Celal Nuri İleri

İttihad-ı İslam / İslam’ın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği


Скачать книгу

bir iki örnekle yetinip daha ziyade genel tahliller yaptığını görmekteyiz. Kendisi, bir İslam tarihçisi olmadığı için teferruata inmek istemediğini, bunu yeni nesillere bıraktığını, siyer kitaplarında kendi iddialarını destekleyen çok sayıda örnek olayın mevcut olduğunu açıklayarak sadece fikrî bir açılım getirmek istediğini belirtmektedir.

      Celal Nuri, eserinde peygamberimizi değerlendirmesinde psikolojik tahlillere de başvurmuştur. Bunu yaparken bir taraftan onun insani üstünlüklerini ortaya koymaya çalıştığı, bir taraftan da sanki müsteşriklere cevap verme eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Zira bilindiği üzere birtakım müsteşrikler peygamberimizin psikolojik bozuklukları olduğunu iddia ediyorlardı. Celal Nuri’ye göre âlemde Seyyidü’l-Beşer kadar büyük bir psikolog görülmemiştir. Her yerde ve her zaman halkın onun tesirinde kalması, halkın zihninden çok kalbine tesir etmesi, çarpıcı vaaz ve nidaları ile ruhları etkisi altında bırakması bunun en büyük delillerindendir. Müellife göre, baba ile oğulun, kardeş ile kardeşin inançları uğruna kanlarını akıtacak şekilde karşı saflarda mücadele etmeleri, peygamberin psikolojik dehasının en güzel örneklerindendir.

      Yine müellife göre, peygamberimizin etrafındakilerin ruhlarına tesiri, onların şahsiyetlerindeki gizli kuvveti ortaya çıkarmıştır. Örneğin Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe ve Sad b. Ebi Vakkas gibi mümtaz şahsiyetlerin ortaya çıkmasında en önemli etken Hz. Peygamber’di. Aynı şekilde Celal Nuri, peygamberin sağlığında sahabe arasında ciddi münakaşanın çıkmayışı, haset ve anlayışsızlık gibi şeylerin görünmemesini büyük bir mucizenin eseri olarak telakki etmektedir.

      Celal Nuri, Hz. Muhammed’i bir komutan olarak değerlendirirken alışılagelmiş savaş taktiklerinin dışına çıkmasını önemli bir zekâ ürünü olarak kabul etmektedir. Selman-ı Farisi’den hendek tekniğini almasını, mancınık kullanmasını, askeri celp ve cezp etmesini buna örnek olarak vermektedir. Buna benzer davranışların bazı devlet adamlarında da görüldüğünü bildiren Celal Nuri bu konuda da Napolyon’u örnek olarak vermektedir. Bütün Fransa’nın onun arkasından gidip ordusunun Moskova’ya kadar dayanmasını, büyük fetihler yapmasını, Napolyon’un karizmatik özelliği, güçlü otoritesi ve askerî motivasyon gücünden kaynaklandığını belirtmektedir. Ancak Napolyon’un zamanla dünya nimetlerine daldığını ve iktidarını nefsi arzularına heba ettiğini, bu noktada peygamber ile arasında büyük farklar olduğunu ifade ederek Seyyidü’l-Beşer’in ise hiçbir zaman dünya nimetlerine özenmeyip mesaisini görevi uğrunda harcadığını vurgulamaktadır. Yine müellife göre, “Cenab-ı Seyyidü’l-Beşer telkin ettiği kuvvetli iman, tebliğ ettiği müjdeler ve şehitlerin mazhar olacakları nimetleri mücahitlere heyecanla benimsetmesi sayesinde askerin moral kuvvetini en üst seviyeye çıkarmıştır.” Celal Nuri, ikinci halife Ömer b. Hattab’ın celadet sahibi olmasının bütünüyle kendi karakterinden değil de, Hz. Muhammed’in onun iç dünyasını derinden etkilemesinden kaynaklandığı kanaatindedir. Ayrıca peygamberimizin devlet başkanlarına gönderdiği elçileri ve mektupları hükümdarların kişiliğine göre ayarlamasını da onun diplomatik dehasının bir ürünü olarak görmektedir.

      Celal Nuri’nin eserinde geniş olarak yer verdiği ve eleştiriler aldığı noktalardan biri de Hz. Muhammed’i tarihteki meşhur devlet, din ve fikir adamları ile mukayese etmesidir. Örneğin Hz. İsa ile Hz. Muhammed’i karşılaştırırken gerçek manada furkân-ı mü-bin olan Hz. İsa’yı değil Hristiyanların tasavvurundaki Hz. İsa’yı değerlendireceğini de ayrıca belirtmektedir. Bu yüzden Allah’ın peygamberi Mesih ile Hristiyanların anladığı Mesih’in asla bir olmayacağını beyan etmektedir. Bu konu ile ilgili olarak esas amacı olan mukayeseye geçmeden önce Hz. İsa’nın Batı âleminde nasıl anlaşıldığını, Hz. İsa üzerine yapılan teolojik tartışmaları özetlemektedir. Netice olarak da Batılıların tasavvurundaki İsos Hristos’un ne bir hükûmet nizamı kurduğunu, ne bir devlet reisi, ne de bir nizam koyucu olduğunu belirtmektedir. Bu anlayıştaki kişinin olsa olsa, hayatı masallar ve hurafe ile dolu, vasıfları papazlar ve konsillerce belirlenmiş bir derviş olacağını ifade etmektedir.

