oldu bu, hiç anlamıyorum! Sana ilaç getireyim de sırtın hemen iyileşsin.”
Tavşan mutlu bir şekilde giderken porsuğun cezasının daha yeni başladığını düşünüyordu. Porsuğun, yanıkları yüzünden ölmesini diledi; çünkü ona güvenmiş yaşlı ve çaresiz bir kadını öldürdüğü için her şeyi hak ediyordu. Evine gidip sos ve kırmızı biber karışımından bir merhem hazırladı.
Merhemi porsuğa götürdü. Sürmeden önce merhemin canını çok yakacağını ama sabretmesi gerektiğini çünkü bunun yanık yaralarına çok iyi gelen bir ilaç olduğunu söyledi. Porsuk teşekkür edip merhemi hemen sürmesi için yalvardı. Yaralı sırtına kırmızı biber sürüldüğü an porsuğun duyduğu acıyı tarif etmeye kelimeler yetersiz kalır. Olduğu yerde kıvranıp duruyor, acısından uluyordu. Onu izleyen tavşan, çiftçinin karısının intikamı alınıyor diye düşündü.
Porsuk, bir ay kadar yatakta kaldı ama sonunda kırmızı bibere rağmen yanıkları düzeldi, iyileşti. Tavşan, porsuğun iyileştiğini görünce bu hayvanı öldürecek başka bir plan hazırlamaya girişti. Bir gün porsuğu ziyaret edip iyileşmesini kutladı.
Sohbetleri esnasında tavşan, balık avlamaya gideceğinden bahsetti. Hava güzel ve deniz sakinken balık tutmanın ne kadar güzel olduğunu anlattı.
Porsuk, tavşanın anlattıklarını büyük bir zevkle dinledi ve bir ay boyunca yaşadığı acıyı ve hastalığı unutup onunla birlikte balığa gitmenin ne kadar eğlenceli olacağını düşündü. Tavşana, tekrar balığa gideceği zaman onu da yanında götürüp götüremeyeceğini sordu. Tavşan tam da bunu istiyordu. Hemen kabul etti.
Tavşan evine gidip biri tahtadan diğeri çamurdan iki tekne yapmaya koyuldu. İşi bitince teknelere şöyle bir baktı.
Planı işe yarar da bu defa kötü porsuğu öldürebilirse bütün bu zahmete değecekti.
Sonunda, tavşanın porsuğu balık tutmaya götüreceği gün gelip çattı. Ahşap tekneyi kendisi aldı, toprak tekneyi ise porsuğa verdi. Teknelerden hiç anlamayan porsuk, yeni teknesini görünce çok sevindi; tavşan ne kadar iyi, diye düşündü. Teknelerine binip yola çıktılar. Sahilden biraz uzaklaştıktan sonra tavşan, hangisinin daha hızlı gideceğini görmek için yarışmayı teklif etti. Porsuk, buna hemen kandı. İkisi de var güçleriyle kürek çekti. Yarışın tam ortasında porsuğun teknesi parçalanmaya başladı. Çamur iyice yumuşamıştı. Korkuya kapılan porsuk, “Yardım et!” diye tavşana bağırdı. Ama tavşan, yaşlı kadının intikamını aldığını, başından beri niyetinin bu olduğunu söyledi. Porsuk artık yaptığı kötülüklerin cezasını alacak, kimsenin yardımını alamadan boğularak ölecek diye seviniyordu. Küreğiyle, batmakta olan çamur tekne gözden kaybolana dek var gücüyle porsuğa vurdu.
Böylece tavşan, çiftçiye verdiği sözü nihayet yerine getirmiş oldu. Sahile doğru kürek çekti. Sonra olanları, düşmanı porsuğun nasıl öldüğünü anlatmak için yaşlı çiftçinin evine koştu.
Yaşlı adam, ağlayarak tavşana teşekkür etti. Bugüne kadar geceleri uyku tutmadığını, gündüzleri huzur bulamadığını, karısının kanının yerde kaldığını düşünüp durduğunu anlattı. Ama şimdi eskisi gibi yaşayabilecekti. Onunla kalıp evini paylaşması için tavşana yalvardı. O günden sonra tavşan, çiftçinin evinde kaldı ve birlikte hayatlarının sonuna dek iki iyi dost olarak yaşadılar.
“şinanşa” ya da Güney Yönünü Gösteren Araba
İğnesi daima kuzeyi gösteren pusula hepimizin bildiği bir nesne ve pusulanın olağanüstü bir şey olduğunu düşünmüyoruz artık. Fakat ilk icat edildiğinde bu nesne, adeta bir mucize olarak görülüyordu.
