Морган Райс

İstenen


Скачать книгу

açıkça görülüyordu. Onu nasıl suçlayabilirdi ki? Onun yerinde olsaydı o da cevap yazmazdı.

      Hepsi bu kadardı. Her şey bitmişti.

      Daha sonra, aniden telefon titreşti.

      Uzanıp telefonu eline aldı.

      Ama mesajı gönderenin Blake olmadığını görünce umutsuzluğa kapıldı. Bu Maria’ydı.

      Dersi böyle astığına inanamıyorum. Peki… Blake ile randevun nasıl geçti?

      Scarlet derin bir nefes aldı. Nasıl yanıt vereceği hakkında hiçbir fikri yoktu.

      Merak etme. Bir daha asmayacağım. Aramızdaki her şey bitti.

      Gerçekten mi? Aman tanrım. Neden? Vivian yüzünden mi?

      Hayır. Onun yüzünden değil. Sadece…

      Scarlet durdu, ne yazacağını bilemedi.

      …yürütemedik.

      Scarlet derin bir nefes aldı. Konuyu değiştirmeyi gerçekten çok istiyordu.

      Söyleyecek pek bir şey yok. Senden naber?

      Aman tanrım, bu yeni çocuğu düşünmeden edemiyorum. Sage. Onun hakkında yeni bir şeyler öğrendim.

      Scarlet çok yorulmuştu ve bu mesaj trafiğine devam etmeyi gerçekten istemiyordu. Yeni çocuk veya başka herhangi birisi hakkında başka dedikodu veya olumsuz şey duymak istemiyordu. Sadece dünyadan kaybolup gitmek istiyordu.

      Ama Maria onun en iyi arkadaşıydı, bundan dolayı onun gönlünü hoş tutmalıydı.

      Ne gibi?

      Bir kız kardeşi var ve de bir kuzeni. Ama bunlar bizim okula gelmiyorlar. O son sınıfta. Bir özel okuldan bizim okula gelmiş. Duyduğuma göre zenginmiş. Hem de süper zengin.

      Scarlet umursamadı. Buna son vermek istiyordu.

      Neyse ki bir şeyler yazmadan başka bir mesaj geldi – bu seferki Jasmin’dendi.

      Aman tanrım, Facebook duvarına neler oluyor?

      Scarlet bunu okuyunca şaşırdı.

      Ne demek istiyorsun?

      Cevap verene kadar dizüstü bilgisayarını aldı, açtı ve Facebook duvarına baktı.

      Kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Vivian duvarına bir şeyler yazmıştı:

      İyi bir denemeydi, ama Blake’i çalamadın. İşe yaramadı. Seni terk ettikten sonra aramıza geri döndü. Seni terk edeceğini biliyordum. Ama bu kadar erken olması sürpriz oldu.

      Scarlet derin derin soludu, kafası karmakarışık olmuştu. Bu paylaşıma birçok arkadaşı yorum yapmıştı ve bu mesajın birçok kişinin duvarında paylaşıldığını gördü. Ayrıca Vivian’ın bunu Twitter’da da paylaştığını ve mesajın Vivian’ın tüm arkadaşları tarafından retweet edildiğini gördü.

      Scarlet şaşkınlıktan donakaldı. Daha önce hiç bu kadar utanmamıştı. Mesajı duvarından sildi, Vivian’ı engelledi ve daha sonra sayfa ayarlarını duvarında sadece arkadaşlarının paylaşım yapabileceği şekilde değiştirdi. Ama bu buz dağının sadece görünen kısmıydı – görünüşe bakılırsa zaten olan olmuştu. Şimdi bütün okul onun başkalarının erkek arkadaşlarını çalmaya çalıştığını düşünüyordu. Ve terk edildiğini.

      Yüzü kıpkırmızı oldu. Çok kızgındı, içinden gidip Vivian’ı boğmak geliyordu. Ne yapacağını bilemiyordu.

      Dizüstü bilgisayarını çarparak kapadı ve odasından hızla çıktı. Nereye gideceğini ve ne yapacağını bilemeden merdivenleri koşarak indi. Tek bildiği biraz temiz havaya ihtiyacı olduğuydu.

      “Hadi Ruth”, dedi.

      Ruth’un tasmasının kayışını aldı ve Ruth heyecanla zıpladı, onu kapıya kadar takip etti ve verandanın merdivenlerinden aşağı indi.

