başına geçilmiş hem de maddi yönden sıkıntı çekilmemiş oluyordu. Böyle başlayan yaşam öyküleri genellikle, delikanlıdan yaşlı olan kadının ölmesinin ardından, genç ve güzel bir kızın, ikinci eş olarak seçilmesiyle devam ediyordu. Ancak Leopold Mozart için evleneceği kişinin sosyal ve maddi durumunun fazla önemi yoktu. Yaşamını Anna Maria Pertl’le birleştirmeye, sadece ondan hoşlandığı için karar vermişti. 21 Kasım 1747 günü Salzburg’daki katedralde gerçekleşen düğünün ardından çift, Lorenz Hagenauer’e ait olan Getreidegasse üzerindeki dokuz numaralı evin üçüncü katına taşındılar. Artık kentte tanınmış biri konumundaki Leopold Mozart ve eşi, kısa zamanda pek çok kişi tarafından, “Salzburg’un en güzel çifti” olarak tanımlanmaya başlamıştı.
Evliliğin ardından Anna Maria Mozart ilk bebeğine hamile kaldı. 1748 Ağustosu’nda dünyaya gelen bebek, ne yazık ki yaşamadı. O dönemde çocuk ölümlerinin fazlalığı kimse için sürpriz değildi. Doğumun ardından hayatta kalabilmeyi başaran bebeklerin de büyük bir bölümü beş yaşını tamamlayamıyordu. Doğanın bu acımasız tavrına karşı çiftlerin tek silahı, olabildiğince çok çocuk yapmaktı. Bunun acısını en çok kadınlar çekiyor, evliliklerinin ilk yıllarını, neredeyse hep hamilelikle geçiriyorlardı. Her doğum annenin sağlığını tehdit ediyor, yeterli özen gösterilemediği için pek çok kadın doğum sırasında ölüyordu. Anna Maria’nın üçüncü hamileliği, Mozart çiftinin yaşamayı başarabilen ilk çocuklarına kavuşmasını sağladı. 31 Temmuz 1751 günü dünyaya gelen kız, Maria Anna Walburga Ignatia adıyla kilise defterine kaydedilmesine karşın, tüm yaşamı boyunca yakın çevresi için daima “Nannerl” olarak kalacaktı.
1755 yılında Leopold Mozart’ın bir müzisyen olarak ünlendiğinin en iyi kanıtlarından biri gerçekleşti. 1737’de Lorenz Christoph Mizler tarafından kurulmuş olan ve üyeleri arasında, Bach, Telemann, Handel gibi dönemin önde gelen isimlerinin bulunduğu Müzik Bilimi Derneği, Leopold Mozart’ı üyeleri arasına almak için çağrı yaptı. Bir dönem Bach’ın öğrencisi olan Mizler, müzik, matematik, felsefe ve tıp alanlarında doktora yapmış, 1737’de kurduğu dernekle müziğin bir bilim olduğunu kanıtlamak için çeşitli çalışmalar hayata geçirmişti. Fazla uzun ömürlü olmayan bu derneğe, tanınmış besteciler, aslında biraz da Mizler’in ısrarı sonucu üye olmuştu. Leopold Mozart, kendine yapılan tekliften hoşnut kalmış, memnuniyetini Augsburglu dostu, yayımcı Johann Jakob Lotter’e yazdığı bir mektupta açıkça belli etmişti.
İki eski arkadaş arasındaki mektuplaşmaların asıl konusu, Leopold Mozart’ın yazmakta olduğu bir kitaptı. Basım masraflarını tümüyle kendi üstlenerek yayımlatmayı düşündüğü kitap, kısa zamanda Leopold Mozart adının Avrupa’da yayılmasını sağlayacaktı. Versuch einer gründlichen Violinschule (Temel Nitelikte Bir Keman Okulu Denemesi) başlıklı eser 1756 Temmuz’unda yayımlanacak, kısa zamanda Fransızca ve Hollandacaya çevrilerek birkaç baskı yapacaktı. Leopold Mozart, Keman Okulu’nda, yalnızca çalgının nasıl çalınacağı konusunda değil, müziğin genel yapısı ve tarihçesi hakkında da etraflı bilgiler vermiş, olabildiğince geniş bir okuyucu kitlesine seslenmeyi hedeflemişti. Kendinden önce Johann Joachim Quantz’ın flüt, Carl Philipp Emanuel Bach’ın klavye için yazdığı benzer kitaplar gibi, Leopold Mozart’ın yapıtı da uzun yıllar temel başvuru kaynakları arasında sayılmıştı.
