ve samimi bir sevgiyle kollarını açmıştı ki Ela’nın yüreği vicdan azabı ve pişmanlıkla sızladı. Üniversiteye gittikleri yıllarda da hep böyleydi. Defne ne zaman kendisini sinirlendirecek davranışlarda bulunsa onu dinleyip anlamadan yargılar, ona karşı agresif bir tutum sergiler, sonra gerçeği öğrenince ya da Defne’yi görünce, tüm bunların boşuna olduğunu anlayarak vicdan azabıyla kıvranırdı. Aralarındaki iyi kalplinin Defne olduğunu düşünürdü.
Defne, Ela’nın davranışlarını sorgulamaz, onun kararlarını sevgiyle benimserdi. Okul yıllarından bu yana Ela’nın maddi koşulları hep kötü olmuştu. Ailesinden gelen az miktardaki para, okul ihtiyaçlarını karşılaması ve kalacak güzel bir yer bulması için hiçbir zaman yeterli olmamıştı. Bu durumda görünmez meleği hep Defne olmuştu. Okul yılları boyunca Defne elini Ela’nın üzerinden hiç çekmemiş, tüm ihtiyaçlarını karşılamış, ona konağın en güzel odasını vermişti. Bunu sevgiyle yapmış, asla karşılık beklememiş ve verdiklerini geri almayı hiçbir zaman düşünmemiş, yaptığı iyilikleri büyük bir sır gibi saklamış, hiçbir zaman, hiçbir yerde sözünü etmemişti. Ela sık sık, “Bu seferki borcum olsun Defne. Bir iş bulur bulmaz bunu sana geri ödeyeceğim,” demişse de Defne bunları duymazdan gelmişti. Mezun olduktan sonra Ela önce ailesinin yanına dönmüş, ardından ailesine maddi destek verebilmek için iş bulabildiği farklı şehirlerde yaşamış, oradan oraya savrulmuştu. Bu arada Defne’yle görüşebilme fırsatı bulamamış, fakat onu her zaman çok özlemişti.
Şimdiyse yıllar sonra Defne’yi böyle aklı karışmış bir halde bulmuştu ve bu durumun kızcağızın yaşadığı manevi zorluklardan kaynaklandığından hiç kuşkusu yoktu.
Başını çevirdiğinde Defne’yle kucaklaşmasını garip bir ifadeyle izleyen Alp’le göz göze geldi. Hayır, Alp’in istediği olmayacak ve arkadaşımı yalnız bırakmayacağım. Bana ihtiyacı olduğu sürece onun yanında olacağım, diye düşündü. Sonra tekrar Defne’ye döndü.
“Tabii ki geldim Defneciğim. Seni hiç yalnız bırakır mıyım? Sen benim sadece arkadaşım değil gençliğimin hatırası biricik kız kardeşimsin.”
Ela biraz geri çekilerek Defne’nin gözlerinin içine baktı.
“Arada sırada sana karşı agresif davranışlarım oluyor. Lütfen sen benim kusuruma bakma. Biliyorsun ki çok zor günler geçirdim, bin bir umutla girdiğim o uluslararası turizm firmasındaki işim de tam bir fiyasko çıktı. Maaşlarımızı bile ödemediler ve harcadığımız yol paraları, gezi paraları cebimizden gitti. Kalacak yerim bile yoktu ve yine sana sığındım, her zamanki gibi. Ailem desen bin türlü problemleri var ve onlara destek olmam gerekiyor. Bütün bunlar bana zaman zaman ağır geliyor. Neyse ki şimdi iyi bir iş buldum ve artık Alp de var. Sen, yeni işim ve Alp, hep birlikte güvende ve mutlu olacağız.”
“Para için üzülme Ela, yeni işinde başarılı olacağından da eminim. Sen hem çok yeteneklisin hem de çok donanımlısın, her işveren seninle çalışmak ister. Önemli olan bunlar, paranın hiç önemi yok biliyorsun.”
“Biliyorsun” kelimesinin altında yatan anlamın, “Yeterince paramız var, dert etme,” demek olduğunu biliyordu Ela.
Bu diyalogları gözlerini kısmış bir halde izleyen Alp, ne düşüneceğini şaşırmış durumdaydı. Haksızlık yapmak ve ortamdaki kötü kalpli olmak istemiyordu. Son derece hastalıklı ve kafası karışmış bir tablo çizen Defne’nin nasıl olup da birdenbire pozitif bir karaktere dönüşebildiğini, böylesine ciddi konuşmalarla bu geçişi böylesine mükemmel yapabildiğini anlayamıyordu.
