Ebubekir Hâzim Tepeyran

Zalimane Bir İdam Hükmü


Скачать книгу

edilecek bir şey yoktur. Az çok ıslaha ihtiyaçlarıyla beraber idari, adli ve baskı altına alıcı teşkilatça Beyrut’un Lübnan’a tercih edilir olduğu inkâr edilemez. Mamafih mademki hakkımda bu derece teveccüh gösteriyorsunuz. Ben buradan kendi rızamla başka bir vilayete gitmem; hatta terfian İstanbul’a davet edilsem de icabet etmeyeceğime sizi namusumla temin ederim. Ben bilerek azli gerektirecek bir harekette bulunmayacağım için Babıali de kaldırmaz; bilmeyerek bir kusurum vaki olursa, bunu Babıali de siz de müsamahaya layık görürsünüz.”

      Muhataplarım büyük salona girip arkadaşlarıyla konuştuktan sonra tekrar yanıma gelerek:

      “Bu teşebbüsü şimdilik tehire karar verdik, lüzum görürsek çektirmesi kolaydır.” diyerek telgrafı oradaki kasaya koydular ve bu kararı da ahaliye haber vermek için her biri bir semte gitti.

      Bundan on beş gün kadar sonra İttihat ve Terakki Kabinesi düştü. Gazi Ahmet Muhtar Paşa Kabinesi geldi.

      Adı geçenin ilk işlerinden biri bana şu telgrafı şifre olarak çekmek oldu:

      “Zat-ı vâlâlarının Selanik vilayetine tayinleri Vekiller Meclisince uygun bulunduğundan yüksek rızalarının cevabı bugün beklenmektedir.”

      Beyrut’tan kendi arzu ve muvafakatimle bir yere gitmeyeceğimi namusum üzerine temin ettiğim için aynı günde yazdığım cevapta: “Hakkımda gösterilen itimada şükranlarımı arz etmekle beraber şu sırada bazı sebeplerle ehemmiyeti artan Beyrut’ta, Selanik’ten ziyade hizmet edeceğim zannında bulunduğum için Selanik’ten affımı istirham ederim.” dedim.

      Beyrutluları zararlı bir teşebbüsten menettiğimden bu telgrafta bahsedilebilirdi. Fakat ben övünmek manası çıkar diye yazmadım.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Ebubekir Hâzim Tepeyran’ın bahse konu kitabı 2020 yılında yeniden Elips Kitap tarafından yayınlanmıştır.

      2

      Bu kitap yirmi yıl önce (2. baskının yayımlandığı 1997’den 77 yıl önce) Umumi Hapishane’de geceleri küçük kâğıtlara yazılarak yatak altına saklamak, akraba ve dostlarımdan hapishaneye gelenlere parça parça verilerek dışarıya kaçırılmak suretiyle vücuda gelmişti. Bu uzun müddet zarfında hele Latin harflerini kabul ettiğimiz tarihten beri imla şekilleri hayli değişmişse de ben eski şekilleri yenileştirmek istemedim; çünkü ne kadar dikkat edilsede yine az çok gözden kaçarak aynı kitapta aynı kelimelerin muhtelif şekillerde bulunmaları gibi bir uyumsuzluk hasıl olacağından, vaktiyle yazıldıkları şekillerde basılmasını tercih ettim.

      3

      Kürekle ya da motorla yol alan güvertesiz hafif tekne.

      4

      O zaman daha “esbak” olmamıştım. Bu maksatlı hatadır. Beş, on gün önce Dâhiliye Nezaretinde bulunan bir adamın da Kuvayımilliye’ye nispetini söylemek, bu kuvvetin azamet ve ehemmiyetine bir şehadet olarak memleketçe istenilmeyen tesiri mucip olacağından “esbak” demeyi hâle muvafık gördükleri anlaşılıyordu.

      5

      Divan’da söylemeyi ve burada yazmayı unutmuşum. Rauf Bey’i, Mebusan Meclisi’nde, Müdafaa-i Hukuk Grubu’nda görmüştüm. Hatta aramızda bir münakaşa da vaki olduğu gibi Balkan Harbi’nde Hamidiye Kruvazörüyle Akdeniz’e çıkarak Yunanistan’da bazı mahalleri topla tahrip ettikten sonra günün birinde ansızın geldiği Beyrut önünde Hamidiye’ye giderek kendisini ziyaret etmiştim.