      Celal Nuri’nin karşılaştırmalı olarak değerlendirme yaptığı diğer bir peygamber de Hz. Musa’dır. Yazar, her iki peygamberin de tebliğ ettiği dinin dünya ve ahirete ait işlere dair hüküm verdiğini, her ikisinin de din vaz’ı ve devlet adamı olduklarını belirtmektedir. Ancak Hz. Muhammed’in getirdiği dinin Yahudilik gibi belli bir millete has olmayıp, bütün insanlığa hitap ettiğini beyan etmektedir.

      Müellif, Buda ile de bir karşılaştırma yaparak Buda’nın dünyadan uzak, insanın azim ve arzularını yok edecek kadar pasif bir felsefeye sahip olduğunu ifade etmektedir. Öyle ki, Hz. Muhammed’i hayat, Buda’yı ölüm dininin tebliğcisi olarak nitelemekte ve aralarındaki farkı ölüm ile hayat arasındaki fark olarak ifade etmektedir. Budizm’in de psikoloji ve insanın ruh hâlini etkilemesi itibariyle bir değeri olabileceğini, ancak dinî, hukuki ve siyasi olarak bir ehemmiyetinin olamayacağını iddia etmektedir.

      Celal Nuri bu fikirlerini ortaya attığı yıllarda ülkede gayet hareketli bir fikir ortamı vardı. Bilhassa Batıcılar ve İslamcılar arasında İslam söz konusu olduğu zaman ciddi tartışmalar meydana gelmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak aynı yıllarda Celal Nuri’yi olumlu ve olumsuz yönde tenkit edenler olmuştur. Müellifin bu fikirlerini daha ziyade Batıcı yazarların beğendiğini görmekteyiz. Batıcı yazarların en keskin kalemlerinden olan ve genelde softalık ve hurafelere karşı mücadelesiyle tanınan Kılıçzade Hakkı, Celal Nuri’nin Hz. Muhammed tasavvurunu oldukça beğendiğini, gelecek nesiller için yeni ufuklar açacağını ifade etmekte ve Celal Nuri’yi cesaret göstererek bu gibi mevzuları işlediği için tebrik etmektedir. Ayrıca Renan’ın Hz. İsa’nın hayatını yazdığı dönemdeki gibi bizde de bugün okuryazar oranı çok olsaydı, aynı Renan’ın eseri gibi Celal Nuri’nin eserinin de meşhur olacağını söylemektedir. Kendisinin mucizeye karşı olmadığını, ancak akıl ve bilim çağında yeni nesillere peygamberin sadece mucizeyle anlatılamayacağını, bu bakımdan Celal Nuri’yi takdir ettiğini belirtmektedir.

      Hüseyin Hayri ise daha da ilginç bir iddiada bulunarak bu tür bir çalışmanın İslam dünyasında ilk örnek teşkil ettiğini ve yeni nesle Hz. Muhammed’i anlatmakta faydalı olacağını ifade etmektedir.

      Celal Nuri’yi övenlerin yanında, onun görüşlerini benimsemeyenler de bulunmaktadır. Bunlardan biri de Musa Carullah’tır. Carullah, Celal Nuri’nin Batılı araştırmacıları övüp, İslam ulemasını küçük gördüğünü ve bu tavrıyla Batı taklitçisi olduğunu gösterdiğini iddia etmektedir. Bununla da yetinmeyerek Celal Nuri gibilerin İslam toplumunda imansızlık ve güvensizlik aşılamaya çalışan eski mollalardan ve misyonerlerden daha tehlikeli olduklarını söylemektedir. Başka bir değerlendirmede de, Celal Nuri’nin Hz. Muhammed’in insani özelliklerini aşırı bir şekilde işlediğini, vahiy alan bir peygamber vasfının neredeyse ortadan kalktığı vurgulanmaktadır.

      “Peygamber her ne söylerse onun şahsiyetine hâkim olan Zat-ı Hakk’tan telakki etmelidir… Hatemü’l Enbiya nam-ı ilahîye mütekellim olur ve levh-i ruhuna münakis olan kelâmı hak lisaniyle ifade ederdi.”

      Ayrıca yazarın bu ifadelerini, zamanın peygamber anlayışına ve mucize edebiyatı yapan siyer kitaplarına tepkiden doğan aşırı bir yaklaşım olarak da kabul edebiliriz.

      Hatemü’l Enbiya adlı eserin tanıtım bahsine son vermeden önce tenkitlerde söz konusu olan birtakım fikirlerin üzerinde durmak istiyoruz. Tenkitlerde, eserin türünün ilk örneği olduğu, bu eserden sonra benzer muhtevada kitap yazacakların örnek alması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Eserin İslam dünyasında ilk örnek olması fikri, incelenmesi gereken ayrı ve önemli bir konu olarak görünmektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki, bilhassa ülkemizde, II. Meşrutiyet’ten sonra ilim hayatımızda, Hz. Muhammed’in beşeri