Yei Theodora Ozaki

Japon masalları


Скачать книгу

Kintaro dedi ki:

      “Bir dakika bekleyin. Hepinize güzel bir köprü yapacağım hemen.”

      Ayı, geyik, maymun ve tavşan ne yapacağını görmek için ona baktılar.

      Kintaro, nehir kenarındaki ağaçlara doğru yürüdü. Sonunda suyun hemen kenarındaki çok büyük bir ağacın önünde durdu. Ağacın gövdesini kavrayıp bütün gücüyle çekti: bir, iki, üç! Üçüncüsünde Kintaro öyle büyük kuvvetle çekti ki, kök yerinden çıktı, ağaç tam nehrin üzerine düştü. Böylece mükemmel bir köprü oluştu.

      “İşte,” dedi Kintaro, “köprüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Güvenlidir, korkmayın. Beni takip edin,” dedi ve nehri ilk geçen kendisi oldu.

      Dört hayvan, Kintaro’nun ardından nehri geçti. Daha önce hiç bu kadar güçlü birini görmemişlerdi. Hepsi bağrıştı:

      “Ne kadar güçlü! Ne kadar da güçlü!”

      Bütün bunlar yaşanırken, nehrin kenarında suya bakan birisi, kayanın üzerinde dikilmiş onları gözlüyordu. Kintaro ve hayvan dostlarını şaşkınlık içinde izledi. Bu çocuğun koca ağacı kökünden söküp nehrin üzerine bir köprü olacak şekilde serdiğini görünce rüyada olmadığından emin olmak için gözlerini ovuşturdu.

      Oduncu -kıyafetine bakılırsa oduncuydu- gördüklerine şaştı kaldı, kendi kendine dedi ki:

      “Bu sıradan bir çocuk değil. Kimin oğlu acaba? Akşam olmadan öğreneceğim bunu.”

      Hemen bu tuhaf grubun arkasına takılıp nehri geçti. Kintaro bundan habersizdi, takip edildiği aklına bile gelmedi. Nehrin diğer tarafına ulaşınca Kintaro ile hayvanların yolu ayrıldı. Kintaro onu bekleyen annesine, hayvanlar ise ormandaki inlerine gittiler.

      Kintaro, çamların ortasında bir kibrit kutusu gibi kalan evine girer girmez annesini selamlayıp dedi ki:

      “Okkasan (anne), ben geldim!”

      “O, Kimbo!” dedi annesi gülümsedi oğlunun uzun bir günün ardından sağ salim eve döndüğüne sevinerek. “Bugün çok geciktin. Başına bir şey geldi diye çok korktum. Nerelerdeydin bakayım?”

      “Dört arkadaşımı yani ayı, geyik, maymun ve tavşanı tepelere getirdim. Kimin en güçlü olduğunu görmek için güreş müsabakası yaptırdım onlara. Oyun oynarken çok eğlendik. Yarın aynı yere yine gideceğiz, tekrar güreş yapacağız.”

      “Peki söyle bakalım, en güçlü kim?” diye sordu annesi, bilmiyormuş gibi yaparak.

      “Ah, anne,” dedi Kintaro, “en güçlü benim, bilmiyor musun? Güreşmeme gerek bile yoktu.”

      “Peki, senden sonra en güçlü kim?”

      “Benden sonra en güçlü olan ise ayı,” diye cevap verdi Kintaro.

      “Peki ya ayıdan sonra?” diye sordu annesi.

      “Ayıdan sonra hangisinin en güçlü olduğunu söylemek zor. Geyik, maymun ve tavşan aynı güçte gibi gözüküyorlar,” dedi Kintaro.

      Kintaro ve annesi, bir anda dışarıdan gelen bir sesle irkildi.

      “Beni dinle küçük çocuk! Bir daha güreşeceğiniz zaman, bu yaşlı adamı da yanınızda götürün. O da yarışa katılmak istiyor!”

      Bu, Kintaro’yu nehirden beri takip etmiş olan oduncuydu. Takunyalarını çıkarıp eve girdi. Yama-uba ve oğlu çok şaşırmıştı. Davetsiz misafire merakla baktılar. Daha önce onu hiç görmemişlerdi.

      “Kimsiniz siz?” diye bağırdılar.

      Oduncu güldü:

      “Kim olduğum şu an için önemli değil. Ama en güçlü kolların sahibi kim, görmek istiyorum. Ben mi, bu çocuk mu?”

      Ömrü boyunca ormanda yaşamış olan Kintaro, yaşlı adama yanıt verdi:

      “İsterseniz deneriz, ama kim kazanırsa kazansın öfkelenmeyeceksiniz.”