Yıllar yıllar önce, Çin’de pusuladan da harika bir icat vardı. Adı “şinanşa” idi. Bu, üzerinde bir adam figürünün bulunduğu ve daima güneyi gösteren bir arabaydı. Araba nereye konursa konsun, üzerindeki figür daima güney yönünü gösteriyordu.
Bu tuhaf aracın mucidi, mitolojik dönem Çin imparatorlarından biri olan Kotei idi. Kotei, İmparator Yuhi’nin oğluydu. O doğmadan önce annesi, oğlunun büyük bir adam olacağını öngörmüştü.
İmparatoriçe bir yaz akşamı, gün sonunda esen serin rüzgârlarla rahatlayıp yıldızlı gökyüzünü izlemek için çayırlarda dolaşmaya gitmişti. Kuzey Yıldızı’nı izlediği sırada ilginç bir şekilde her yönde şimşekler çakmaya başladı. Bu olayın üzerinden çok geçmeden, oğlu Kotei dünyaya geldi.
Kotei, büyüyüp adam oldu ve babası İmparator Yuhi’den sonra tahta çıktı. Hükümdarlığının ilk dönemleri, isyancı Şiyu yüzünden sıkıntılı geçti. İsyancı, imparator olmak istiyordu ve bu amaçla savaştı. Şiyu, ayrıca kötü niyetleri olan bir büyücüydü. Başı demirdendi ve onu alt edebilecek hiç kimse yoktu.
Nihayet Kotei, isyancı Şiyu’ya savaş ilan etti ve ordusunu savaş meydanına götürdü. Ordular, Takuroku Meydanı’nda karşılaştı. İmparator cesaretle savaştı ama büyücü, savaş meydanını yoğun bir sis bulutu altında bıraktı. Kraliyet ordusu bu karmaşa içinde hareket etmeye çalışırken, Şiyu askerleriyle beraber geri çekilip tuzağa düşürdüğü kraliyet ordusunun hâline gülüyordu.
İmparator’un ordusu ne kadar güçlü ve cesur olursa olsun, isyancı Şiyu büyü gücü sayesinde kurtuluyordu.
Kotei, sarayına geri döndü ve bu büyücüyü nasıl alt edeceğini düşünerek kafa yordu. Vazgeçmemekte kararlıydı. Uzun süre uğraştıktan sonra üzerindeki adam figürünün daima güneyi gösterdiği “şinanşa” adlı arabayı icat etti. Zira o zamanlarda pusula yoktu. Hep güneyi gösteren bu araç sayesinde, sis her yanı kapladığında bile adamlarının aklı karışmayacaktı.
Kotei yine Şiyu’ya savaş ilan etti. Şişanşa’yı ordusunun önüne koyup savaş meydanına ilerledi.
Savaş çetin başladı. İsyancı, tekrar büyüye başvurduğunda kralın askerlerince geri püskürtüldü. Sonra garip bazı sözler söyledi ve savaş alanı koyu bir sisle kaplandı.
Fakat bu defa askerler sise aldırış etmedi, hiçbiri yolunu şaşırmadı. Kotei, şinanşa’yı göstererek yönünü buluyor ve ordusunu hatasız bir şekilde yönetebiliyordu. İsyancıların ordusunu yakından takip etti ve büyük bir nehre varana dek onları geri püskürttü. Kotei ve adamları gördü ki bu nehir, taşkınlarla kabarmış, geçilmesi imkânsız bir hâle gelmişti.
Şiyu, büyü kullanarak ordusuyla birlikte nehri kolayca geçti ve karşı tarafta bir hisara kapandı.
İlerleyişlerinin sona ermesi Kotei’yi büyük hayal kırıklığına uğrattı; çünkü nehir olmasaydı isyancı ordusuna yetişecekti.
Elinden hiçbir şey gelmiyordu. O zamanlarda tekne henüz icat edilmemişti. İmparator, burada bulabildikleri en güzel yere çadırının kurulmasını emretti.
Bir gün çadırından çıktı ve biraz yürüdükten sonra bir gölete vardı. Su kenarında oturup düşüncelere daldı.
Mevsim sonbahardı. Su kenarındaki ağaçlar yaprak döküyordu ve yapraklar suyun üzerinde yüzüyordu. Sonra suyun kenarındaki bir örümcek, Kotei’nin dikkatini çekti. Küçük böcek, suda yüzen yapraklardan birinin üzerine çıkmaya çalışıyordu. Sonunda bunu başardı ve göletin diğer tarafına doğru yüzmeye başladı.
Bu önemsiz olay sayesinde zeki İmparator, kendisini ve adamlarını aynı şekilde nehrin karşısına geçirecek bir şey denemeyi düşündü. Hemen işe koyuldu ve ilk tekneyi icat edene dek çalıştı. Başarılı olunca adamlarından daha fazla tekne yapmalarını istedi ve çok geçmeden bütün orduya yetecek kadar tekne