AMELLIA RITA

ERICA'NIN AYNALARI


Скачать книгу

Kitabımı,

      çok sevdiğim kızlarım

      Gizem Kodak ve

      Ecem Kodak’a

      ithaf ediyorum.

      Ve böylece dışarıya çıkarak bodrum kattaki yerini almıştı Yusuf. Son kez işini yapacak, Hümeyra’yla saklambaç oynayacaktı…

      Sare, Maryo’nun içeri girmesi için konağın kapısını aralık bıraktığında Hümeyra’nın içeriye süzüldüğünü görmüş ve hemen içeri girerek yerini Defne’ye bırakmıştı.

      Hümeyra mutfağı araştırırken Defne de yerini Yusuf’a bırakmış, Yusuf çoktan bodrum kata süzülmüştü. Onu takip eden Maryo miyavlayarak kucağına atlamış, Yusuf’a esrarengiz oyununda arkadaşlık etmişti. Yusuf, Hümeyra’yı bodrum kata çekecek ilginç sesleri çıkarmayı başarmıştı. Çekici olmayı çok iyi bilirdi.

      1. BÖLÜM

      Bir Opera Melodisi, Ritüel, Gölge ve Ninni

      Gölgelerin içine gizlenenler…

      Beklenmedik bir anda davet edildiler…

      Sessiz odada dolaştı tuhaf fısıltılar,

      Defne’yi rahat bırakmadılar.

      Bulunduğu sokağa tuhaf bir anlam katan eski konağın bir zamanlar ne denli muhteşem olduğu tartışmaya açık bir konu değildi. Belki de yüzyıldan fazlasını geçirmişti köşesinde. Çivit mavisi pencere çerçeveleri alışılmışın dışındaydı. Sarı, uzun saçlı bir kadın konağın giriş kattaki penceresinin ardından sokağı izlemekteydi. Çöp atmaya giden komşusu saçlarını her zamanki gibi ensesinde toplamıştı. Saçları yine yağlanmış. Hiç yıkanmaz mı bu kadın, diye düşündü dudaklarını hafifçe, bir iğrenme ifadesiyle büzüştürürken.

      Sonra gözü çöp konteynerinin altında kadını bekleyen ve o yaklaştıkça miyavlamaları haykırışa dönüşen, ağızlarından sular akan kediciklere ilişti. Kirli saçlı, pasaklı bir kadının artıklarını yiyecekleri için onlar adına üzüldü. Markete gittiğinde daha fazla mama almaya karar verdi.

      Sarı, uzun saçlı kadın gerçeği söylemek gerekirse son derece ince ve solgundu. Onu yeni tanıyan biri dış görünüşüne baktığında birkaç saniye içinde bayılacağını düşünebilirdi. Yanakları içe doğru çökmüş, gözlerinin altı morarmıştı. Gözleri yarı baygın bir halde bakıyordu çevresine. Çöp döken komşu bitişikteki eve girdiğinde rahatladığını hissetti. Sık sık evinin önünden geçen ve her fırsatta evini gözetleyen bu kadından hoşlanmıyordu.

      Bomboş sokağı, içinde yalnız yaşadığı koca konağı düşündü bir an. Sonra omuzlarını silkerek, “Yalnız olmayı seviyorum,” diye mırıldandı. Bu cümleyi sık sık tekrarlayarak kendini avutmaya çalışırdı.

      Oysa hiç de yalnız sayılmazdı. Çünkü aynı anda, aynı çatı altında, kendisinden başka mırıldananlar da vardı.

      Kadın, burnunu cama dayamış dışarı bakarken, kendisini izleyen ve dinleyenlerin farkında bile değildi. Onların kendi aralarında neler fısıldaştıklarını duyamıyordu. Ne kadar farklı, tuhaf ve ürkütücü olduklarını göremiyordu. Oysa köşelerine gizlenenler kadının hayallerini görebiliyor, düşüncelerini okuyabiliyorlardı. Söylediklerinin yanı sıra henüz söylemediklerini de işitebiliyorlardı. Kadının, kendisi hakkında bilmediklerini bile biliyordu onlar… Kadının geride bıraktığını ve unuttuğunu sandığı şeylerin hiçbirini unutmamıştı onlar.

      “Çok güçsüz duruyor?” diye fısıldadı en önde ve dimdik duran.

      “Dayanamayacak!” diye cevap verdi asi olan.

      Diğerleri konuşmuyor, sadece susuyorlardı. İçlerinden biri, en küçük olanı çok agresif görünüyordu. “Başrol benim!” diye tekrarlayarak sızlanmaya başladı aniden. Bir kez başladığında sona erdirmeyeceğini biliyordu diğerleri.

      İlk konuşan ikisi onu bütün güçleriyle geriye iterek susturdular. En azından bir süreliğine… Ardından, aynı anda huzursuz bir şekilde kıpırdamaya başladılar. Zaman daralıyordu ve olacaklara henüz hiçbiri hazır değildi.

