James Arthur Anderson

Muhteşem Ressam


Скачать книгу

İsa’nın Vaftizi tablosunu gören başrahibiniz bu tabloyu sipariş etti. Tabloyu çizmeye başladığım andan itibaren saygıdeğer pederleriniz, İsa şöyle durmalı, Vaftizci böyle durmalı, güvercin bu şekilde inmeli diye müdahale etmeye başladılar. Başrahibiniz geleneğe olan sadakatin karşısında anatomiye veya doğaya sadık kalmayı umursamıyordu. Yaptığım düzenlemeler yeni icat sayılıyor, her yeniliğin sapkınlığa doğru bir adım olduğu söyleniyordu. Nihayetinde tüm istek ve hevesim söndü ve tabloyu bir kenara kaldırdım.”

      “Başrahip tablonun gösterdiğiniz bu son haline hiç itiraz etmedi mi peki?” diye sordu rahip.

      “Hayır!” diye cevap verdi Verrocchio.

      “Figürlerin arkasındaki manzaraya hiçbir itirazda bulunmadı mı?”

      “Hayır peder!” diye cevap verdi Verrocchio. “Manzarayı epeyce beğendi.”

      “Öyleyse,” dedi rahip nazikçe gülümseyerek “yalnızca çoktan başladığınız şu melekleri bitirmeniz gerekiyor, sonra tabloyu manastıra gönderip ödemenizi alabilirsiniz. Çok basit!”

      Andrea ayağa kalktı ve bir dolaba giderek resim çantalarını karıştırmaya başladı. Elinde bir melek başı çalışmasıyla döndü ve çalışmayı tabloya dayadı.

      “Bunu nasıl buldunuz?” diye sordu.

      “Muazzam!” diye cevap verdi rahip.

      “Ne yazık!” diye haykırdı Andrea. “Başrahibiniz meleğin gözlerini kabul etmedi çünkü yere bakıyorlar. İşte o zaman resmi kenara kaldırdım!”

      Vallombrosalı rahip baktı, iç geçirdi ve duraksadı. Belki de misafirperverlik ifadesi olan şarabı kabul etseydi sanatçıyı yatıştırabilir ve başrahiple aralarındaki bu durumu çözmeye ikna edebilirdi fakat şarabı reddetmişti, su nahoş şekilde ılıktı ve rahibin zihninin terazisinde haşinlik ve dürüstlük tarafı ağır bastı.

      “Yanılmışım!” dedi. “Aşağı bakan gözler ya kendinin farkında oluş ya da tevazu göstergesidir. Bunlar ise günah işlemenin sonucunda olur. Bir meleğin gözleri Tanrı’nın sırlarını anlamaya çalışır halde yukarı doğru bakmalıdır!”

      “Eğer meleğin gözleri yalnızca yukarı bakıyor olsaydı, o zaman tüm tablo tam anlamıyla tatmin edici olur muydu?” diye sordu Andrea. Kısa ve kuru bir gülümseme düştü dudaklarına.

      “Tamamıyla!” diye cevap verdi rahip.

      “O zaman benim, rahip olmayan biri olarak, yukarı bakan gözler gibi küçük bir meseleye, çizdiğim yüzün güzelliğinden daha fazla dikkat etmem sizin için daha önemli, öyle mi?”

      “Kesinlikle!” diye cevap verdi rahip.

      “O halde,” dedi Andrea, “başrahibiniz tabloyu birkaç hafta içinde alabilir.” Gitmeye hazırlanan Vallombrosalı rahibe dönerek tekrar şarap teklif etti fakat adam teklifi geri çevirdi ve kısa sürede atölyeden ayrıldı.

      “Tista!” diye bağırdı Verrocchio, neredeyse rahip daha atölyeden çıkmamışken. “Buraya gel!”

      Kalfa iç atölyeye girince ustası ona sordu. “Söyle bana Tista, bir topun yüzeyine veya bir portakalın yüzeyine bir tırnak kadar kalınlık eklersen, her iki yüzey genişliğine de yalnızca üç tırnak kalınlığı eklemiş olursun, öyle değil mi?”

      Tista cevap verdi, “Öyle usta!”

      Usta tekrar sordu, “Peki ustanın tablosuna veya öğrencinin tablosuna bir çift yukarı bakan göz eklersen her iki durumda da tabloya bir çift yukarı bakan göz eklemiş olmaz mısın?”

      Tista öyle olacağını düşündüğünü söyledi.

