ardından, Fra Flippo Lippi henüz iki haftadır ölü olduğundan dolayı kendi kendine kızdı. “Talihsiz evliliği ve güçsüz sağlığına rağmen Prato ve Spoleto’da oldukça güzel bir servet elde ettiği söyleniyor. Bundan çok daha büyük şehirler de var elbette.”
“Tanrım!” diye haykırdı avukat. “Roma var!”
“Hangi şehir resimlere aç ve ressamlardan yoksunsa orası bir fırsattır. Oldukça zengin bir şehir olan Milano da var. Ressamları bizimkilerle asla karşılaştırılamayacak olan Venedik de var.” Son söylediğinde Verrocchio elbette yalnızca Floransa bakış açısından gördükleri doğrultusunda konuşmuştu.
“Ayrıca,” diye heyecanla devam etti Ser Piero, “Macaristan, Fransa ve Almanya da var!” Böylece iki dost, Leonardo’nun sanatçı kariyerini, fırsatlarını ve hatta gerçekliği mümkün olmayan hayallerini tartışmaya daldı.
Şarap yıllanmış ve mayhoş, bardaklar ise küçük olduğundan Andrea nihayetinde bardakları tekrar doldurdu. “Piero,” dedi, “bana diyorlar ki, güzel bir kız, bir adama layık olduğu için değil, yalnızca iyilik olsun diye bir öpücük bahşedermiş.”
“Sana mı diyorlar?” dedi Piero şaşkınlıkla. “Erdemli Andrea’ya! Bilmeni isterim ki sevgili dostum, ister Mercatanti mahkemesi ister Venüs mahkemesi olsun, mahkemede dedikodu üzerinden sonuçlara varılmaz!”
“Ne ayıp!” diye karşılık verdi Andrea. “Kanıtı olmayan yargılar kabul edilmez ve böylesine onurlu bir adam olarak, bilmelisin ki teklif ettiğin gibi kanıtlar yasaktır!”
“Ne yazık!” diye iç geçirdi Ser Piero. “Yanıldım. Gerçekten de çok yanıldım. Bene! Bunu sana diyorlar ha…”
“Leonardo müzikte birtakım yetenekleri bulunan ve oldukça dikkat çekici bir tutumu olan hoş bir çocuk.”
“Ayıp!” diye haykırdı avukat. “Benim Leonardo’mun öpücüklerle ne ilgisi var? Söylüyorum sana, o da senin kadar büyük bir bekâr!”
“Biz ressamlar,” diye küstahça devam etti sanatçı, “çoğunlukla çok az bir eğitim ve öğretimi olan mütevazı kesimden geliriz. Bilginler ve şairler, özellikle de şairler, ellerimizle çalıştığımız için sanatçı sayılmadığımızı söyleyerek bize tepeden bakmaya alışmışlar. Eğer Leonardo biraz eğitim alır; müzik, atçılık ve diğer yeteneklerini beslerse diğer ressamlardan çok daha farklı bir konuma gelir.”
“Yüce Meryem,” diye mırıldandı Ser Piero. “Söylediğini anladım. Böyle şeyleri başardığında, eşdeğer yeteneğe sahip diğer ressamların kenara itildiği yerde Leonardo yeni siparişler alır!”
“Ayrıca,” diye karşılık verdi Verrocchio, “hem onur hem de mevki kazanır!”
Üçüncü Bölüm
Careggi’nin Putto’su 11
Careggi’ye giden yoldaki Palla d’Oro’nun12 sahibi, konağına, Medici kalkanının üzerindeki kürelerin adını verdiğini iddia ediyordu fakat öyleyse tabelasında neden yalnızca bir küre vardı ve bu küre neden altındandı, işte bunu bilemeyeceğiz. Her durumda bu konak, Medici’nin çok sevdiği bir buluşma noktasıydı ve bu yüzden genç Lorenzo, birlikte Carreggi yazlığına gitmek için Floransa’nın çeşitli yerlerinden gelen arkadaşlarıyla burada buluşmak üzereydi.
Altın Küre konağının camının önünde Verrocchio oturuyordu. En güzel montunu giymiş, tıraş olarak yüzüne mucizevi bir görünüm katmıştı ve elinde rulo halinde bir resim tutuyordu. Gözlerindeki neşeli pırıltı olmasa Messer Andrea’nın zengin bir kilise rahibi olduğu zannedilebilirdi. Tabii bu yalnızca, Andrea’nın sıkıca kapalı tuttuğu dudaklarını aralayıp kilise ve din meselelerine dair düşüncelerini ortaya dökmeye başlamasına kadar sürerdi. Dışarıda, Andrea’nın yeni çırağı Leonardo da Vinci atların yanında bekliyordu.