      Scarlet ayaklarına bakarak merdivenleri indi ve ancak kaldırıma geldiğinde kafasını kaldırdı ve onu gördü, orada ayakta duruyordu.

      Donakaldı.

      Orada duruyordu ve sanki onu beklermiş gibi gözlerini ona dikmişti.

      Bu yeni çocuktu.

      Sage.

      ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

      Scarlet evlerine giden patikada durdu, bakakaldı. Gözlerine inanamıyordu. Orada, kaldırımda, sadece birkaç metre ötede, anlamlı gri gözleriyle ona bakan kişi yeni çocuktu. Sage.

      Burada, onun evinin önünde ne yapıyordu? Ne zamandır burada duruyordu? Onun evini mi gözetliyordu? Evlerine giden patikaya doğru mu geliyordu? Yoksa sadece oralardan mı geçiyordu?

      Ama oradan geçip nereye gidecekti ki? Scarlet şehir dışında sakin bir sokakta yaşıyordu ve buralarda çok az kişi dolaşırdı. Ama yine de, şehre oldukça yakın sayılırlardı ve Sage’in de buradan geçip bir yere gidiyor olması inandırıcıydı. Ama yine de pek ihtimal dâhilinde değildi.

      Sage’in orada durduğu, onun evini gözetlediği veya eve doğru geldiği düşüncesi Scarlet’i çıldırttı. Öte yandan, onu görünce heyecanlanmaktan kendini alamamıştı. Heyecanlanmak doğru sözcük değildi. Daha çok… büyülenmişti. Gözlerini onun üzerinden alamıyordu. Pürüzsüz cildi, güçlü çenesi, gururlu yanakları ve burnu, gri gözleri, uzun kirpikleri – daha önce uzaktan yakından ona benzer kimseyle tanışmamıştı. Çok soyluydu, çok gururluydu. Buralara ait değilmiş, sanki On Altıncı Yüzyıldaki bir saraydan çıkıp gelmiş gibiydi.

      Aynı zamanda ona baktığında midesinde sanki kelebeklerin uçuşmaya başladığını fark etmekten kendisini alamadı. Ve bu pek de yaşamak istediği bir duygu değildi. Sonuçta Maria, en iyi arkadaşı, bu yeni çocuğa kafayı taktığını açıkça belirtmişti. Scarlet’in bu çocuğu onun elinden alması ne kadar doğru olurdu! Maria onu asla affetmezdi. Ve o da kendisini affetmezdi. Bunun yanında, o Blake ile birlikteydi. Gerçekten de onunla birlikte miydi?

      Vivian’ın Blake’i terk etmesi ile ilgili mesajını hatırladı. Blake gerçekten bunu ona anlatmış mıydı? Yoksa bunu Vivian mı uydurmuştu? Hangisi doğru olursa olsun, Blake’in hayatından sonsuza kadar çıkmış olduğundan oldukça emindi.

      Ne dediğini bilmeden “Şey…merhaba,” dedi. Sonuçta tanışmamışlardı.

      “Seni korkutmak istememiştim,” diye cevap verdi.

      Sesini sevmişti. Yumuşak, kibar, ama aynı zamanda güçlüydü. Tatlı dilliydi, ama ses tonunda otoriter bir şeyler vardı. Bu sesi sonuna kadar dinleyebilirdi.

      “Ben Sage,” dedi ve elini uzattı.

      “Biliyorum,” dedi ve elini uzatarak onun elini tuttu.

      Tenine dokunmak heyecanlandırıcıydı. Çocuğun sıcacık elleriyle kendisinin buz gibi ellerini tutması vücuduna baştan aşağı bir heyecan dalgası dolaşmasına neden oldu.

      “Burası küçük bir kasaba,” diye ekleyerek sözlerini açıklamaya çalıştı, ama utandı. Bu çok aptalcaydı, adını bildiğini itiraf etmemeliydi. Bu onu çok umutsuz göstermişti.

      Ama bir dakika, diye düşündü. Neden böyle düşünüyordu ki? Sonuçta o Maria’nındı. Değil mi?

      “Elin çok soğuk,” dedi avucuna bakarken.

      Scarlet yarı bilinçli bir şekilde elini çekti.

      “Üzgünüm,” dedi omuzlarını silkerek.

      “Bana henüz adını söylemedin,” dedi.

      “Ah, üzgünüm, ben bildiğini sanıyordum,” dedi ve ekledi, “ünlü