küçük bir şehre yeni gelen insanların başına gelenlerin aynısını yaşamak zorunda kaldı. Piskopos olmasına rağmen tüm yaşanılanlara da katlanmak zorundaydı. Ama sonuç olarak, kim ne derse desin onun hakkında anlatılanların tümü gevezelik, söylenti, tahmin ve Güneylilerin ifade ettiği gibi palavralardan ibaretti.
Bununla birlikte, dokuz yıllık piskoposluk görevi ve Digne’de ikamet etmesinin ardından, başlangıçta küçük şehirlerdeki, bu küçük insanları meşgul eden tüm hikâyeler ve rivayetler tamamen unutulmaya yüz tutmuştu. Hiç kimse ne onlardan bahsetmeye ne de hatırlamaya cesaret edebiliyordu.
Bay Myriel, Digne’ye; kendisinden on yaş küçük ve yaşlı bir kız kurusu olan, kız kardeşi Matmazel Baptistine ile birlikte gelmişti.
Daha öncesinde Bay Myriel’in hizmetçisi olan, şimdi ise hem Matmazel Baptistine’in oda hizmetçiliğini hem de piskoposun kâhya kadınlığını yapan, yalnız başına yaşayan Madam Magloire da onlarla birlikte yaşıyordu.
Matmazel Baptistine; uzun boylu, solgun, zayıf ve narin bir kadındı. “Saygıdeğer” kelimesinin tabiri caizse tam anlamıyla vücut bulmuş hâliydi. Ancak yine de bir kadının “saygıdeğer” olması için anne olması gerekiyordu. O hiçbir zaman güzel bir kadın olmamıştı ancak sürekli olarak gerçekleştirdiği bir dizi dinî faaliyetten ibaret olan yaşamı, sonunda ona bir tür nur ve ışıltı kaplı bir yüz bahşetmiş; yıllar içerisinde yaşı ilerledikçe iyiliğin güzelliği denilebilecek bir ifadeye sahip olmuştu. Gençliğinde zayıflık olarak nitelendirilen, yaşlılığında saydamlığa dönüşmüştü ve bu saydamlık, onun bir melek gibi görünmesini sağlıyordu. O, bir bakireden çok daha yüksek bir ruha sahipti. Bedeni sanki bir gölgeden yapılmış gibiydi, gövdesi ancak cinsiyetini ortaya koyabilecek kadar dikkat çekiciydi; sanki bir tür nurla çevrelenmiş küçücük bir maddeydi, iri gözleri sürekli olarak önüne bakardı ve ruhu sanki sadece onun yeryüzünde kalmasını sağlayan bir vesile niteliğindeydi.
Madam Magloire; ufak tefek, şişman, akça pakça bir kadındı. Şişman olmasına rağmen oldukça hareketliydi. Bir an olsun yerinde durmaz, bir taraftan koşuşturmaktan diğer taraftan astımı yüzünden sürekli nefes nefese kalırdı.
Buraya geldiğinde Bay Myriel, resmî kararnamelerin gerektirdiği biçimde büyük bir tantanayla karşılanarak piskoposlar için ayarlanmış büyük konağa yerleştirilmişti. Belediye başkanı ve başkan, onu ilk ziyaret edenler olmuştu. O da ilk olarak kumandan ve valiyi ziyaret etmişti.
Yerleşme işleri bittikten sonra küçük şehir, yeni gelen piskoposlarının neler yapacağını beklemeye başlamıştı.
II
Bay Myriel, Monsenyör Bienvenu Oluyor
Digne’nin piskoposluk konağı, hastane ile bitişikti. Konak oldukça büyük ve güzel bir yapıydı. Geçen yüzyıl başlarında, Paris İlahiyat Fakültesinden mezun olan ve 1712 senesinde Simore rahipliği ve Digne şehrinin piskoposluğunu yapan Bay Henri Puget tarafından inşa edilmişti. Bu konak tam anlamıyla piskoposlara yakışır bir ikametgâhtı. Piskoposun yaşadığı daireler, oturma odaları, diğer odalar; hepsi eski Floransa tarzında kemerler altında, etrafını saran yürüyüş yollarıyla çok geniş ana avlu, muhteşem çiçeklerle süslenmiş bahçeleri ve ağaçlarıyla görkemli bir havaya sahipti. Zemin katta yer alan ve doğrudan bahçeye açılan muhteşem yemek odasında Bay Henri Puget, 29 Temmuz 1714’te büyük bir ziyafet vermişti. Bu ziyafete Başpiskopos Charles Brulart de Genlis, Embrun Prensi, Grasse Piskoposu, Kapuçin Antoine de Mesgrigny, Saint Honore de Lerins Rahibi, Fransa Vaizi Philippe de Vendôme, Venedik Piskoposu François de Berton, Glandeve Piskoposu Cesar de Sabran de Forcalquier ve Kral’ın din görevlisi olan Senez Piskoposu Jean Soanen katılmıştı. Bu yedi muhterem şahsiyetin portreleri konağın duvarlarını süslüyordu ve unutulmaz bir tarih olan 29 Temmuz 1714, beyaz mermerden bir masanın üzerine altın harflerle kazınmıştı.
