Lambert Timothy James

Cehennem O'Dur


Скачать книгу

dokunaklı manzarasını görmemek için. Ve eğer onları bu durumda görmek yeterli değilse, şehir halkı tarafından koyulan yoksullara karşı sıfır tolerans politikası (ben böyle diyorum) bu talihsizlerin sürekli olarak polis tarafından rahatsız edilmesini sağlıyor. Tutuklandıklarında, St. Petersburg’dan uzağa gitmeleri « önerilmeden » serbest bırakılmıyorlar. En çok Tampa’ya gidiyorlar. Ve bu şeytani ve faydacı önlemler sayesinde şehir, turistler için kırsal imajını koruyabiliyor.

      Â« Kırsal imaj » sözlerini duyduğumda her zaman Birmanya’yı (pardon Myanmar Birliği Cumhuriyeti’ni) düşünüyorum. Uzun süre bu ülkenin, 2006 yılında internete sızdığında izlediğim, General Than Shwe’nin kızının düğün videosuna benzediğine inandım. Her yerde elmaslar ve şampanya. Evlenenler, içinde evler ve lüks arabaların da olduğu milyon dolarlar değerinde hediyeler almıştı. Şişesi birkaç asgari ücretli maaşına denk şampanyayı davetlilerin kadehlerine doldurup çiçeği burnunda eşine devasa düğün pastasını kesmekte yardım ettiğini gördüğümüz damadı çok kıskanmıştım. Aung San Su Kyi 2011 yılında serbest bırakıldığında videoyu izledim ve bazı araştırmalar yaptım. Gülümseyen ve Oscar içinmiş gibi giyinen davetliler, ülkeyi demir yumrukla yöneten zalim ve kanlı bir diktatörlüğün üyeleriydi. Bu kutlama, fakirlik ve askeri baskının giderek arttığı bir ülkede yapılmıştı. O zamandan beri, cunta imajını düzeltmek için çaba harcamış ve o düğünde bulunan yırtıcı hayvanlar daha ölçülü giyinmek için uğraşmıştı. Ama hala aynıydılar. Yakın zamanda Birmanya askeri gücü üzerindeki kontrollerini bırakacaklarını düşünmüyorum, çünkü ülke ve doğal kaynakları bu şekilde kontrol ediliyor. Bununla beraber, büyüleyici saldırı etkili oluyora benziyor. Yangon Uluslararası Havaalanına, büyük uluslararası finans adamları ve onların uşak orduları için kırmızı halılar serilmiş. Babil tarzı şenlikler hiç şüphesiz devam edecek, kimse görmeden.

      Bu beni, bu defa gizli bir şekilde gerçekleşmeyen Amerika Birleşik Devletleri'nin en ünlü ve heyecan verici partisinden bahsetmeye götürüyor. 2003 yılında, festival enerjisi ve övgüleriyle dolu gençlerin resimleriyle bolca desteklenmiş New Orleans'daki Büyük Perhiz'i tanıtan Bayou gastronomisi konusunda bir broşür okuduğumda, Amerikalıların Karayipli ve Afrikalı göçmenler konusunda söylemekten hoşlandığı şekliyle "gemiden indim". Oraya, bir partide bulunmak fikrinden benim kadar heyecan duyan iki arkadaşımla beraber gitmiştim. Arabayı sürebileceğimiz kadar hızlı sürerek ve sürekli bir hafif sarhoşluk halinde herhangi bir kaza veya tutuklanmadan mucizevî şekilde kurtulduk. Bourbon Caddesi’ndeki ikram ve misafirperverlik inanılmazdı. Ve şunu söyleyebileceğime inanıyorum ki çok az eğlence düşkünü ünlü Büyük Perhiz dönemlerinde bizimki kadar başarı elde etmiştir. Otelden, düzgün şekilli bir göğüs şocu karşılığında değiş tokuş ettiğimiz birkaç yüz inciyle ayrılıyorduk ve ellerimiz sistemli biçimde yine boştu…He he !