      Hamidiye’nin Beyrut’a gelişi ahaliye pek coşkun sevinç heyecanları vermiş ve Rauf Bey’le askerlerimiz haklarında umulan derecelerden çok ziyade takdir ve muhabbet asan gösterilmişti. Bunun cidden enteresan olan tafsilatı “Hatıralarım”da görülecektir.

      6

      Akşam gazetesinin 29 Şubat 1920 numaralı nüshasında münderiç ve mevzubahis olan beyanatım şöyle idi:

      Muhabir: “Ahvali Dâhiliyemiz hakkında malumat alabilir miyim?”

      Ben: “Ahvali Dâhiliyemizce belli başlı bir tahavvül yoktur. Her tarafta sükûn ve asayiş devam ediyor. Malumunuz olduğu üzere geçenlerde “Biga hadisesi” denilen, hadise vukua geldi. Bu vaka hitama ermiş ve neticesi de hüsnü suretle halledilmek üzere bulunmuştur. Bu gibi vakayı her ne suretle olursa olsun esefi muciptir ve memleketin menafi ile kabili telif değildir. Hakkımızı ihkak için gürültüye değil sükûna muhtacız. Bugün kabul edilmese bile yarın mutlaka teslim edilecek ve tecavüzden masun kalacak bir hakkımız vardır. Biz bu hakkımızdan emin olarak ve hiç telaş etmeyerek kemal-i sükûnetle amal-i meşruamızın tahakkukuna intizar etmeli ve ona göre çalışmalıyız. Tahakküm devirleri çoktan geçmiştir. İnsaniyet kavaidi, insanlığa mugayir harekâtı bundan böyle ve doğrudan doğruya kendisi müdafaa edecektir. Zaten hak ve adalete mugayir kararlar da payidar olamazlar.”

      Muhabir: “Devletçe vaziyet-i siyasiyemiz nasıldır?”

      Ben: “Siyasi vaziyetimiz günden güne iyileşmektedir. Avrupa’nın en ileri gelen matbuatı haklarımızı, mesela Londra gazeteleri “Maraş Ermeni kıtali” diye uydurma bir kıtal şayiaları çıkardıkları hâlde Fransız matbuatı bunun aslı olmadığını iddia ve ispat ettikleri gibi bizi müdafaaya başlamışlardır ki, bittabi memnuniyeti muciptir. Her hâlde müselleha şartlarının müsellem olan hukukumuzu ihlal edecek bir mahiyette olmayacağını ümit ederim.”

      Muhabir: “İstanbul, İzmir ve Trakya hakkında ne düşünüyorsunuz?”

      Ben: (O zaman İngiliz sansürü buradan iki satır çıkarmıştır.) “İnsaniyet bizim hayat hakkımızı tanıyor, binaenaleyh: “Siz yaşayacaksınız ama kalbinizin yarasını keseceğiz.” diyemezler. İstanbul vücudumuzun başıdır. Başımızı nasıl bıraktılarsa, yaşayışımız için elzem olan İzmir’imizi de bırakacaklardır. Ben herhâlde insanlık hislerinin galebe edeceğinden eminim. Trakya ise hiç mevzubahis olamaz. Trakya işgal altında bile değildir.

      Ümit ederim ki bu kadar ızdıraplardan sonra beşeriyet daha tekâmül etmiştir. Nerede olursa olsun bir zulme meydan veremeyecek ve haksızlığı kabul edemeyecektir.”

      Muhabir: “Hükûmetle Kuvayımilliye arasındaki münasebet nasıldır?”

      Ben: “Neşredilen şayialara rağmen hükûmetle Kuvayımilliye arasındaki münasebet iyidir; zaten ihtilafa bir sebep de yoktur.”

      Muhabir: “Ferit Paşa zamanında hükûmetin emirleri taşrada infaz edilmemekteydi. Şimdiki vaziyet nasıldır?”

      Ben: