çıkaran fotoÄrafları internette kolayca bulabiliriz. BaÅkent Malabo'daki birkaç zengin, yollarda metrekareye düzinelerce düÅen çukurlardan kaçmaya çalıÅarak Mercedes Benz'leri ile gecekondular arasında zigzag çiziyordu. BaÅkanın akrabası olan, ülkedeki polisin baÅı resmi terzisinin Yves Saint Laurent olması ile övünüyor. Åehrin yeni lüks otelinin pencerelerinden tek kiÅi için bile dar olan barakalara yıÄılmıŠbütün aileleri görebiliriz.
Ve ben Ekvator Ginesi'nde beŠçocuktan birinin beÅ yaÅına girmeden öldüÄü ve bunların %50'sinden daha azının içilebilir suya eriÅimi olduÄunu keÅfederek daha fazla gerçeÄi meydana çıkarırken, Nelson Mandela'nın gökkuÅaÄı milletinin merkezinde bulunan küçük bir ülke olan Swaziland'da bir polis komiserinin, Obiang'ın oÄlunun Swaziland'daki villasındaki bir parti esnasında çalınan iki milyar dolarla dolu valizin çalınması hikayesi için hizmet ettiÄi sapkın ve açgözlü bir zorba adına özür dilediÄini keÅfedince kanım dondu. Peki bu olayda Åüpheliden öte durumda olan küçük Teodoroânun, Ekvator Gineâsinin imajını kirlettiÄi için cezası ne oldu? Afrikaânın en eski diktatörlerinden birisinin oÄlu olmak belli ki birçok avantaj getiriyor: babası onu tüm uluslararası davalardan koruyacak olan ülkenin ikinci baÅkan yardımcılıÄına getirdi.
«Yoksullara yardım etmemizden yanayım, ama bunun yoluna gelince, herkesten daha farklı bir fikrim var. Bence yoksullara yardım etmenin en iyi yolu durumlarını rahatlatmak deÄil onları oradan çıkarmayı denemektir. »
Benjamin Franklin
Nuh iyi bir adamdı, ama çocukken cehennemimden kaçma denemelerimi mahvetmiÅti. Bir arkadaÅın bahçemizde geçirdiÄi korkunç kazadan sonra dıÅarı çıkıp Ramboculuk oynamaya korkuyordum. Nuhâun bu konuyla ilgisi olduÄuna inanıyordum ve kahramanlıklarını okumak düÅüncemi onaylamaktan baÅka bir Åey yapmıyordu. Nuhâun gemisiyle ilgili hikâyenin birçok deÄiÅik versiyonunu okudum, Åöyle özetleyebiliriz: Tanrı insanlıÄı bir tufanla cezalandırmaya karar verdiÄinde Nuh hayatını, ailesini ve dünyadaki hayvanların küçük bir kısmını kurtardı. Bir çocuk olarak bu aptalın akbabalar, sıçanlar, timsahlar, özellikle de yazlarımı kapalı geçirmeme neden olan, Adem ile Havva'nın intikam tanrıçası Nemesisâi: yılanları gemiye alması karÅısında Åok olmuÅtum.
Tıpkı Nuh gibi Nelson Mandela da iyi bir adamdı. Bununla beraber, o da benim için deÄerli bir Åeyi mahvetmiÅti. Uzun süre emekliliÄimi en zengin ve kıtada en etkili ülke olan Güney Afrikaâda, hayatta baÅarı elde etmiÅ olan diÄer Afrikalı siyahlarla beraber geçirmeyi hayal etmiÅtim. Son yıllarda bu hayalime giderek gölge düÅmesinin Mandela ile alakası varmıŠgibi geliyor ama gerçekten ne olduÄunu bilmiyorum. IrkçılıÄa karÅı verdiÄi mücadele yüzünden bir çalıÅma kampında 27 yıl geçirdiÄi gerçeÄini nihayet bir kenara bırakıp baÅkan olarak yaptıklarını tarafsız bir gözle incelediÄimde bu kristal berraklıÄında netleÅti. Ben, bilinmeyen toprakların haritasını çıkarmaya çalıÅan ve "Madiba"nın ölümünden önce seslerini yeterince duyuramayan kadın ve erkeklerden oluÅan küçük grubun bir parçasıyım. Güney Afrika'daki sosyo-ekonomik mutsuzlukların, onun "uzlaÅma amaçlı pazarlıkları" yüzünden devam ettiÄini Åu anda söylemeye cesaret edebilir miyiz? Åu eski faÅist F.W. de Klerk'ın -namı diÄer bir tür tanrı- orta sınıf beyazlar ve büyük kuruluÅların giderek artan protestolarının akabinde, 1990'larda ırkçılıÄı bitirmekten baÅka çaresi yokken, Mandela'nın pastanın en büyük kısmının kendisine, ANC'ye (Afrika Ulusal Kongresi) ve beyaz, zengin küçük bir azınlıÄa kalması için taraf tuttuÄu konusunda hiçbir Åüphem yok.
Büyükannemin tekrarlayıp durduÄu gibi, insanları eylemlerinin iÅlevine göre yargılıyoruz. Mandela'nın karakter gücünü teslim eden iki tartıÅılmaz gerçek var. "Madiba", ırkçı yargıçlar, dünyanın en büyük insan hakları suçlularından bazıları, Afrikalı adam kaçıran kiÅiler ile katiller ve bundan sonra ırkçı rejimi destekleyip gökkuÅaÄı milletinin çıkarlarını koruyanlarla âmadencilik ve finans kuruluÅları- bir anlaÅmaya vararak ırkçı rejimin aydınlarını tatmin etmeye çabaladı. Peki, Avustralyalı gazeteci John Pilger ile yaptıÄı röportaj esnasında Endonezya'daki otuz yıllık diktatöre en derin ilgisizliÄi gösterip 1997 yılında Jakarta kasabı General Suharto'ya Güney Afrika'nın en yüksek onur ödülü olan Ä°yi Umut'u vermesini temize çıkaran bir adama ne diyeceÄiz?
ANC ve müttefiklerinin ırkçılıÄın bitmesinden beri bütün baÅkanlık seçimlerin, kazandıÄı ve buna raÄmen ekonomik ırkçılıÄa fiilen dokunulmadıÄı gerçeÄini kabul edemiyordum. Güney Afrikalı siyahlar görece terimlerle mutlak bir halde korkunç Åekilde fakir kaldı. Benim gözümde, ANC, Dimbaza ve Alexandria gibi gecekondu mahallelerine sıÄmaya çalıÅan siyahların güvenini suistimal etmiÅti ve bu aÅırı Åiddet dolu Åehirler halkın öfkesinin aÄırlıÄını taÅımaya baÅlamıÅtı. ANC'nin beyazlara karÅı çok nazik olduÄu konusunda ise bolca kanıt vardı. ANC'den birkaç siyahın, (parti üyelerinin ceplerindeki metelikleri toplamak için)çok zarif kapalı toplantılarının kalbine alınması karÅılıÄında, Güney Afrika'nın beyazları devasa duvarlarla korunmuÅ halde, ırkçı rejim döneminde siyahlardan insanlık dıÅı sömürülerle elde ettikleri zenginliÄin tadını çıkarma olanaÄına sahip oldu. DiÄer bir deyiÅle, ırkçı rejim son bulduÄunda sponsorları birkaç siyahı mal ve ödeneklerin yeniden daÄıtımı balosuna döndürmenin yeterli olacaÄını anladı. AçgözlülüÄün de yardımıyla siyahlar ve Hindistanlılar organize olmayı ve gettoların kalbinde direnmeyi beceremediler.
Bir gün kendime, Mandela ve takımının Güney Afrikalı siyahları yoksulluktan nasıl çekip çıkarmayı hesapladıÄını sordum. Åüphesiz ANCânin bu sonuca ulaÅmak için, liberal parti tüzüÄünde özetinin açıklandıÄı gibi büyük bir planı vardı:
« Ãlkemizin zenginliÄi, Güney Afrikaânın mirası, kendi halkına geri dönmeli. Toprak altındaki maden zenginliklerimiz, bankalar ve tekel endüstrisi halkına aktarılmalı. DiÄer tüm ticaret ve endüstriler halkın refahını garanti etmek için kontrol edilmeliâ¦Â».
ANC tüzüÄünün bu bölümü, örneÄin BirleÅik Ulus Hükümetini (kameralara karÅısında, tabandan gelen