Виктор Мари Гюго

Sefiller II. Cilt


Скачать книгу

iyi oluşu. Ah iblis, seni yakaladım, artık elimden kaçamazsın!”

      Hemen sustu ve kızlarına: “Haydi çocuklar.” dedi. “Sizin duymanıza gerek yok!”

      Kızlar babalarının söylediğini yapmak için yerlerinden fırladılar. Anneleri söylenecek oldu:

      “Evet ama o yaralı eli?”

      Jondrette:

      “Açık hava iyi gelir.” dedi. “Haydi dışarı!”

      Adamın itiraz kabul etmez bir tip olduğu belliydi. Kızlar sessizce çıktılar. Tam kapıdan çıkıyorlardı ki adam büyük kızının kolunu tuttu ve sözlerinin üstüne basa basa: “Saat tam beşte gelmiş olacaksınız.” dedi. “İkiniz de! Size ihtiyacım olabilir.”

      Marius dikkatle içeriyi dinlemeye devam ediyordu. Karısıyla yalnız kalan Jondrette, odada dolaşmayı sürdürdü. Sonra bir ara üstündeki kadın bluzunun eteklerini pantolonun beline sokmaya çalıştı. Sonra birden, karısına döndü ve kollarını göğsünde birleştirip öfkeyle haykırdı:

      “Bir şey daha söyleyeyim mi sana? O güzel hanım kim, anladın mı?”

      “Güzel hanım mı? Nereden bileyim bunu?”

      Marius artık emindi, şu sırada sevdiği kızdan söz ediyorlardı. Kaygıyla kulak kabarttı. Fakat ne yazık ki çok iyi duyamıyordu çünkü Jondrette eğilip karısının kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Sonra başını geriye attı ve yüksek sesle:

      “Evet, kız da o!”

      “O mu?”

      Kadın nefret dolu bir sesle haykırmıştı.

      “Evet, o. Ben ne dediğimi biliyorum.” dedi adam.

      Kadının “Ne!” diye bağırırken öyle bir ses tonu vardı ki içinde şaşkınlık, kin, öfke ve büyük bir nefreti barındırıyordu. Bunu kelimelerle anlatmak çok zordu. Kocasının az önce kulağına fısıldadığı sözlerden sonra kadın zıvanadan çıkmıştı. Gerçi her zaman korkunç bir kadın olmuştu fakat ne de olsa anneydi. Şu anda anne olmaktan da çıkmış, canavarlaşmıştı.

      “Olamaz!” diye bağırdı. “Benim kızlarım sefalet içinde. Üstlerine başlarına adam gibi giyecek bir şey bulamazlarken onun ipekli mantosu, kadife şapkası ve saten pabuçlarının olmasına aklın nasıl yatıyor? O çok şık giyimli bir hanımdı. Üzerinde hiç yoksa iki yüz franklık elbise vardı. Ayrıca bu genç kız çok güzel, hayır olamaz, bu kız o olamaz!”

      “Sana ne diyorsam o. Birazdan sen de anlayacaksın ya!”

      Kocasının bu kararlı ifadesine Madam Jondrette öfkeden morarmış yüzüyle yanıt verip korkunç gözlerini tavana çevirdi. O anda Marius, onu kocasından daha korkunç buldu. Kadın kaplan bakışlı dişi domuz gibiydi. Uğultulu bir sesle bağırdı: “Nasıl olur! Kızlarıma merhametle bakan şu güzel kız, o çirkin kız ha? Ah Tanrı’m! Tekmelerimle onun karnını deşmek için neler vermezdim!”

      Şiltesinden kalktı ve burnundan soluyarak odanın ortasında durdu. Ağzı açık, yumrukları sıkılıydı. Daha sonra tekrar kendisini şiltenin üzerine attı. Adam, onu umursamadan dolanıp duruyordu. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra adam karısının önünde durdu ve az önce yaptığı gibi kollarını göğsünde birleştirip:

      “Sana bir şey daha diyeyim mi?” diye sordu.

      “Evet.”

      “Beni dinle.” dedi boğuk bir sesle. “Bir altın madeni buldum sayılır, bundan böyle sorunumuz kalmayacak!”

