç telaş etmeyerek kemal-i sükûnetle amal-i meşruamızın tahakkukuna intizar etmeli ve ona göre çalışmalıyız. Tahakküm devirleri çoktan geçmiştir. İnsaniyet kavaidi, insanlığa mugayir harekâtı bundan böyle ve doğrudan doğruya kendisi müdafaa edecektir. Zaten hak ve adalete mugayir kararlar da payidar olamazlar.”

Muhabir: “Devletçe vaziyet-i siyasiyemiz nasıldır?”

Ben: “Siyasi vaziyetimiz günden güne iyileşmektedir. Avrupa’nın en ileri gelen matbuatı haklarımızı, mesela Londra gazeteleri “Maraş Ermeni kıtali” diye uydurma bir kıtal şayiaları çıkardıkları hâlde Fransız matbuatı bunun aslı olmadığını iddia ve ispat ettikleri gibi bizi müdafaaya başlamışlardır ki, bittabi memnuniyeti muciptir. Her hâlde müselleha şartlarının müsellem olan hukukumuzu ihlal edecek bir mahiyette olmayacağını ümit ederim.”

Muhabir: “İstanbul, İzmir ve Trakya hakkında ne düşünüyorsunuz?”

Ben: (O zaman İngiliz sansürü buradan iki satır çıkarmıştır.) “İnsaniyet bizim hayat hakkımızı tanıyor, binaenaleyh: “Siz yaşayacaksınız ama kalbinizin yarasını keseceğiz.” diyemezler. İstanbul vücudumuzun başıdır. Başımızı nasıl bıraktılarsa, yaşayışımız için elzem olan İzmir’imizi de bırakacaklardır. Ben herhâlde insanlık hislerinin galebe edeceğinden eminim. Trakya ise hiç mevzubahis olamaz. Trakya işgal altında bile değildir.

Ümit ederim ki bu kadar ızdıraplardan sonra beşeriyet daha tekâmül etmiştir. Nerede olursa olsun bir zulme meydan veremeyecek ve haksızlığı kabul edemeyecektir.”

Muhabir: “Hükûmetle Kuvayımilliye arasındaki münasebet nasıldır?”

Ben: “Neşredilen şayialara rağmen hükûmetle Kuvayımilliye arasındaki münasebet iyidir; zaten ihtilafa bir sebep de yoktur.”

Muhabir: “Ferit Paşa zamanında hükûmetin emirleri taşrada infaz edilmemekteydi. Şimdiki vaziyet nasıldır?”

Ben: “Hükûmetin meşru ve makul emirlerinin hepsi taşrada infaz olunmaktadır.”

7

Divanıharp Reisi’nin Bursa Valiliği, bu vilayette ikinci defa memuriyetimden öncedir. Orada pek çirkin bazı hareketlerde bulunmasından dolayı fırka kumandanı Miralay Bekir Sami Bey tarafından Bursa’dan nasıl çıkarıldığım ve sürgünüm esnasında güya birçok kıymetli eşyası gasp edildiği yolunda vaki olan pek garip ve gülünç davası üzerine, Babıali’nin icrasını bana havale ettiği tahkikatın neticesini aşağılarda hikâye edeceğim. Mumaileyhin bana şahsi husumeti bu tahkikat davasının asılsızlığını göstermiş olmasından neşet etmiştir.

8

İşgali takip eden gecelerden birinde ve Erenköy’de bulunduğum esnada mahut Sait Molla telefonla: “ ‘Galip devletlerin topları İstanbul’a ne yapabilir?’ demişsin, başını ezdireceğim!” diye beni tehdit etmişti.