      “O zaman,” dedi Verrocchio, “San Salvi Manastırı için şu İsa’nın Vaftizi tablosunu bitir!”

      Genç adam kızardı çünkü bu şimdiye kadar ona emanet edilen en önemli işti.

      “Çalışmalarımdan yapabildiklerini kullanmakta özgürsün,” dedi Verrocchio, “fakat iki meleğin de yukarı baktığından emin ol!”

      Böylece Andrea Verrocchio gülerek Santa Maria del Fiore’nin kubbesi için yapılan topu denetlemek üzere dışarıdaki çalışma alanına gitti.

      İkinci Bölüm

      Bir Sanatçının Umutları

      Heykeltıraş, mimar, sarraf, dökümcü, çan dökümcüsü, silahtar, saatçi, balmumu ve çömlek modelleyici, sancak tasarımcısı ve ressam olan Andrea Verrocchio, Ser Piero da Vinci’ye baktı ve kafasını iki yana salladı.

      “Floransa’mız, oğulları Apelles8 gibi resim yapan babalarla dolmuş sanki!” dedi. “Bil ki Ser Piero, ressamlar Napolili bir atın üzerine üşüşen pireler kadar çoktur ve bir ressam geçimini sağlarken on ressam aç kalır. Zeki genç Sandro Botticelli’yi ele alalım mesela…”

      “Pallaiuoili için çalışandan mı söz ediyorsun?”

      “Ta kendisi. Signoria9 için Metanet’i resmeden. Kendi atölyesini açmak için Pallaiuoili’nin yanından ayrılıyor ve sana şimdiden söyleyebilirim ki artık cebine yalnız bir florin10 girmesi bile yıllar alacaktır.”

      “Bu söylediğin yalnızca bir varsayım,” diye cevap verdi avukat. “Öte yandan Sandro gerçekten de başarılı olabilir.”

      “Saçmalık!” diye biraz kızgınca çıkıştı sanatçı. “Sana söylüyorum, bu zanaat hiç para getirmiyor, zanaatkâr ise bütünüyle tablo sipariş edenlerin kaprislerine bağlı halde!”

      “Ben nüfuzu olan biriyim,” diye cevap verdi Ser Piero kuru bir sesle. “Santa Annunziata Manastırı, Signoria, hatta Casa Medici!”

      “Ben de nüfuzu olan biriyim,” diye sertçe karşılık verdi Verrocchio. “Buna rağmen bir çift ayakkabı almakta bile güçlük çekiyorum!”

      “Bu çapta büyük olan işinle,” diye konuştu Ser Piero öğüt verir bir tavırla, “cebine gelen parayı durmaksızın harcamasaydın şimdiye dek mutlaka refaha kavuşmuş olurdun!”

      Verrocchio, kendisini dedikoduların odağına taşıyan talihsiz kişisel meseleye karşı omuz silkmekle yetindi ve saldırıya karşılık verdi. “Eğer Leonardo’nu benim atölyeme getirme konusunda ısrarcıysan,” dedi, “iki seçenekten biri olacaktır; ya bir kalfa olarak kalacak ve ayda en fazla iki florini ve gece yatacak bir yeri olacak ya da kendi başına yola çıkmaya kalkışacak ve hiçbir şey kazanamayacak! Hatta hiçbir şeyden bile azını kazanacak!”

      “Hiçbir şeyden az mı?” diye sordu Ser Piero gülümseyerek. “Bu nasıl mümkün olabilir?”

      “Çok basit!” diye cevap verdi sanatçı. “Teslim ettiğinde elli florin ödeneceğine söz verilen bir tablo siparişi alacak. Tablonun çerçevesi ve altın kaplaması için otuz florin, çalışanlarının maaşları için on beş florin ödemesi gerekecek. Bütün bunlar kırk beş florin eder. Sonra, resim tam bitmek üzereyken siparişi veren kişi işçilikte veya kompozisyonda bir kusur bulacak ve bir metelik bile ödemeyi reddedecek. Fındık ayıklamak kadar basit!”

      “Fakat Pollaiuoli gibi adamlar yüklü miktarda para kazanıyor olmalı!” diye itiraz etti Ser Piero.

      “Pollaiuoli elbette kazanıyor!” diye haykırdı Andrea. “Antonio Pollaiuolo beş florin için San Michele’nin heykeline bronz bir kuyruk takar! Ben işini seven gerçek sanatçılardan söz ediyorum!” Bunun üzerine