Guy Winch

Kırık Bir Kalbi Nasıl Onarırsın


Скачать книгу

alt="screen_20_191_173" target="_blank" rel="nofollow" href="#b00000072.jpg"/>

      Klinik psikologluk yaptığım uzun yıllar boyunca aşk yüzünden ya da yaşadıkları kayıplardan dolayı kalbi kırılan yüzlerce kişiyle çalıştım. Kalbi kırılmış herkes (yani çoğumuz) muhtemelen bu duyguyu gayet iyi hatırlar: o şok hali, başka bir dünyadaymışız gibi hissettiren o müphem gerçekdışılık hissi, etrafımızda bizim dünyamızı yerle bir eden duygusal depremden bihaber, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eden insanları gördüğümüzde hissettiğimiz o dışlanmışlık.

      Kalp kırıklığının açık ara en belirgin özelliği insanı paralize eden o yoğun duygusal acıdır. Aslında kalp kırıklığından ne anladığımız, kalp kırıklığının yarattığı o dayanılmaz ıstırapla o kadar iç içe geçmiştir ki bu ikisi neredeyse eşanlamlıdır. Çoğu açıdan öyle olması da doğaldır, çünkü kalp kırıklığının hikâyesi, duygusal acının, bizim o acıya verdiğimiz tepkinin ve iyileşme çabamızın anlatısıdır.

      Bir hastamın kalbi kırıldığında benim kalbim de onunkiyle birlikte ağrır. Aldığım eğitimler ve işimi yaparken genellikle beni koruyan savunma mekanizmaları böyle açık bir duygusal yara karşısında çoğu kez işe yaramaz hale gelir. Belki de savunma mekanizmalarımın işe yaramaz hale gelmesine ben izin veriyorumdur – bu benim karşımdaki keder yüklü insana onun acısını anladığımı, hissettiğimi gösterme biçimimdir. Çünkü maalesef hayatlarındaki insanların çoğu bunu yapmıyor.

      Kalbimiz kırıldığında yolculuğumuzu etkileyen birden fazla değişken var: ilişkinin ya da kaybın kendine özgü doğası, temel karakter özelliklerimiz ve zorluklarla baş etme yöntemlerimiz, bireysel ve ailevi geçmişimiz, hayatımızın o anki gidişatı, iyileşme sürecimizi nasıl yönettiğimiz ya da yönetemediğimiz. İyileşmemizi etkileyen hayati değişkenlerin sonuncusuysa aynı zamanda bizi hayal kırıklığına uğratması en muhtemel olandır – destek olmasını beklediğimiz insanlar: arkadaşlarımız, ailelerimiz, ait olduğumuz topluluklar, okul ve iş çevrelerimiz.

      DESTEK OLMASI BEKLENENLER KALBI KIRILMIŞLARI NASIL YÜZÜSTÜ BIRAKIYOR

      Genellikle bir kaybın ardından yaşanan toparlanma sürecinde en önemli rolü bize destek vermelerini beklediğimiz yakınlarımız oynar. Çok yakın bir akrabamızı kaybettiğimizde neler olduğunu düşünün. Bir anda çevremizi saran yoğun ilgi, ihtiyacımız olan duygusal onaylanmayı sağlar, hissettiğimiz acının yaşadığımız kayıp karşısında verdiğimiz normal ve makul bir tepki olduğuna dair bizi rahatlatır. Arkadaşlarımız, ailemiz bize şefkat ve empati gösterir, hem gerçek hem de mecazen başımızı yaslayıp ağlayabileceğimiz bir omuz sunarlar. Komşularımız ve çevremizdeki insanlar bize yemek getirir, açlığımızı bile hissetmeyecek kadar üzgün olduğumuz anlarda bizi birkaç lokma yemeye teşvik ederler. İşverenlerimiz yasımızı tutmamız ve ihtiyaç duyduğumuz desteği bulabilmemiz için bize bir süre izin verir, hatta bazı şirketler bu toparlanma sürecine yardım etmek için rehberlik hizmetleri sunar.

      Ancak, kalp kırıklığımız bir aşk ilişkisinden ya da çok sevdiğimiz evcil hayvanımızın kaybından kaynaklanıyorsa –ki bunlar kabul gören yas biçimleri değildir– destek beklediğimiz çevremizin çok farklı tepkiler vermesi muhtemeldir. Tahmin edeceğiniz gibi bu desteğin eksikliği bizi derinden etkiler. Sadece iyileşmemiz için hayati derecede önemli olan bir unsur elimizden alınmakla kalmaz, aynı zamanda acımızı derinleştiren, duygusal sıkıntımızı artıran ve iyileşmemizi zorlaştıran ilave baskılarla da karşılaşırız.