Defne’nin sakinliği tuhaf bir şekilde sinirlerini bozuyordu Alp’in. İşte bir kez daha etkilemeyi başarmıştı Ela’yı ve Alp artık, “Defne mi yoksa ben mi?” deme noktasına geldiğini hissediyordu. Kimi zaman böyle düşündüğü için utanç duyuyor, kendisini iki iyi eski arkadaşının birbirine olan sevgisini kıskanan şeytani bir varlık gibi görüyordu. Kendi kendiyle konuşuyor, alıp veriyor, kendi çıkarımlarını, kendi iç sesiyle çürütüyordu. Yine de her gün Defne’den kaynaklanan yeni bir sorunun gündeme gelmesine tahammülü kalmamıştı. Sonuçta sevgilisinin bir arkadaşının yaşamlarının merkezinde olması Alp için sıkıntı verici bir durumdu.
Ela, Alp’in delici bakışlarını görmezden gelerek sordu.
“Eee, nereden geliyorsun böyle pürneşe? Hımmm… Dur dur… Bir pehhhh yap bakayım içki mi içtin sen? Sanki nefesin şarap kokuyor.”
Defne kıkırdadı.
“Pehhhhhh!” diye üfledi.
Ardından cevap verdi.
“Yok yok, şarap falan içmedim. Hiçbir yere gitmedim buralardaydım. Çöp konteynerinin oradaki kedilere mama koyup geldim. İçlerinden biri doğum yaptı ve çok sevimli dört yavrusu oldu. Yavruları severken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım. En az yarım saattir onlarla oynuyordum.”
Ela gözlerini fincan kadar açarak, “İyi yapmışsın,” dedi. “Gerçekten de bu havada sokaktaki hayvanların yardıma çok ihtiyacı var. Özellikle de taze ve temiz suya. Ah, sahi senin yavru kedi ne oldu? Büyümüş olmalı geçen zaman içinde. Bu kadar tatlı bir kedi hiç görmemiştim. Gölge dışında…”
Bir anda tuhaf bir sıkıntı kapladı Defne’nin içini. Yine o görünmez el bu kez tam da kalbini yakaladı ve sola doğru olanca gücüyle bükmeye başladı sanki. Kekeleyerek ve hiç de kendinden emin olmayan bir sesle, “Bil… bilmiyorum,” dedi. “Uzun zamandır görmüyorum ben de. Buralardadır ya da evden kaçmıştır belki.”
Ela ve Alp, aynı anda aynı şeyi düşünerek bakışlarını birbirlerine kenetlediler o anda. Alp daha birkaç dakika önce kedinin koridordan geçerek hızla üst kata çıkan merdivenleri tırmandığını görmüştü, Ela gibi. Ne de olsa Ela’yı ve beni ara sıra görüyor ve gelişimiz onu ürkütmüş olmalı, diye düşünmüştü kedi için.
Alp, bu deli saçması muhabbete daha fazla katlanamayacaktı. Üzerlerinde dolaşan o görünmez el bu kez de kendisinin tükenmek üzere olan sabrını yakalamış ve sola doğru büküyor, düğümler atıyordu sanki. Bıkkın bir ses tonuyla, “Defne şaka yapmayı seviyor sanırım Ela,” dedi. “Kedi epey büyümüş ve az önce de hızla koridordan geçerek merdivenleri tırmandı.”
Defne’nin gözleri iri iri açıldı.
“Nasıl, merdivenleri mi tırmandı?”
“Evet,” dedi Alp. “Oldukça da iyi bakmışsın. Bu kadar kısa sürede böylesine palazlanması doğrusu müthiş. Demek ki sorumluluklarını gerçekten yerine getirebilen, çok sağlıklı bir kadınsın sen.”
Alp bu son kelimeleri söylerken vurgulamış, “artık sana ihtiyacı yok” dercesine, gözlerini devirerek Ela’nın gözlerinin içine bakmıştı.
Ela, Defne’yi hayatından çıkarması için Alp’in kendisine giderek daha fazla baskı yaptığını iliklerine kadar hissediyor ve bundan çok rahatsız oluyordu.
“Gidip şu kediciği yakalayıp geleyim de biraz mıncıklayayım. Hem bir adı da yok, ona ad buluruz. Hemen geliyorum,” diyerek yerinden fırladı.
Defne atılıp onun elini tuttu ve durdurdu.
“Gitme!” dedi yalvarırcasına. “Yemek kokularını duyunca kendisi gelir belki.”
Ela yeni bir soruna kapı açmak istemediği için sakin bir şekilde Defne’nin istediğini yaptı. Mutfak tezgâhındaki kesme tahtası üzerinde sebze ayıklama işine devam etti.
Defne devam etti.
“Ne güzel şeyler almışsınız böyle, ağzım sulandı, öyle açım