      Zil sesi geniş salonun her köşesinde çınladığında fısıltılar bir anda kesildi. Sarı saçlı kadın irkilerek yerinden fırladı. Bu sesi en son ne zaman işitmişti acaba? Belki iki, belki de üç hafta önceydi. Marketten sipariş ettiği öteberiyi getiren genç çocuk gelmişti en son. Epeyce yüklü bir bahşiş aldıktan sonra mutlu günler dileyerek sevinç içinde ayrılmıştı eski konaktan.

      Kadın, çekingen adımlarla kapıya yönelirken içeriye şöyle bir göz attı. Her yer düzenli ve temiz görünüyordu. Kapıyı açtığında karşısında üniversiteye gittiği yıllarda en yakın arkadaşı olan, fakat okul bittikten sonra bir daha hiç görmediği Ela duruyordu. Donakaldı uzun, sarı saçlı kadın. Okulu bitireli tam dokuz yıl olmuştu ve bu yıl aralıkta otuz iki yaşını doldurmuştu. Ela ile ilgili hatırladığı en son anı keplerini havaya fırlattıkları mezuniyet törenindeki o kısacık andı.

      “Ela!” diye fısıldadı şaşkınlık, sevgi eşliğinde titreyen sesiyle. “Hayal mi görüyorum ben?”

      Ela cevap vermek yerine boynuna atladı sarı saçlının.

      “Benim Defne! Hayal değil, şaşırttım seni değil mi?”

      Ela bunları söyledikten sonra arkadaşının kollarında gözyaşlarına boğulmuştu.

      “Sakin ol lütfen. Ne oldu sana böyle?” diyerek sarıldı sıkı sıkı arkadaşına Defne.

      Ela cevap veremiyordu. Sadece ağlıyordu ve Defne’ye giderek daha sıkı sarılıyordu. Yüzü, Defne’nin saçlarının arasına gömülmüştü ve hıçkırıklarından başka bir şey duyulmuyordu. Pek de iyi bir durumda olmadığı açıkça görülüyordu.

      Birbirlerine sarılmış bir halde salonun ortasına kadar yürüdüler ve kanepeye oturdular. Defne arkadaşının iyi olduğunu gördükten sonra sokak kapısını kapatmak için yerinden kalktı.

      O andan itibaren eski konak, hiç beklenmedik olaylara tanık olacaktı. Bulundukları yerden gizlice Defne ve Ela’yı izleyenler, bir süre sessiz kalmaya karar verdiler.

      Defne, Ela’nın karşısına oturup onun elini tuttu ve sakinleşmesini bekledi, sabır ve huzur veren bir sessizlik içinde.

      Sonunda Ela, “Gidecek başka yerim yok,” diyebildi. “Kabul edersen bir süre burada, seninle kalacağım.”

      Defne, onayladığını belirtecek şekilde başını sallarken hissettiği derin hayal kırıklığını gizlemeye çalışıyordu. Ela bunu anlamadı fakat diğerleri hemen fark ettiler. Seni özlediği için gelmemiş, ihtiyacı olduğu için gelmiş, diye fısıldadı Defne’nin içinden bir ses.

      Ela ise tamamen huzura kavuşmuş ifadesiyle Defne’ye bakarken kalacak bir yer bulmuş olmanın sevincini yaşıyordu.

      “Karnım çok acıktı, yiyecek bir şeyler var mı?” diye sordu.

      “Evde pek bir şey yok ama şimdi sipariş veririm. Güzel bir öğle yemeği yeriz.”

      Bu sırada konakta, rüzgârla birlikte içeri girip de süzülen, bir opera öğrencisinin her yeri inleten sesi işitildi.

      “La la la la lala lala laaaa! La la la la lala lala laaaa!”

      Ardından, çöp konteynerinin çevresindeki kediler miyavladılar.

      Kirli saçlı kadının yüreğini anlamlandıramadığı türden bir sıkıntı kapladı. Kırmızı, 9 numara şişle ve kalın bir iplikle örülmüş eski şalına sarılarak oturma odasının içinde dolaşmaya başladı.

      Kocası okuduğu gazeteden başını kaldırdı ve gözlüklerinin üzerinden ona dik dik baktı.

      “E otur artık bir yere, ne dolaşıp duruyorsun, başım döndü.”

      Kadın derin bir of çekerek balkona geçti ve sandalyesine oturarak bir sigara yaktı.

      Rüzgâr kirli saçlarını havalandırmış ve sanki kulağına, hatta kulağından kalbine, ne olduğunu bilmediği ama öğrenen herkesin tedirgin olacağı bir mesaj iletilmişti.

      Dönüp konağa baktı ve nedensiz bir öfkeyle, “Tek başına nasıl