      Bu desteğin eksikliğini daha da yoğun hissetmemize neden olan şey, kalbimiz kırıldığında kullanabileceğimiz, içi şifalı oklarla dolu bir sadağımızın olmamasıdır. Binlerce yıldır kalbimiz kırılıyor ama hâlâ çoğumuzun bildiği sadece iki reçete var: sosyal destek ve zaman. Bunlardan ilkini kaybettiğimizde geriye iyileşmek için tek çare kalıyor: zaman, ki onun üzerinde de herhangi bir kontrolümüz yok. İşte bu yüzden kalp kırıklığı genellikle çok çaresiz hissettiriyor. Kalbimiz kırıldığında çok azımızın bir terapistin yardımına başvurmasının nedeni de bu. Böyle durumlarda bir terapistin bize verebileceği tek işe yarar şeyin destek olduğunu düşünürüz ve çoğumuz bunu, en azından başlangıçta, arkadaşlarımızdan ya da ailelerimizden alabileceğimizi umarız.

      Dolayısıyla, kalp kırıklığı yaşayan hastalarımın büyük çoğunluğunun terapiye tamamen başka konuları (flörtlerini ve onlarla olan ilişkilerini) konuşmak için gelmiş olması ve bu tedavi sürecinde kalp kırıklığı yaşamaları çok da şaşırtıcı olmamalı. Önümüzdeki bölümlerde tanıyacağımız hastalar çeşitli kalp kırıklıklarını ve yaşanan durumları temsil ediyor. Onların hikâyeleri, kalbimiz kırıldığında nasıl farklı şekillerde etkilendiğimizi, bize engel olan hatalarımızı, destekleyici çevremizin bu süreçte oynadığı rolü ve iyileşmek için seçebileceğimiz farklı yolları yansıtıyor.

      Kalp kırıklığı göz göre göre, yavaşça geldiğinde de yeterince acı vericidir. Ama bizi apansız yakaladığında, perişan edici olduğu kadar, şaşırtıcı da olabilir. Bu nedenle kalp kırıklığının geldiğini kilometrelerce öteden gördüğümde karşımdakini mutlaka uyarırım. Hastalarımın bazıları bu uyarıları dikkate alır ama çoğu önemsemez. Karasevda derin bir aşk vaadiyle kalbimize musallat olduğunda umut ve ihtiyaç işte bizi böyle baştan çıkarır. Ama bazen hastalarımın kalbinin kırılması beni de gafil avlar.

      Kathy kalp kırıklığıyla hiç ilgisi olmayan nedenlerden dolayı psikoterapiye başladığında yirmili yaşlarının sonlarındaydı. Orta-batıda küçük bir kasabada büyümüştü. Sonra lisansüstü eğitimi için New York’a taşınmış, şehre âşık olmuş ve yerleşmeye karar vermişti. Parlak bir öğrenci olduğu için mezun olur olmaz kurumsal bir şirkette işe başlaması hiç zor olmamıştı. İlk seans için Kathy ile buluştuğumda pantolon ceket takımı ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla çok şık ve bakımlıydı. Zarafeti ve kendine güveniyle gayet uyumlu sıkı bir tokalaşmanın ardından koltuğa geçti. Bacak bacak üstüne attı, elleri kucağındaydı. Birazdan bir yabancıya hayat hikâyesini anlatacak olmasının neden olabileceği gerginlikten eser yoktu. Ben daha koltuğuma yerleşmeden gülümseyip yumuşak ve gür bir sesle “Neden burada olduğumu anlatayım mı?” dedi. Kathy’nin beden dili sabırlı ve kendine hâkimdi ama yine de hemen konuya girmek istiyordu.

      “Anlat lütfen,” dedim gülümseyerek.

      Kathy derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. “Ben daha ortaokuldayken bütün hayatını planlayan o kızım, düğün hazırlıklarına varana kadar.” Parmaklarıyla saymaya başladı. “Üniversiteye gidecektim, sonra yüksek lisans yapacaktım, iyi bir işe girecektim ve en geç yirmi yedi, yirmi sekiz yaşlarımda ileride kocam olacak adamla flört etmeye başlayacaktım. Bir yılın sonunda beraber oturmaya başlayacaktık, ertesi yıl nişanlanacaktık ve otuz yaşıma girmeden önce evlenecektik.” Kathy’nin yüzünde beliren endişeden hayatının hiç de planladığı gibi gitmediği anlaşılıyordu.

      “Üniversiteye gittim, yüksek lisans yaptım ve iyi bir işe girdim,” diye devam etti. “Ama sıra müstakbel kocamı bulmaya geldiğinde bulduğum tek şey göğsümdeki kitle oldu.”

      Genç ve genel sağlık durumu çok iyi olduğu için doktorları olabilecek en güçlü kemoterapiyi almasını önermişlerdi ve Kathy de kabul etmişti.

      “Yan etkilerinin kötü olabileceğini söylediler,” diye devam etti Kathy, “öyle de oldu. Saçlarımın dökülmesiyle, korkunç mide bulantılarıyla, ağzımda çıkan yaralarla baş edebiliyordum ama vücudumun her yanında şiddetli sinirsel ağrılar