“Patri’de şimdi özel bir makale okudum. Süveyş Kanalı hakkında çok önemli değerlendirmeler içermektedir,” diye söze başlayarak, okuduğu şeyleri bölüm bölüm özetleyerek bunlara kendi özel yorumunu da eklemeye başladı.
Beri tarafta, bir ucu Periveş Hanım’ın saçlarına ilişip kalmış, diğer ucu Keşfi Bey’in püskülüne takılıp dolaşmış olan düşüncelerinin karmaşası arasındaki zihni yeniden perişan olmaya başlayan Bihruz Bey, Mösyö Piyer’in sözlerini asla dinlemiyordu ve dinlese de anlayamazdı.
Öğrencisinin, böyle siyasî ve ciddî konularla ilgilenmedeki yeteneksizliğini herkesten fazla anlamış olması gereken Mösyö Piyer’in, konuşurken Bihruz Bey’in yüzüne bakması; önünde bulunan sürahiye, Bordo23 şişesine hitap etmektense, kaşı gözü hareket eden, eli ayağı oynayan bir heykele hitap etmek istemesindendi.
2
Mösyö Piyer bir ara, konunun kendince tam can alacak bir noktası üzerinde hararetli hararetli konuşma ustası olup dururken bu gevezelikler, bu gürültüler ister istemez kulağına yansıyınca beynini tırmalayıp, fikrini bütün bütün karıştıran Bihruz Bey’in, “Pardon monşer! Parlon damur ön pö (affedersiniz azizim! Biraz sevdadan bahsedelim),” diye hocasını aşk ve arzu konularına davet etmesi Mösyö Piyer’i birden bire, büyük bir hayretin sessizliğine düşürdü. Zavallı ihtiyar, çatalı bıçağı bırakarak iki eliyle gözlüğünü iyice yerleştirdikten ve Bihruz Bey’in yüzüne – sofraya oturduğundan beri henüz birinci defa olmak üzere – dikkatlice bir hayli baktıktan sonra Fransızca: “Peki, buyurunuz, ondan bahsedelim,” dedi ve çatalı bıçağı tekrar tutarak sözüne devam etti.
“Dö kel amur vule vu kö jö parl? Vu save bien kil ya lamur dö la patri, lamur filyal, lamur maternel, lamur dö proşen, lamur dö sua. sö son dez amur dö differant natür. Dö kel vule-vu kö nu parliyon (Sevdanın hangi türünden söz etmek istiyorsunuz? Malûm ya sevginin çeşitleri var: Evlât sevgisi, valide sevgisi, hısım akraba sevgisi, aşk. Bunlar hep ayrı ayrı şeylerdir. Hangisinden bahsedelim)?”24
“Dö lamur dö fam, bien sür (kadın aşkından).”25
Bihruz Bey tarafından girişilmek istenilen bu konunun Mösyö Piyerce yersizliği, zamansızlığı, ihtiyarın canını epeyce sıkmıştı. Beyin birdenbire söylediği, “Dö lamur dö fam!” tabirindeki münasebetsizlik üzerine herifin o yorgun sinirleri şiddetle oynamaya, o soğuk kanı hızla kızışmaya başladı. Yüzü kızardı. Gözleri açıldı. Edepsiz öğrencisini iyice haşlamak istedi; fakat istediğini yapamadı; çünkü Çamlıca’nın havadar bir köşkünde haftanın iki gecesini gönül huzuruyla geçirmek için vapur ve araba ücretlerinden başka peşin olarak her ay eline geçirdiği altı adet yirmi iki frank yetmiş beş sent, Mösyö Piyer’e hatırlıca bir dosttu. Bihruz Bey, karakterinin hafifliğiyle, tembelliğiyle, garip garip davranış ve sözleriyle Mösyö Piyer’i ne zaman öfkelendirse o hatırlıca dost meydana çıkar, Mösyö Piyer’in kulağına, “Canım, o daha çok gençtir. Gençliğin bu türlü hallerini mazur görmek gerekir. Şu zavallı çocuğa öfkelenmenin ne lüzumu var? Sen, filozof bir adamsın, öyle kusurlara bakmamalısın,” yollu söz söylerdi. Muallim efendi de bu hatırlı, bu yumuşak yüzlü, bu sevimli dostunun o gönül okşayan nasihatini onaylayarak Bihruz Bey’in her fenalığını hoş görürdü.