Hastane; küçük bir bahçesi olan, tek katlı, alçak ve dar bir binaydı. Gelişinden üç gün sonra Piskopos, hastaneyi ziyaret etti. Ziyaret sona erdiği sırada, Müdür’den gelip kendisine evine kadar eşlik etmesini rica etti.
“Sayın Hastane Müdürü.” dedi ona. “Şu anda burada kaç hastanız var?”
“Yirmi altı, efendim.”
“Evet, ben de öyle saydım.” dedi Piskopos.
“Yataklar.” diye devam etti Müdür konuşmasına. “Birbirine çok yakın.”
“İşte, bunu ben de fark ettim.”
“Odalarımız maalesef oldukça küçük ve içeriyi havalandırmak da oldukça güç.”
“Ben de aynı şeyi düşündüm.”
“Ayrıca, güneşli havalarda dışarı çıkan hastalarımız için bahçemiz de oldukça küçük.”
“Ben de kendi kendime aynı şeyi söylüyordum.”
“Salgın durumunda, mesela bu yıl ateşli tifüs salgınını ve iki yıl öncesinde de başka bir salgın hastalığı yaşadık. Bazen burada hasta sayısı yüze kadar çıktı. Bu durumlarda ne yapacağımızı bilemiyoruz.”
“Bu durum benim de aklıma takıldı.”
“Ne yapmamızı önerirsiniz, efendim?” dedi Müdür. “Başımızın çaresine bakmak zorunda kalıyoruz.”
İkili arasındaki bu konuşma, zemin kattaki muhteşem yemek odasında gerçekleşmişti. Piskopos bir anlığına sessiz kaldı, sonra birden Hastane Müdürü’ne dönerek şöyle dedi:
“Beyefendi, sizce bu salon tek başına kaç yatak alır?”
“Bu yemek odası mı efendim?” diye haykırdı Müdür şaşkınlıkla. Piskopos yemek salonuna şöyle bir göz attı, sanki gözleriyle ölçüp biçiyor ve kendince hesaplamalar yapıyordu.
Kendi kendine konuşuyormuş gibi, “Burası en az yirmi yatak alır.” dedi. Sonra sesini yükselterek:
“Durun, Müdür Bey, size söyleyeceklerim olacak. Belli ki burada bir yanlışlık var. Siz otuz altı kişi, beş-altı küçük odası olan bir yerde kalıyorsunuz. Biz üç kişilik bir aile ise altmış kişinin rahatlıkla sığacağı bir evdeyiz. Size söylüyorum, bu işte kesinlikle bir yanlışlık var. Bu evde sizin, sizin bulunduğunuz yerde ise bizim kalmamız lazım. Siz bana kalacak yeri gösterin ve hepiniz buraya geçin.”
Ertesi gün otuz altı zavallı hasta Piskopos’un konağına, Piskopos ise doğrudan hastaneye taşınmıştı.
Devrim yüzünden bütün hayatı altüst olan Bay Myriel’in hiç malı mülkü yoktu. Kız kardeşinin kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için, yıllık beş yüz franklık bir geliri vardı. Bay Myriel’e ise, “piskopos” sıfatı karşılığında devlet tarafından on beş bin frank maaş ödeniyordu. Bay Myriel, hastaneye geçtiği günden itibaren gelirinin nasıl harcanacağını, bir daha değişmemek üzere şöyle belirledi. Burada size kendi el yazısı ile yazmış olduğu notları aktarıyoruz:
EVİMİN GİDERLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA ALDIĞIM NOTLAR:
Küçük Papaz Okulu için ............................... 1.500 frank
Cemaat toplantıları için ................................ 100 frank
Montdidier Lazaristleri için ........................... 100 frank
Paris’teki yabancı cemaatler için seminer ....200 frank
Kutsal Ruh Toplantısı için ............................. 150 frank
Kutsal Topraklar’ın dinî kurumları için .........100 frank
Hayırsever