adaleleri ve vahşi dişlerinin devasa kuvvetiyle, çoktan ormanların en baskın mahlukatı olmuş olurlardı.
Boğazdan bir hırlamayla beraber canavar, Tarzan’ın üzerine çullandı fakat maymun adam, medeni insanın diyarında yaşadığı süre boyunca, orman halkının bilmediği bazı bilimsel harp usulleri de keşfetmişti.
Birkaç sene önce olsa hayvana, kaba kuvvetle girişirdi lakin şimdi bir adım kenara kayıp rakibinin önünden çekildi ve süratle saldırmakta olan maymun duramayıp yanından geçerken hayvanın karın boşluğuna sağ eliyle sağlam bir yumruk attı.
Öfke ve acı karışımı bir ulumayla, koca maymun iki büklüm olup yere çöktü fakat neredeyse anında da tekrar ayağa kalkmaya çabalamaya başladı.
Lakin o ayağa kalkamadan soluk derili düşmanı dönüp üzerine atladı ve işte o anda, üstünkörü medeniyetinin son kisvesi de İngiliz Lort’un omuzlarından kayıp düştü.
Bir kez daha, kendi türüyle giriştiği kanlı bir kavgadan keyif alan vahşi bir hayvan olmuştu. Bir kez daha dişi maymun Kala’nın oğlu Tarzan olmuştu.
Nabzının attığı şah damarını hedef alarak güçlü, beyaz dişlerini düşmanının kıllı boğazına geçirdi.
Kâh kuvvetli elleriyle hayvanın sivri dişlerini kendisinden uzak tutuyor kâh ellerini yumruk yapıp hırlayan rakibinin köpük köpük salya kaplı suratına şahmerdan kuvvetiyle vuruyordu.
Maymun kabilesinin geri kalanı halka şeklinde etraflarına dizilmiş, kavgayı keyifle seyrediyordu. Ne zaman rakiplerden birinin beyaz derisinden; diğerinin kıllı, kan lekeli derisinden bir parça kopsa homurdanarak memnuniyetlerini gösteriyorlardı. Fakat güçlü beyaz maymunun kendi krallarının sırtına bindiğini gördüklerinde, şaşkınlıktan ve meraktan sessizliğe büründüler. Çelik gibi adaleli kollarını, rakibin koltuk altlarından geçirip açık avuçlarını hayvanın kalın ensesinden kuvvetle bastırınca kral maymun acıyla inledi ve sık çimenlerin üzerinde çaresizce çırpındı.
Tarzan, yıllar evvel kendi türü ve renginden insanlar bulma maksadıyla yollara düşmeden önce Koca Terkoz’u yendiği dövüş sırasında tesadüfen keşfettiği güreş tutuşunu kullanarak bu kez de başka bir koca maymunu mağlup ediyordu. Vahşi insansı maymunların oluşturduğu küçük seyirci kitlesi, krallarının boynunun çatırdayışı ile beraber ızdıraplı çığlıklar ve korkunç böğürtüler duydular.
Ardından, sanki şiddetli rüzgârda kalın bir dalın kırılması gibi ani bir çatırdama daha duyuldu. Hayvanın boynu kırılmıştı; topaç kafası öne düşüp koca, kıllı göğsüne dayandı. Böğürmeleri ve çığlıkları kesildi.
Seyirciler küçük gözlerini önce, liderlerinin hareketsiz vücudundan ayırıp o sırada ölen rakibinin yanında ayağa kalkmakta olan beyaz maymuna çevirdiler. Sonra ise sanki krallarının neden ayağa kalkıp bu küstah yabancıyı öldürmediğini anlayamıyorlarmış gibi hayretle tekrar krallarına baktılar.
Yabancının bir ayağını, dibinde yatan cansız hayvanın üzerine koyup başını yukarı kaldırdığını gördüler. Ardından yabancı, dövüşte rakibini öldüren erkek maymunların attığı o vahşi, ürpertici narayı attı. İşte o zaman krallarının öldüğünü anladılar.
Zafer çığlığının ürkütücü notaları tüm ormanda yankılandı. Ağaç tepelerindeki küçük maymunlar, cıyaklamayı kestiler. Kart sesli, parlak tüylü kuşlar sustular. Uzaklardan, Tarzan’ın narasına cevap veren bir leopar ile bir aslanın kükremeleri işitildi.
Tarzan, sorgulayıcı bakışlarını önündeki küçük maymun topluluğuna çevirdiğinde ve yüzüne düşen gür yelesini geriye atmak istercesine başını salladığında o artık eski Tarzan’dı. Gür, siyah saçlarının omuzlarına kadar indiği ve çoğu zaman gözlerinin önüne düştüğü günlerden kalma eski bir alışkanlıktı bu; o zamanlar bu hareket, saçlarının görüşünü engellemesi sebebiyle hayati önem taşıyordu.