      Kadın şaşkınlıkla ona baktı, kocasının delirmiş olabileceğini düşünüyordu. Adam konuşmaya devam etti: “Bana bak, yıllardır parasızlıktan neler çektik; açlıktan, sefaletten mahvolduk. Isınacak ateş, yiyecek ekmek bulamadık. Artık ben de paralı insanlar gibi yaşamak istiyorum. Ölmeden önce bir milyoner gibi yaşamaya ne dersin?”

      Kadın şaşkındı: “Ne demek istiyorsun?” diye sordu. Adam başını salladı, göz kırptı ve bir köşede duran işportacı gibi sesini yükseltip: “Çok iyi bir planım var!” dedi.

      Karısı telaşlandı: “Sus, bağırma bu kadar, yavaş ol. Bunun duyulmaması lazım!”

      “Peh! Burada kim var ki? Komşumuz mu? Onun bir süre önce çıktığını gördüm. Hem burada olsa ne çıkar? Budalanın biri, ayrıca dediğim gibi gittiğini gördüm.”

      Bununla birlikte karısının sözünü dinlemiş, sesini kısmıştı. Ama Marius yine de birkaç kelime duyabildi. Dışarıda yağan kar, arabaların seslerini kesiyordu; bu da genç adamın daha iyi duymasını sağladı.

      Marius şunları duydu: “Dinle beni. O zengin adamı yakaladık, artık elimizde. Her şeyi ayarladım, dışarıda birileriyle konuşup anlaştım, arkadaşlar bize yardım edecekler. Adam akşam saat altıda şu paraları getirmeye gelince onu yakalarız. O saatte bizim aptal komşu da yemeğe gider. Madam Bougon kasabaya, bulaşık yıkamaya gidecek. Evde kimse kalmayacak. Komşu, gece on birden önce gelmez. Kızlar nöbet bekler, sen de bana yardım edersin, adamı içeri alırız.”

      “Peki ama ya adam içeri girmezse ne olacak?” diye sordu kadın.

      Jondrette, eliyle zafer işaret yaptı ve: “Kaygılanma.” dedi. “Ben onu hallederim!”

      Sonra bir kahkaha attı. Marius ilk kez onun güldüğünü duyuyordu. Bu korkunç ve ürkütücü kahkaha genç adamı iliklerine kadar titretti.

      Jondrette, ocağın yanı başındaki bir dolap kapağını açıp eski bir şapkayı başına geçirdi. “Ben şimdi çıkıyorum, daha önce görmem gereken adamlar var. Bak görürsün, her şey yoluna girecek. Her şeyi planladım! Birazdan dönerim. İyi iş yaptım, inan. Sen burayı bekle.”

      Ellerini pantolonunun cebine atıp biraz dalgınca durdu ve sonra bağırdı: “Neyse, sersem beni tanımadı. Bu da bir talih. Beni tanısa bir daha geri gelmezdi. O zaman fırsat elimizden kaçardı; sakallarım sağ olsun, benim şu canım sakalım, güzel sakalım!”

      Tekrar güldü, pencereye yaklaştı, kar hâlâ yağıyordu.

      “Ne kötü bir hava.” diye homurdandı.

      Ceketinin önünü kapattı:

      “Bu benim için çok bol ama önemli değil. İyi ki ihtiyar bunu bana bıraktı. Aksi hâlde yarı çıplak sokağa çıkamazdım. Ah kader, sen nelere kadirsin!” Şapkayı gözlerinin üstüne kadar çekti ve çıktı. Sonra tekrar kapıda göründü, sinsi ve korkunç yüzünü içeri soktu: “Unutmadan! Ocağı sakın yakma!”

      Karısının önüne ihtiyarın verdiği beş frangı attı: “Otuz meteliklik kömür al.”

      “Tamam, kalanla da yiyecek bir şeyler alırım.”

      “Sakın ha!”

      “Neden?”

      “Geri kalan parayı harcama!”

      “Peki ama niye?”

      “Çünkü benim yapacak alışverişlerim var.”

      “Ne?”

      “Yakınlarda bir hırdavatçı var mı?”

      “Evet, Mouffetard Sokağı’nda var. Ne kadarlık alışveriş edeceksin?”

      “Üç frank harcarım herhâlde.”

      “Evet ama yiyecek için para kalmıyor.”

      “Artık yemek sorunumuz kalmayacak. Yapacak çok daha değişik fikirlerim var.”

      “Tamam hazinem, öyle olsun!”

      Jondrette, bu sözlerden sonra kapıyı kapattı ve bu kez Marius onun koridordan