Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt


Скачать книгу

geçen gün hanımlarına söylemişler. Onların da dedikleri gibi, ne bu yıl Yin ne de ay Mao, demek ki Majesteleri olamaz, öyle değil mi?”

      Baochai sözlerini bitirir bitirmez, Xue Ke heyecanla lafa karıştı.

      “Boş verin şimdi Jiaları! Madem bu kadar iyi bir falcı var, neden ona Pan’i sormuyoruz? Belki bize hangi kötü etkinin yoluna çıkıp, bu yıl ona böyle kötü bir şans getirdiğini söyler. Pan’in sap ve dallarını söylesenize bana, bakalım onu bekleyen başka üzüntüler de var mıymış, gidip öğreneyim.”

      “Falcı kasabalardan birindeydi. Şimdi kim bilir nerededir?” dedi Baochai.

      Bu sohbet esnasında Xue teyzenin Jia konağına gitmek üzere hazırlanmasına yardım ettiler. Konağa vardığında, sadece Li Wan, Tanchun ve Xichun vardı. Onu karşılayıp Xue Pan’i sordular. Tehlikeli bir durumda olmadığını, sadece hükmün onaylanmasını beklediğini söyleyince rahat bir nefes aldılar.

      “Daha dün annem, geçmişte ne zaman bir kriz durumu olsa, senin gelip her şeye göz kulak olacağına güvendiğini söylüyordu, teyze.” dedi Tanchun. “Ama bu sefer senin zaten uğraşacak bir sürü şeyin olduğundan senden yardım isteyemedi. Bizi burada kendi başımıza bıraktığı için çok huzursuz oldu.”

      “Ben de sizi çok merak ettim aslında.” dedi Xue teyze. “Ama son bir iki haftadır olanları biliyorsunuz. Kuzeniniz Ke Pan’in işleriyle uğraşmaya gitti, ben de başa çıkamaz diye Baochai’i yalnız bırakamadım. Özellikle Pan’in genç karısı çok beceriksiz. Bir türlü kurtulup gelemedim. Neyse ki Ke eve dönebildi de rahat bir nefes alıp gelebildim. Davaya bakan hâkim birkaç gün Odalık Zhou’nun cenaze işleriyle meşgul olacakmış.”

      “Keşke bir iki gün kalabilsen çok memnun oluruz.” dedi Li Wan.

      Xue teyze başını salladı.

      “Ben de yanınızda olup size eşlik etmeyi çok isterdim ama Baochai için endişeleniyorum, ben olmayınca kendisini yalnız hissedebilir.”

      “Endişen buysa onu da çağırırız.” dedi Xichun.

      Xue teyze güldü.

      “Olmaz!” dedi.

      “Neden olmasın? Zaten burada yaşıyordu.” dedi Li Wan.

      “Anlamıyorsunuz. Artık işler değişti. Şimdilerde çok meşguller, gelemez.”

      Xichun, gelemeyişinin asıl nedeninin bu olduğunu anlayıp konuyu kapattı. Onlar konuşurlarken, Büyükanne Jia ve ailenin diğer üyeleri başsağlığı ziyaretinden geri döndüler. Xue teyzenin orada olduğunu görünce selamlaşmalar bile bir tarafa bırakılıp, Pan’in son durumunu öğrenmek istediler. Xue teyze olup bitenleri anlattı. Baoyu de oradaydı ve Jiang Yuhan’ın adı geçince dikkatle kulak kabarttı. Herkesin içinde ilgi göstermeyi uygun bulmayarak, eski aktör dostu şehre geldiğine göre neden kendisini ziyaret etmediğini düşündü. Sonra Baochai’in annesiyle gelmediğini fark edip, neden evde kaldığını tahmin etmeye çalışarak düşüncelere daldı ancak hiç beklenmedik bir anda Daiyu gelince toparlanıp biraz daha neşelendi. Diğerleriyle beraber Büyükanne Jia’nın dairesinde yemeğe kaldı. Yemekten sonra herkes kendi odasına çekilirken, Xue teyze geceyi Büyükanne Jia’nın misafir odasında geçirdi.

      Baoyu, Kızıl Neşe Avlusu’na döndü. Üzerini değiştirirken, birdenbire Jiang Yuhan’ın tanışma hediyesi olarak kendisine verdiği kuşağı hatırladı.

      “Sana verdiğim kırmızı kuşağı hatırlıyor musun?” diye sordu Xiren’e. “Hani takmak istememiştin. Hâlâ duruyor mu?”

      “Bir yerlere koymuşumdur. Neden sordun?”

      “Sadece merak ettim.”

      “O ayaktakımıyla arkadaşlık ettiği için Bay Pan’in başının ne büyük belaya girdiğini duymadın mı? Hiç akıllanmayacak mısın? Ne diye bu konuyu açıyorsun? Kafanı böyle şeylerle dolduracağına sakince derslerinle ilgilenmen gerekmez mi?”

      “Ben ne yaptım şimdi? Başı derde giren ben miyim? Sadece aklıma geldi, hepsi bu! Hâlâ sende durup durmadığı umurumda bile değil. Bana ders vermeye kalkışacaksan…”

      Xiren güldü.

      “Ben sana ders vermeye çalışmıyorum. İnsanların aktörler hakkında söylediklerini biliyorsun. Madem klasikler üzerinde çalışıyor ve davranış kurallarını öğreniyorsun, bunları uygulayıp, hayatta başarılı olman lazım. Sevdiğin kişi karşına çıkınca, üzerinde iyi bir izlenim bırakmak istersin herhâlde.”

      Bu Baoyu’ye bir şey hatırlattı.

      “Tüh!” diye bağırdı. “Aklıma geldi! Büyükannemin dairesi o kadar kalabalıktı ki Kuzen Lin’le konuşma fırsatı bulamadım; o da benimle konuşmadı. Benden önce ayrıldı, muhtemelen evine varmıştır. Hemen geliyorum.”

      Çıkıp gitti.

      “Çok geç kalma!” diye bağırdı Xiren arkasından. “İşte yine yaptım! Hiç ağzımı açmamam lazımdı!”

      Baoyu cevap vermeden, başı önünde düşünceli bir şekilde Bambu Evi’ne gitti. Oraya vardığında, Daiyu’yü masada bir kitaba dalmış hâlde buldu.

      “Sen döneli çok mu oldu, kuzen?” diye sordu, gidip yanında durarak.

      “Sen beni görmezden gelince, kalmamın bir anlamı yoktu.” dedi Daiyu kurnazca.

      Baoyu güldü.

      “Herkes bir ağızdan konuşuyordu, ben araya giremedim.” dedi.

      Daiyu’nün önünde açık duran sayfaya bakınca hiçbir kelimesini anlamadı. Bazıları tanıdık geliyordu ama yakından incelediğinde onlar bile değişikti. Bir çengel karakteri vardı, içinde beş, bir dokuz, üzerinde büyük; bir beş, yanında altı, altında tahta, onun da altında beş. Çok şaşırtıcı bir şeydi.

      “Bu acayip şeyleri çözebildiğine göre çok ilerlemiş olmalısın!” dedi.

      Daiyu bir kahkaha attı.

      “Sen nasıl bir âlimsin böyle! Daha önce hiç qin tablature2 görmemiş olamazsın!” dedi.

      “Gördüm tabii ki. Ama nasıl oluyor da buradaki hiçbir karakteri tanımıyorum? Sen anlıyor musun bunları, kuzen?”

      “Anlamasam okur muydum?”

      “Sana inanamıyorum! Qin çalabildiğini bilmiyordum. Kütüphanede duvarda asılı olduğunu biliyor musun? Birkaç tane var. Önceki yıl babamın qin çalan bir arkadaşı olduğunu hatırlıyorum, galiba Antikacı Ji Haogu’ydu adı. Babam bir parça çalmasını istemişti ama aletleri inceleyince hiçbirinin çalınacak durumda olmadığını söyledi. Gerçekten çalarken dinlemek istiyorsa, başka bir sefer kendi enstrümanıyla geleceğini belirtmişti. Ama yapmadı. Herhâlde babamda müzik kulağı olmadığına karar verdi. Evet! Demek bunca zamandır cevherini bizden gizledin!”

      “Yok canım!” dedi Daiyu. “İyi çalamıyorum. Sadece bir iki gün önce kendimi biraz daha iyi hissedince, kitaplığımı karıştırdım, eski bir qin kitabı buldum. Çok güzel bir şeydi, okumak hoşuma gitti. Qinin genel felsefesiyle ilgili bir ön sözle başlıyor, çok etkileyici buldum. Sonra işin teknik tarafını ayrıntısıyla anlatıyor. Anladım ki qin çalmak meditasyon yapmak gibi bir şey ve çok eski çağlardan bize kadar gelen manevi bir disiplin.

      “Yangzhou’da yaşadığımız dönemde birkaç ders alıp biraz ilerleme kaydetmiştim. Ama o zamandan beri hiç alıştırma yapmayınca, dedikleri gibi ‘parmaklarımı diken kaplamış.’ İlk bulduğum kitapta sadece parçaların adları vardı, kelimeler ve notalar yoktu. Şimdi parçaların