Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt


Скачать книгу

gerek yok. Çok basit, anlatınca hemen anlayacaksın.” dedi Daiyu.

      “Ama ben aptalın tekiyim! Lütfen yardım et! Mesela şurada, çengelden başka bir şey görmüyorum, üzerinde büyük yazıyor, ortasında beş var.”

      Daiyu bir kahkaha attı.

      “Büyük ve tepesindeki dokuz, sol elinin başparmağıyla dokuzuncu perdede tele bastıracaksın demek oluyor. Çengel ve beş, sağ elinin orta parmağını çengel yapıp beşinci teli kendine doğru çekeceksin anlamına geliyor. Görüyorsun ya, bunlar kelime değil, daha ziyade sonraki notanın ne olduğunu ve nasıl çalınacağını söyleyen işaretler topluluğu. Çok kolay. Sonra dar ve geniş titreme, yükselen ve alçalan kaydırma, çekme, bastırma, hafif vuruş ve benzeri şeyler de var.”

      Baoyu sevinçten mest olmuştu.

      “Sen bu işten o kadar iyi anladığına göre neden beraber qin çalışmaya başlamıyoruz, kuzen?” diye sordu.

      “Qinin özü baskılamadır.” dedi Daiyu. “Eski zamanlarda insanın kendisini arıtması, sakin ve ağırbaşlı bir hayat sürmesi, bütün nahoş tutkuları bastırmak, asi dürtüleri frenlemek için icat edilmiş. Eğer çalmak istiyorsan, öncelikle kayaların ve ağaçların arasındaki bir tavan arasında sessiz bir stüdyo ya da kayalık bir dağın tepesinde veya su kenarında ıssız bir kuytu bulman gerekir. Hava berrak ve sakin olmalı, hafif bir esinti ve ay ışığı olsun. Tütsü yakıp sükût içinde otur. Kafandaki düşünceleri boşalt. Düzgün bir şekilde nefes al. Ruhun manevi dünyayla ilişki kurmalı. Bu yüzden eskiler, ‘Gerçekten müzikten anlayan birini bulmak çok zordur.’ derler. Eğer senin müziğinin gerçek zevkini paylaşacak hiç kimse yoksa, yalnız başına otur; esintiye ve ay ışığına, yeşil çamlara ve pütürlü tepelere, vahşi maymunlara ve kutsal turnalara serenat yap; kulakları qinin değerli erdemini kirletecek görgüsüz kalabalıklara değil. Ortam böyle. Sonra parmak tekniği ve dokunma önemli. Çalmayı düşünmeden önce, uygun kıyafetler giydiğinden emin ol. Kuğu tüyünden bir pelerin ya da eskilerin uzun ceketi olabilir. Bu bilge enstrümanına uygun, vakur bir tavır takın. Ellerini yıka. Tütsüyü yak. Kanepenin ucuna otur. Qini önündeki masaya yerleştir, göğsün beşinci perdenin karşısına denk gelsin. İki elini yavaş yavaş ve nazikçe kaldır. Artık bedenen ve zihnen başlamaya hazırsın.”

      “Şimdi ister yumuşak ya da yüksek perdeden, ister hızlı ya da yavaş olsun, çalışın doğal ve vakur olmalı.”

      “Vay be!” diye bağırdı Baoyu. “Bu işi eğlenmek için yaptığımızı sanıyordum! Bu kadar karmaşıksa ben hazır olduğumdan emin değilim.”

      Onlar konuşurlarken, Zijuan geldi ve Baoyu’yü görünce gülümsedi.

      “Bu neşeyi neye borçluyuz, Efendi Bao?” diye sordu.

      “Kuzen Dai bana qin öğretiyor. O kadar güzel anlatıyor ki dinlemeye doyamıyorum.” dedi Baoyu.

      “Onu demek istemedim.” dedi Zijuan. “Bugünlerde sizi burada pek sık göremiyoruz. Bugün geldiğinize göre keyfiniz yerinde herhâlde.”

      “Böyle göründüğünü tahmin ediyorum.” dedi Baoyu. “Ama Kuzen Dai pek iyi olmadığı için onu rahatsız etmek istemedim. Ayrıca okula gitmek zorundayım…”

      “Evet.” diye araya girdi Zijuan. “Bayan Lin yeni iyileşmeye başladı, şimdi dinlenmesine izin vermeniz iyi olmaz mı? Size ders vererek yorulmasın.”

      “Ah tabii! Ne kadar düşüncesizim!” diye bağırdı Baoyu gülerek. “Söylediklerine o kadar dalmışım ki yorulacağı hiç aklıma gelmedi.”

      “Yorulmadım.” dedi Daiyu gülümseyerek. “Müzik hakkında konuşmak insanı yormaz, tam tersi keyiflendirir. Sadece anlattıklarım sana fazla mı geliyor diye merak ediyorum…”

      “Hiç önemli değil.” dedi Baoyu. “Ama ağırdan alırsak daha iyi anlayabilirim.”

      Ayağa kalktı.

      “Gerçekten de şimdi seni rahat bırakayım. Yarın Tan ve Xi’ye benimle gelmelerini söylerim. Siz üçünüz beraber çalışırsınız, ben de oturup…”

      “Seni tembel şey!” dedi Daiyu. “Biz üçümüz öğrenirken, sen her zamanki gibi cahil kalırsan, o zaman biz…”

      Birden, fazla içten davrandığını hissederek sustu.

      “Sen çaldığın sürece ben memnuniyetle dinlerim.” dedi Baoyu neşeyle. “Benim odun olduğumu düşünsen de aldırmam.”

      Daiyu kızardı ama yine de güldü. Zijuan ve Xueyan de güldüler.

      Baoyu vedalaşıp kapıya yürüdü, o anda Qiuwen geldi, arkasında da küçük bir orkide saksısı taşıyan bir hizmetçi vardı.

      “Hanımefendiye dört saksı orkide verdiler.” dedi Qiuwen. “Kendisi Saray’da çok meşgul olduğundan onların keyfini süremeyecekmiş, birini Efendi Bao’ya, birini de Bayan Lin’e gönderdi.”

      Daiyu orkidelere baktı. Aralarında çift başlı bir tür de vardı, onları görünce anlamlarına ilişkin tuhaf bir hisse kapıldı. Hayra alamet miydi, değil miydi bilemedi. Ama önemli bir şeydi. Dalgın dalgın bakakaldı onlara.

      Tam tersine Baoyu’nün zihni titremeler ve kaydırmalarla doluydu.

      “Şimdi orkidelerin olduğuna göre artık Yalnız Orkide melodisi besteleyebilirsin, kuzen. Konfüçyüs’ünki kadar güzel olacağından eminim.”3 dedi giderken.

      Daiyu’nün yüreği jeste cevap veremeyecek kadar hüzünlüydü. İçeri girdi ve orkidelerine bakarak düşündü.

      “Çiçeklerin baharı vardır; açarlar ve taze yaprakları çıkar. Ben gencim ama sonbaharın ilk soluğundan korkan bir söğüt kadar kırılganım. Eğer her şey yolunda giderse, daha da güçlenebilirim. Ama olmazsa, benim kaderim de baharın sonunda dökülen yapraklar gibi olacak, yağmurda sürüklenip, rüzgârda savrulacak.”

      Bu kasvetli düşünceler gözyaşını da getirdi. Zijuan onu ağlarken görünce çok şaşırdı.

      “Daha demin, Efendi Bao buradayken ne kadar keyifliydiler. Şimdi şu hâline bak! Sadece çiçeklere baktı, o kadar!” diye düşündü.

      Hâlâ onu teselli etmenin bir yolunu ararken, Baochai’in hizmetçilerinden biri geldi. Ama bu ziyaretin nedenini bilmek istiyorsan, gelecek bölümü okumalısın.

      87. BÖLÜM

      Sonbahar sesleri hüzünlü hatıralarla birleşip, qinle beste yapma ilhamı getirir.

      Tutku akını, kötü ruhların Zen’in dinginliğini bozmasına neden olur.

      Daiyu, Baochai’in hizmetçisini içeri aldırdı. Kız, hanımının selamlarını ilettikten sonra bir mektup verdi ve hizmetçilerle birlikte çay içti. Daiyu mektubu açtı; Baochai’den geliyordu.

      Sevgili Kuzen,

      Kaderi kötü bir ailede, şanssız bir günde doğmuşum! Talihsizlikler ailemizin peşini bırakmıyor. Kız kardeşim yok, annem yaşlanıyor; bir de günün ve gecenin her saati yan daireden gelen kavga gürültü sesleri ekleniyor, korkunç felaketler üzerimize hücum ediyor. Hüznümü yenemeden gece yatağımda uykusuz dönüp dururken, tek tesellim senin gibi kafa dengi birini düşünmek oluyor. Ah, canım kuzenim! Ahenk ve neşenin hüküm sürdüğü o altın sonbaharın sevincini paylaştığın gibi, şu anki çilelerimi de paylaşacak bir yüreğe sahip olduğunu biliyorum. Sonra Begonya Kulübü siperinin altında birleşip yengeçlerin lezzetini tattık, kasımpatıların keyfini sürdük. Bir keresinde senin çiçekleri sorguladığı hatırlıyorum.

      Hangi