      Bunun üzerine Kintaro ve oduncu, sağ kollarını uzatıp birbirlerinin elini kavradı. Kintaro ve yaşlı adam, uzun süre bilek güreşine tutuştu. Her güreşçi, karşısındakinin kolunu bükmeye çalışıyordu; fakat yaşlı adam çok güçlüydü ve ikili eşit kuvvetteydi. Sonunda yaşlı adam, berabere kaldıklarını söyleyerek çekildi.

      “Hakikaten çok güçlü bir çocuksun. Sağ kolumun gücüne sahip olmakla övünebilecek adamların sayısı bir elin parmaklarını geçmez!” dedi oduncu. “Seni birkaç saat önce nehrin kenarında gördüm. Akıntıyı geçmek için o koca ağaçtan köprü yaptın. Gördüklerime inanamadım. Seni evine kadar takip ettim. Biraz önce tecrübe ettiğim üzere, kol gücün gördüklerimin gerçek olduğunu kanıtlıyor. Büyüdüğünde şüphesiz, Japonya’daki en kuvvetli adam olacaksın. Bu uzak dağlarda herkesten saklı yaşıyor olman çok yazık.”

      Sonra Kintaro’nun annesine döndü:

      “Ve sen, çocuğunu başkente götürmek aklına gelmedi mi hiç? Orada bir samuray gibi kılıç taşımayı öğrenebilir.”

      “Oğlumla bu kadar ilgilendiğiniz için çok teşekkürler,” dedi annesi, “fakat gördüğünüz gibi oğlum yabani ve eğitimsizdir. Korkarım, söylediklerinizi yapmak çok güç. Bebekken bile çok kuvvetliydi. O yüzden oğlumu ülkenin bu ıssız köşesine sakladım, zira yanına yaklaşan herkesin canını yakıyordu. Bir gün oğlumu iki kılıçlı bir samuray olarak görmeyi hep istemişimdir; ama başkentte bizi takdim edecek sözü dinlenir kimseyi tanımıyoruz. Korkarım ki umudum asla gerçekleşmeyecek.”

      “Bu konuda hiç endişelenmeyin. Size gerçeği söyleyeyim: Ben oduncu filan değilim! Japonya’nın en büyük generallerinden biriyim. Adım Sadamitsu’dur ve kudretli Lort Minamoto-no-Raiko’nun hizmetlisiyim. Ülkeyi dolaşıp ordusunda görev almak üzere yetiştirilecek güçlü çocukları bulmam için beni görevlendirdi. Bu görevi en iyi şekilde yerine getirmek için oduncu kılığına girdim. Şansım yaver gitti, hiç ummadığım anda oğlunuzla karşılaştım. Eğer oğlunuzun samuray olmasını gerçekten istiyorsanız, onu götürüp Lort Raiko’ya asker adayı olarak takdim edeceğim. Ne dersiniz?”

      Nazik general planını aşama aşama açıkladıkça, Kintaro’nun annesinin kalbi sevinçle doldu. Hayatı boyunca dilediği tek şeyin gerçekleşmesi için harika bir şanstı bu: Ölmeden önce oğlunu bir samuray olarak görebilecekti.

      Saygıyla başını öne eğen kadın cevap verdi:

      “Eğer bu söylediklerinizi yapacaksanız, oğlumu size emanet edeceğim.”

      Bütün bu zaman boyunca Kintaro, annesinin yanında konuşulanları dinlemişti. Annesi sözlerini bitirince haykırdı:

      “Ah, ne kadar mutluyum! Generalle gideceğim ve bir gün samuray olacağım!”

      Böylece Kintaro’nun kaderi yazılmış oldu. General, hemen Kintaro’yu yanına alıp başkente doğru yola çıkmaya karar verdi. Yama-uba, oğlundan ayrıldığı için çok üzülüyordu; hayattaki tek varlığı oğluydu. Ama Japonya’da söylendiği üzere “matemini güçlü yüzünün ardına sakladı” ve üzüntüsünü belli etmedi. Bu ayrılığın oğlunun iyiliği için olduğunu biliyordu ve tam yola çıkmak üzereyken cesaretini kırmamalıydı. Kintaro, annesini asla unutmayacağına söz verdi. İki kılıç kuşanmış bir samuray olunca ona bir ev yapıp yaşlılığında annesine bakacağını söyledi.

      Ona hizmet eden bütün hayvanlar; ayı, geyik, maymun ve tavşan gideceğini öğrenir öğrenmez Kintaro’nun yanına geldiler ve eskisi gibi ona hizmet edip edemeyeceklerini sordular. Temelli gittiğini öğrenince dağların yamacına kadar Kintaro’ya eşlik edip vedalaştılar.

      “Kimbo,”