27 Ocak 1756 günü dünyaya gelen oğlu Wolfgang, Leopold Mozart’ın hayatını tümüyle değiştirecek, çocuğun olağanüstü müzik yeteneği kısa süre sonra Getreidegasse’deki yaşamın merkezi olacaktı. Başlangıçta aileye yeni katılan bu bebek, kimsenin fazla ilgisini çekmiyordu. Evde sık sık arkadaşlarıyla bir araya gelerek müzik yapan Leopold Mozart, 1757’de kızının müzik eğitimine başlaması gerektiğini düşünmüş, Nannerl da klavsen çalmaya başlamıştı. Böylece bebek Wolfgang, yalnızca babası ve arkadaşları çalarken değil, ablası çalışırken de müzik duyuyordu. Mesleğiyle yakından ilgilenen, besteler yapan biri olan Leopold, farkında olmadan küçük oğlunun yakın çevresini sürekli müzikle dolduruyordu. Onun yeteneğinde biri için bu, bulunmaz bir fırsattı. Notalara karşı son derece duyarlı olan çocuk, günlük hayatın büyük bölümünün müzikten oluştuğunu algılamaya, insanların ellerinde çalgılarla zaman geçirmelerinin onların olağan yaşamlarının bir parçası olduğunu kavramaya başladı.
Leopold Mozart, her iki çocuğunun müzik eğitimi yanında temel bilgileri de ev ortamında almasını uygun görmüştü. O dönemde Salzburg’da soylu olmayan ailelerin çocuklarının eğitim alabilecekleri okullar yok denecek kadar azdı ve olanların durumu hiç parlak değildi. Bu nedenle, gençliğinde düzenli bir eğitim alan ve bunun önemine inanan Leopold Mozart, çocuklarını kendi eğitmekte kararlıydı. Genç adamın çabaları bir yönüyle ünlü Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau’nun Emile ou de l’education (Emil ya da Eğitim Üzerine) adlı kitabındaki düşünceleriyle paralellik gösterir. Leopold Mozart, büyük olasılıkla 1762’de yayımlanan bu kitabı okumamıştı ama o dönemde oldukça geniş bir çevrede benimsenen, eğitim için çocuğun doğal yapısına uygun bir yöntem uygulamanın doğru olacağı görüşündeydi.
Küçük Wolfgang üç yaşına geldiğinde ablasının müzik eğitimine elinden geldiğince katılmak istediğini belli etmeye başlamıştı. Bunun ortaya çıkmasında, çocuğun müziğe ilgisinin yaşıtlarının çok ilerisinde olmasının yanı sıra, babasının dikkatli tavrının da önemli bir payı vardı. Leopold Mozart, oğlunun müziğe karşı tutkusunun her aşamasını büyük bir titizlikle kayda geçirmeye başlamıştı. Dört yaşında, kısa parçaları klavsenle kusursuz çalmak için yarım saat çalışması yetiyordu. Bir süre sonra, 1761’de, klavsen için yazılmış iki kısa parçanın altına düşülen şu not, Leopold Mozart’ın hayretinin yanında gururunun da ifadesi gibiydi: “Küçük Wolfgang’ın beşinci yaşının ilk üç ayında bestelediği eserler.”13
Wolfgang’ın ilgisi yalnızca müzikle sınırlı değildi. Etrafında gördüklerine ve yeni öğrendiği her şeye karşı aşırı bir merak duyuyor, hayatına katılanlar bir anda tüm dünyası oluyordu. Bunun en güzel örneği, sayıları öğrendiğinde yaşadıklarıydı. Wolfgang, eline geçen her şeyi sayılarla doldurmuş, hızını alamayarak duvarlara bile yazmıştı. Leopold Mozart, büyük olasılıkla, oğlunun öğrenmeye karşı tutkusunu müzik yeteneğiyle ustaca birleştirmeyi başarabilmişti. Ayrıca Wolfgang, etrafındaki insanlar tarafından sevildiğini sürekli olarak duymak isteyen bir çocuktu. İlk kapsamlı Mozart yaşamöyküsünü kaleme alan Nissen’in14 yazdıklarına göre, Wolfgang çevresinde bulunanlara günde onlarca defa, kendisini sevip sevmediklerini sorar, olumlu yanıt alınca sevinirdi. Şaka için bile olsa cevap olumsuz olursa derin bir korkuya kapılır ve hemen gözleri dolardı. Nissen’in yazdıklarının, XIX. yüzyıl romantizminin etkisiyle biraz abartılmış olduğu düşünülse bile, Wolfgang’ın yakın çevresine sevgiyle bağlandığı ve onlardan da aynı şekilde karşılık gördüğü bir gerçek. Özellikle babasına karşı bağlılığını ve güvenini Wolfgang, şu sözlerle dile getirmiştir: “Tanrı’dan hemen sonra babam gelir.”15
1761 Eylülü’nde Wolfgang ilk kez halk önüne çıktı; ancak bu beklendiğinin aksine bir konser değildi. Başpiskoposluk Sarayı müzik yöneticisi Johann Ernst Eberlin’in Sigismundus Hungariae Rex (Macar Kralı Sigismundus) adlı müzikli sahne eserinde Wolfgang, dans edenlerin arasında yer alıyordu. Ama Leopold Mozart’ın asıl amacı çocuklarının, özellikle de oğlunun yeteneğini herkese gösterebilmek, Tanrı’nın kendine bahşettiği bu mucizeyi olabildiğince geniş bir coğrafyaya tanıtabilmekti. Pek çok Mozart yaşamöyküsünde yazıldığının aksine, Leopold Mozart’ın, Wolfgang’ı para kazanabilmek için, bir sirk cambazı gibi şehir şehir dolaştırdığını düşünmek yanlış olur.