Lambert Timothy James

Cehennem O'Dur


Скачать книгу

çıkaran fotoğrafları internette kolayca bulabiliriz. Başkent Malabo'daki birkaç zengin, yollarda metrekareye düzinelerce düşen çukurlardan kaçmaya çalışarak Mercedes Benz'leri ile gecekondular arasında zigzag çiziyordu. Başkanın akrabası olan, ülkedeki polisin başı resmi terzisinin Yves Saint Laurent olması ile övünüyor. Şehrin yeni lüks otelinin pencerelerinden tek kişi için bile dar olan barakalara yığılmış bütün aileleri görebiliriz.

      Ve ben Ekvator Ginesi'nde beş çocuktan birinin beş yaşına girmeden öldüğü ve bunların %50'sinden daha azının içilebilir suya erişimi olduğunu keşfederek daha fazla gerçeği meydana çıkarırken, Nelson Mandela'nın gökkuşağı milletinin merkezinde bulunan küçük bir ülke olan Swaziland'da bir polis komiserinin, Obiang'ın oğlunun Swaziland'daki villasındaki bir parti esnasında çalınan iki milyar dolarla dolu valizin çalınması hikayesi için hizmet ettiği sapkın ve açgözlü bir zorba adına özür dilediğini keşfedince kanım dondu. Peki bu olayda şüpheliden öte durumda olan küçük Teodoro’nun, Ekvator Gine’sinin imajını kirlettiği için cezası ne oldu? Afrika’nın en eski diktatörlerinden birisinin oğlu olmak belli ki birçok avantaj getiriyor: babası onu tüm uluslararası davalardan koruyacak olan ülkenin ikinci başkan yardımcılığına getirdi.

      Â«Yoksullara yardım etmemizden yanayım, ama bunun yoluna gelince, herkesten daha farklı bir fikrim var. Bence yoksullara yardım etmenin en iyi yolu durumlarını rahatlatmak değil onları oradan çıkarmayı denemektir. »

      Benjamin Franklin

      Nuh iyi bir adamdı, ama çocukken cehennemimden kaçma denemelerimi mahvetmişti. Bir arkadaşın bahçemizde geçirdiği korkunç kazadan sonra dışarı çıkıp Ramboculuk oynamaya korkuyordum. Nuh’un bu konuyla ilgisi olduğuna inanıyordum ve kahramanlıklarını okumak düşüncemi onaylamaktan başka bir şey yapmıyordu. Nuh’un gemisiyle ilgili hikâyenin birçok değişik versiyonunu okudum, şöyle özetleyebiliriz: Tanrı insanlığı bir tufanla cezalandırmaya karar verdiğinde Nuh hayatını, ailesini ve dünyadaki hayvanların küçük bir kısmını kurtardı. Bir çocuk olarak bu aptalın akbabalar, sıçanlar, timsahlar, özellikle de yazlarımı kapalı geçirmeme neden olan, Adem ile Havva'nın intikam tanrıçası Nemesis’i: yılanları gemiye alması karşısında şok olmuştum.

      Tıpkı Nuh gibi Nelson Mandela da iyi bir adamdı. Bununla beraber, o da benim için değerli bir şeyi mahvetmişti. Uzun süre emekliliğimi en zengin ve kıtada en etkili ülke olan Güney Afrika’da, hayatta başarı elde etmiş olan diğer Afrikalı siyahlarla beraber geçirmeyi hayal etmiştim. Son yıllarda bu hayalime giderek gölge düşmesinin Mandela ile alakası varmış gibi geliyor ama gerçekten ne olduğunu bilmiyorum. Irkçılığa karşı verdiği mücadele yüzünden bir çalışma kampında 27 yıl geçirdiği gerçeğini nihayet bir kenara bırakıp başkan olarak yaptıklarını tarafsız bir gözle incelediğimde bu kristal berraklığında netleşti. Ben, bilinmeyen toprakların haritasını çıkarmaya çalışan ve "Madiba"nın ölümünden önce seslerini yeterince duyuramayan kadın ve erkeklerden oluşan küçük grubun bir parçasıyım. Güney Afrika'daki sosyo-ekonomik mutsuzlukların, onun "uzlaşma amaçlı pazarlıkları" yüzünden devam ettiğini şu anda söylemeye cesaret edebilir miyiz? Şu eski faşist F.W. de Klerk'ın -namı diğer bir tür tanrı- orta sınıf beyazlar ve büyük kuruluşların giderek artan protestolarının akabinde, 1990'larda ırkçılığı bitirmekten başka çaresi yokken, Mandela'nın pastanın en büyük kısmının kendisine, ANC'ye (Afrika Ulusal Kongresi) ve beyaz, zengin küçük bir azınlığa kalması için taraf tuttuğu konusunda hiçbir şüphem yok.