Maymun adam, geriye kalanlar içerisinden kendini kabilenin yeni kralı olmaya en münasip gören erkek maymunun derhâl saldırıya geçebileceğini biliyordu. Kendi kabilesinin maymunları arasında, tamamen yabancı birinin dışarıdan gelip kabileye girmesi, kralı saf dışı bıraktıktan sonra da hem kabilenin reisliğini üstlenmesi hem de mağlup kralın eşlerini kendine alması, görülmüş bir şey değildi.
Diğer taraftan, eğer Tarzan peşlerine düşmezse onu bırakıp oradan yavaşça uzaklaşmaları, daha sonra krallık için kendi aralarında dövüşmeleri de mümkündü. Eğer isterse kralları olabileceğinden şüphesi yoktu lakin o mevkinin bazen usandırıcı olabilen vazifelerini üstlenmek istediğinden emin değildi. Zira bunu yapmakla elde edebileceği herhangi bir fayda göremiyordu.
İri, fevkalade kaslı genç maymunlardan bir tanesi, maymun adama tehditkâr bir tavırla yavaş yavaş yaklaşıyordu. Sivri dişlerini göstererek boğazdan, boğuk bir hırlama çıkarıyordu.
Bir heykel gibi kıpırdamadan duran Tarzan, hayvanın her bir hareketini seyrediyordu. Bir adım geri çekilse hayvanın hücumunu hızlandırmış olurdu. Ona karşılık vermek için ileri atılsa yine aynı neticeyi doğurabilirdi fakat bu hareketiyle kavgacı hayvanı kaçırması da muhtemeldi; ne olacağı, tamamen genç maymunun ne kadar cesur olduğuna bağlıydı.
Hiç kıpırdamadan durup beklemek ise orta yoldu. Bu durumda erkek maymun, törelere göre; nazarı dikkatini celbeden rakibine epey yaklaşacak, korkunç bir şekilde böğürüp salyalarını akıta akıta sivri dişlerini gösterecek ve burnundan soluyarak etrafında yavaş yavaş dönecektir. Tarzan’ın da tahmin ettiği gibi, maymun aynen böyle yaptı.
Esaslı bir blöf yapıyor olabilirdi fakat diğer yandan, maymun aklı öyle dengesizdir ki bir anlık bir dürtüyle, hiçbir ikazda bulunmadan; koca, kıllı gövdesiyle adamın üstüne atlayıp saldırıya geçmesi de muhtemeldi.
Hayvan etrafında yavaş yavaş dönerken Tarzan, gözlerini rakibinden bir an bile ayırmıyordu. Genç erkeği değerlendiren Tarzan, onun, kendisinde hiçbir zaman eski krallarını devirmeye kâfi bir güç görememiş lakin yine de günün birinde bunu yapacak olan maymun olduğunu anlamıştı. Zira kısa, çarpık bacakları üzerinde dikilen muhteşem ebatlı hayvanın boyu, iki metreyi geçkindi.
Dik durduğunda koca, kıllı kolları neredeyse yere değiyordu ve şimdi Tarzan’ın suratına çok yakın duran dişleri, müstesna bir şekilde uzun ve keskindi. Kabilesindeki diğerleri gibi o da birkaç ufak husus açısından Tarzan’ın çocukluk zamanlarındaki maymunlardan farklıydı.
İnsansı maymunların kıllı vücutlarını karşısında bulan Tarzan, ilk başta kaderin tuhaf bir cilvesiyle yine kendi kabilesine kavuştuğunu zannederek umutlanıp heyecanlanmıştı. Fakat daha yakından bakınca bunların farklı bir tür olduğuna ikna olmuştu.
Meydan okuyan maymun; köpeklerin, aralarına gelen yeni bir köpeğe yaptıkları gibi maymun adamın etrafında kasıla kasıla dönmeye devam ederken Tarzan’ın aklına kendi kabilesinin dilinin bu türün diliyle benzer olup olmadığını öğrenmek geldi ve bu maksatla maymuna, Kerchak kabilesinin diliyle hitap etti.
“Sen kimsin?” diye sordu. “Maymunların Tarzanı’nı kim tehdit ediyor?”
Kıllı yaratık şaşırdı.
“Ben Akut.” diye karşılık verdi, konuşulan diller sıralamasında çok aşağılarda olan aynı basit, ilkel dilde. Bu kabilenin dilinin, hayatının ilk yirmi yılını geçirdiği kabilenin diliyle benzer olduğuna kanaat getirdi Tarzan.
“Ben Akut.” dedi maymun. “Molak öldü. Kral benim. Git buradan yoksa seni öldürürüm!”
“Molak’ı ne denli kolayca öldürdüğümü gördün.” diye