      Dönüş yolunda aklımız hala yıldızlardaydı, Hale Boggs Köprüsüne çıkışı kaçırdık. Eğer New Orleans’ı ziyaret ederseniz bilin ki bu köprü şehirden tek çıkış yolu. Otel kapıcısının bize neden French Quarter’ın etrafındaki turistik bölgeden asla ayrılmamamızı tavsiye ettiğini anlayarak paniklemeye başlamıştık. Yolculuğumuz boyunca ilk defa turistlerin genellikle görmediği « gerçek » New Orleans’ı keşfediyorduk. Ciddiyetimiz hızla yeniden kazandık. Eğer bir polis aracı bizi almış olsaydı bize Bourbon Caddesi'ne kadar eşlik etmesi gerekecekti. Bu ormanın ortasında duramazdık.

      Grubumuz gerçekten de istenmiyordu. Size bir fikir vermek adına, gençken Cosby Show ve siyahî aile modelini ve Eddy Murphy’nin Amerika Birleşik Devletleri’ni keşfeden Afrikalı bir prensi oynadığı Coming To America filmini izliyorduk ve bize tamamen gerçeküstü geliyordu. Biz, « Afrikalılar da » kapitalizmin yeterince iyi şekilde yürüdüğü daha ziyade rahat ailelerden geliyordu. Florida’nın başkenti ve bir öğrenci şehri olan Tallahassee’de birçok siyahi arkadaşımız vardı ama New Orleans’ın fakir mahallelerindeki bu zenciler hayatımızla ilgili korku duymamıza neden olmuştu! Bu turistik şehrin kendi cehennemini saklayıp saklamadığı konusunda kuşku duymalıydık. O zamanlar sık sık yerel rap grubu Hot Boyz’u dinliyorduk. Aşırı gerilimli ve saldırgan sözleri Bisounours’da yazılmış olamazdı, şiddet ve ümitsizlik dolu bir çevrede yazılmalıydı. Ve eğer müzikleri yeterli değilse, klipleri içinde bulundukları evreni açık biçimde gösteriyordu: terkedilmiş binaların önünde çömelerek günlerini geçiren « pis ve kötü » fakirler.

      Malesef birçok kişi New Orleans'ın birçok mahallesinin seyahat ettiğim bazı üçüncü dünya ülkelerinden çok daha fakir ve ihmal edilmiş durumda olmasının nedeninin Katrina kasırgası olmadığını görmezden geliyor veya öyleymiş gibi yapıyor. Buralar çok önceden de böyleydi. Ben ve arkadaşlarımın gerçekliğini gördüğü gibi, şehrin birçok yeri stratejik olarak festival öğrencileri ve turistlerin görüş alanının dışında tutuluyordu. Katrina yalnızca New Orleans'ın küçük, kirli sırrını gün yüzüne çıkardı ve tüm ülke gerçeği keşfeder gibi göründü. Sizce lağım taştığında ne oldu ? Ve şimdi, son belediye başkanı Ray Nagin'in (kara para aklama ve her türlü yolsuzluk suçundan on yıl hapis cezası alan) deyişiyle "çikolata şehri" kendisini yeniden inşa etmeye çalışıyor, nüfusunun sorunlu kısmının persona non grata ilan edilip bir daha asla geri gelerek imajına gölge düşürmemesi için gizlice dua ediyor.

      Eğer New Orleans Noel Baba'ya sunacağı listeye bu son dileği koymazsa, Ekvator Ginesi Başkanı'nın oğlu Theodoro Nguema Obiang, Fransa ve diğer medenileşmiş ülkelerin çoğunda gerçekten de persona non grata. Zenci prensin zenginliğiyle çileden çıkan Fransa 2012 yılında, bazı oyuncaklarını birkaç yıllığına geri almak için çeşitli aktivist grupları tarafından ona karşı yöneltilen emsal bir karardan faydalanmaya karar verdi. Birkaç Fransız dergisinde sergilenen söz konusu önemsiz şeyler bu büyük savurganlık konusundaki tüm beklentilerimin üzerindeydi: lüks arabalar (iki Bugatti Veyrons, bir Maybach ve bir Aston Martin, bir Ferrari Enzo, bir Ferrari 599 GTO, bir Rolls-Royce Phantom ve bir Maserati MC12) Chateau Petrus şişeleri (dünyanın en pahalı şaraplarından biri) ve 3.7 milyon dolar değerinde bir duvar saati.

      Amerikalılar, Fransızlardan daha iyisini yapmaya