      Büyükannemin tekrarlayıp durduğu gibi, insanları eylemlerinin işlevine göre yargılıyoruz. Mandela'nın karakter gücünü teslim eden iki tartışılmaz gerçek var. "Madiba", ırkçı yargıçlar, dünyanın en büyük insan hakları suçlularından bazıları, Afrikalı adam kaçıran kişiler ile katiller ve bundan sonra ırkçı rejimi destekleyip gökkuşağı milletinin çıkarlarını koruyanlarla –madencilik ve finans kuruluşları- bir anlaşmaya vararak ırkçı rejimin aydınlarını tatmin etmeye çabaladı. Peki, Avustralyalı gazeteci John Pilger ile yaptığı röportaj esnasında Endonezya'daki otuz yıllık diktatöre en derin ilgisizliği gösterip 1997 yılında Jakarta kasabı General Suharto'ya Güney Afrika'nın en yüksek onur ödülü olan Ä°yi Umut'u vermesini temize çıkaran bir adama ne diyeceğiz?

      ANC ve müttefiklerinin ırkçılığın bitmesinden beri bütün başkanlık seçimlerin, kazandığı ve buna rağmen ekonomik ırkçılığa fiilen dokunulmadığı gerçeğini kabul edemiyordum. Güney Afrikalı siyahlar görece terimlerle mutlak bir halde korkunç şekilde fakir kaldı. Benim gözümde, ANC, Dimbaza ve Alexandria gibi gecekondu mahallelerine sığmaya çalışan siyahların güvenini suistimal etmişti ve bu aşırı şiddet dolu şehirler halkın öfkesinin ağırlığını taşımaya başlamıştı. ANC'nin beyazlara karşı çok nazik olduğu konusunda ise bolca kanıt vardı. ANC'den birkaç siyahın, (parti üyelerinin ceplerindeki metelikleri toplamak için)çok zarif kapalı toplantılarının kalbine alınması karşılığında, Güney Afrika'nın beyazları devasa duvarlarla korunmuş halde, ırkçı rejim döneminde siyahlardan insanlık dışı sömürülerle elde ettikleri zenginliğin tadını çıkarma olanağına sahip oldu. Diğer bir deyişle, ırkçı rejim son bulduğunda sponsorları birkaç siyahı mal ve ödeneklerin yeniden dağıtımı balosuna döndürmenin yeterli olacağını anladı. Açgözlülüğün de yardımıyla siyahlar ve Hindistanlılar organize olmayı ve gettoların kalbinde direnmeyi beceremediler.

      Bir gün kendime, Mandela ve takımının Güney Afrikalı siyahları yoksulluktan nasıl çekip çıkarmayı hesapladığını sordum. Şüphesiz ANC’nin bu sonuca ulaşmak için, liberal parti tüzüğünde özetinin açıklandığı gibi büyük bir planı vardı:

      Â« Ülkemizin zenginliği, Güney Afrika’nın mirası, kendi halkına geri dönmeli. Toprak altındaki maden zenginliklerimiz, bankalar ve tekel endüstrisi halkına aktarılmalı. Diğer tüm ticaret ve endüstriler halkın refahını garanti etmek için kontrol edilmeli…».

      ANC tüzüğünün bu bölümü, örneğin Birleşik Ulus Hükümetini (kameralara karşısında, tabandan gelen