Bu defa da yine o dostun, yardımseverliğinin zorlayıcı şekildeki uyarısı üzerine kendini tuttu. Yalnız, Bihruz Bey’in açıkça ortaya sürmek istediği kadın düşkünlüğü bahsini beyin hoşlanmayacağı bir şekle dökerek manevî bir intikam almak arzusundan vazgeçemediği için tekrar, şu şekilde söze başladı:
“La Bruyer26 mi, yoksa La Roşfokol27 mu? Bilmem hangisidir ki: Düşkünlüğün her türlüsü, sahibine çeşitli maskaralıklar ettirir; özellikle aşk ve sevda insanı hepsinden çok maskara eder. Manasını iyi anladınız ya?”
“Hayır, fikrinizi anlayamadım.”
“Pardon! Bu benim fikrim değil. Kendi fikrimi söylesem o hiç hoşunuza gitmez. Bazı filozoflara göre aşk ve ilgi, sahibini gülünç eder, nicesi gülünç değil, âdeta… Çünkü aşk ve ilgi, zevzeklikten başka bir şey değildir.”
“Siz ihtiyarsınız, aşka tabi ki düşman olursunuz.”
“Kadın aşkına öyle mi?”
“Şüphe yok.”
“Ha, ahlâk tarafından genellikle pek çirkin olan o güzel topluluğun, o akıl ve zarafetleri akıllılıklardan çok, delilikleri destekleyen kadınlara duyulan aşka öyle mi? Korkarım, öğrencimin bir kadına ilgisi var.”
“Hayır, pek de öyle değil.”
“Kendini gözet evlâdım, kendini gözet! Kadınlar çok zararlıdırlar. Onlar, azap meleklerinin yeryüzünde ortaya çıkmış benzerleridir. Bizi cennet kapısından cehenneme atarlar. Bir âmâya demişler ki, ‘Karınız bir güldür.’ O da ‘Dikenlerinden öyle anlıyordum,’ cevabını vermiş.”
“Pardon Mösyö Piyer!”
“Dinleyiniz, dinleyiniz! Daha bitmedi. Sokrat ne diyor bilir misiniz? Diyor ki: ‘Kadın, her türlü fenalığın kaynağıdır.’ Aristofan da ‘Dünyada kadınlar kadar idaresi zor mahlûk yoktur; ne deliler ne de canavarlar. Onlar kadar korkulmaya değer yoktur!’ demiş.”
“Me monşer profesör (fakat sevgili profesör)!”
“Dinleyin, dinle genç bey!”
“Mon profesör (hocam)! Bu akşam her zamanki Mösyö Piyer değilsiniz. Ahlâkınız değişmiş. Pek nervö (sinirli) olmuşsunuz. Bilmem niçin?”
“İhtimal. Fakat siz her zamanki Bihruz Beysiniz!”
3
Bihruz Bey’in son sözü pek doğruydu. Daha üç dört ay önce Paul et Virginie’yi28 birlikte okudukları zaman bu iki tabiat çocuğunun hemen kendileriyle birlikte doğup, kendileriyle birlikte gelişip büyüyen ruhî ilgilerini, iki saf kalbi birbirine bağlayan o masumane sevginin ıssız bir adanın tenha yerlerinde, akarsuların kenarlarında, karanlık ormanların kıyıcıklarında, kumluk sahillerde; muz ağaçlarının tepelerinde, yavru kuşların yuvalarının yanında; aydınlık denizlere, renkli gün batımlarına, parlak güneşlere, güzel mehtaplara karşı ortaya çıkan güzel görüntülerini Mösyö Piyer ne kadar tatlı tatlı anlatmış, ne kadar tatlı tatlı okuyup yorumlamıştı. Daha üç dört hafta önce La Dam o Kamelya’yı29 köşke getirip de “Vuala ön şe dövr dö roman (işte bir şaheser roman)!” diyerek kitabı hemen o gece yukarıdan aşağıya Bihruz Bey’e dinletip anlatırken Margueritte’in, o aslında temiz olmayan bahtsız kadıncağızın âşık sevgilisi Armand hakkındaki temiz aşkından ve bu muhabbetten, aşktan kaynaklanan duyguların saflığından, inceliğinden, temizliğinden ve nihayet zavallı sevgilinin vereme yakalanıp garip bir şekilde ölmesinden Mösyö Piyer ne kadar üzülmüş, öğrencisini de ne kadar üzmüştü. Özellikle daha üç dört gün önce Alphonse Karr’ın30 Ihlamurların Altında adlı romanını Bihruz Bey okuyup da romanın kahramanı olan Estefan’ın aşk ile o derece çılgınlıklarını zihnine aldıramadığından bahsettiği zaman, kişisel ilginin o derecesi, tutkunun salıverilmesinin, sahibini âdeta mecnuna döndüreceğini ve bu mecnunluğa düşünlerin genellikle sevgililerine kavuşmakla da