Andrea Verrocchio – Lorenzo di Credi
Uffizi, Floransa
Bu sırada, kolaylık ve yetenekle yönettiği bir Trakya atını süren uzun, esmer bir genç, Palla d’Oro’ya doğru çıktı. Atını, orada bekleyen bir uşağın sorumluluğunda bırakarak konağa girdi. Bu adamı atını sürerken gören birisi, onu bir Yunan heykeline ve hatta yüce Pollux’a13 benzetebilirdi. Öte yandan, atından indiğinde bu adamın aslında fazlaca iri ve biraz hantal olduğu görülür ve etrafına gözleri bozukmuş gibi tuhaf bir şekilde baktığı fark edilirdi.
Genç Lorenzo de’ Medici, Louvre
Adam konağa girdi ve Verrocchio’nun oturduğu odaya yöneldi.
“Ah, Andrea,” dedi. Ressam, adamı karşılamak için ayağa kalkmıştı. “Seni beklettim mi?” Adamın sesi sert ve pürüzlü olsa da konuştuğunda çevresindekileri kendisine çeken bir cazibesi vardı ve bir süre sonra, çirkin dış görünüşü yüzünden saklı kalan tatlı karakteri ortaya çıkarak tüm o sert ve ahenksiz görünümünü eritip yok ediyordu.
“Gelmemin üzerinden uzun süre geçmedi azizim,” diye cevap verdi sanatçı. “Üstelik ben anlaştığımız vakitten biraz daha önce gelmiş olabilirim.”
“Ya sen erkencisin ya da ben geciktim,” diye yanıtladı Lorenzo de’ Medici. “Böylesine meşgul bir adamı beklettiğim için üzülüyorum!”
“Bir Medici beni yalnızca beş dakika bekletip üzerine bir de özür diliyor!” diye hafifçe güldü Verrocchio. “Öte yanda ise bir rahip beni beş yıl boyunca bekletip sonra da yaptığım işte kusurlar buluyor!” Böylece Andrea, Vallombrosa rahibi, tablo ve meleklerin aşağı bakan gözleriyle ilgili hikâyesini anlatmaya koyuldu. Ressam ona başından geçenleri anlatırken Lorenzo, Andrea’nın elinde taşıdığı çizimi alarak incelemeye başladı.
Bu çizim sayfasında ellerinde çeşitli objeler tutan birçok bebek eskizi vardı. Tüm çizimler ustanın mührü sayılan neşeli bir canlılık ve gerçek çocukluk izlerini taşıyordu.
Ressam, birkaç dakika boyunca hikâyesini anlatmaya devam etti. Ardından, hikâyenin bitmesiyle Lorenzo, parmağını bir yunusa tutunmuş olan aşk meleği figürünün üzerine koyarak Verrocchio’ya baktı ve neşeyle güldü. Gerçekten de gülen gözleri ve uçup gider korkusuyla insanı hareket etmeye korkutacak kadar narince çizilmiş biçimli kanatlarıyla bu putto figürü tam bir neşe ve kahkaha kaynağıydı.
“Onu seçmene çok sevindim, azizim,” dedi Verrocchio tatmin olmuş bir halde. “Bu figür benim favorim! Bebeğimin Bayan Clarice’i memnun edeceğini düşünüyor musun?”
“Memnun etmek mi?” diye tekrarladı Lorenzo, nefis putto’ya bakarak. “Eşim Clarice’i gece gündüz bebeğin kendi bebeği olması için dua ettirecek! Peki ya ne zamana hazır olur?”
“Bebeğim mi?” diye yanıtladı Verrocchio. “Yaklaşık dokuz ayda diyelim.”
“Tanrım!” dedi Lorenzo gülerek. “Sanki bu bebeğin annesiymiş gibi konuşuyorsun.”
“Öyleyim zaten azizim, öyleyim! Sonuçta onu birçok zorlukla dünyaya getireceğim. Dahası, çok iyi, güçlü ve kuvvetli bir çocuk olacağını da garanti ederim, asla zayıf ve çelimsiz olmayacak!”
“Yüce Tanrım! Tam bir mucizesin! İlk önce tamamen detaylandırılmış bir Davut heykeli yaptın, şimdi