Bu konuyu arkadaşlarıyla konuşup konuşmadığını sordum.
“Onlarla neredeyse sadece bunu konuşup duruyorum,” diye yanıtladı. Şimdi arkadaşlarının neden sabırlarını kaybettiğini anlamaya başlamıştım. Bir aşk ilişkisinin ardından, ortada hiçbir neden olmamasına rağmen, gizemli bir durum olduğuna inanmak ve komplo teorileri üretmek ayrılığa verilen yaygın bir tepkidir. Aslı astarı olmasa bile zihnimiz bilinçsizce, “eğer hissettiğim duygusal acı bu kadar yoğunsa nedeni de bir o kadar dramatik olmalı,” diye düşünür. Muhtemelen Kathy’nin arkadaşları Rich’in açıklamalarını olduğu gibi kabul etmişlerdi ve bu nedenle Kathy’nin alternatif açıklamalar bulmak için gösterdiği ısrarlı çabayı boşa kürek çekmek olarak görüyorlardı. Başka bir deyişle, muhtemelen Kathy’nin, Rich’in gösterdiği sebepleri reddedip başka açıklamalar peşine düşmesinin iyileşme ve hayatına devam etme sürecini sekteye uğrattığını düşünüyorlardı. Bu da onların empatilerini ve şefkatlerini kaybetmelerine neden olmuştu.
Gerçekten de kalbimiz kırıldığında yaptığımız en büyük hatalardan biri, bize destek olan insanlara kafamızın içinde neyin yanlış gittiğine dair dönüp duran her fikri yüksek sesle dile getirerek onlara aşırı yüklenmektir. Bir ayrılığın hemen ardından bunu yapmak gayet anlaşılabilir bir durumdur. Ama aynı soruları –“Neden yeterince iyi değildim?”, “Nerede yanlış yaptım?”, “Neden bana yalan söyledi?”, “Neden beni sevmekten vazgeçti?”– yeni bir çıkarıma varmadan ve daha önce ulaşılan çıkarımları göz ardı ederek haftalarca, aylarca tekrar tekrar dile getirip durduğumuzda en güçlü destekçilerimizi bile bezdiririz.
Bu nedenle, ne kadar canımız yansa da bize duygusal destek sunan insanlara aşırı yüklenip yüklenmediğimize, bize bu desteğin aslan payını sunanlara arada bir nefes alma imkânı tanıyıp tanımadığımıza biraz dikkat etmemiz gerekir. Bu kesinlikle hâlâ ihtiyaç duyduğumuz duygusal onaylamadan ve destekten vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Arkadaşlarının şefkatini kaybetmeye başladığını söylediğinde Kathy’ye de anlatmaya çalıştığım gibi, “Onlardan hâlâ destek alabilirsin, ama farklı bir biçimde. Sabırları şu an biraz azalmış gibi görünse de nihayetinde seni hâlâ seviyorlar, sana önem veriyorlar. Bir süreliğine onlarla başka şeyler hakkında konuşsan, eminim senin hâlâ canının yandığını fark edecekler ve ilgilerini bir kucaklamayla, bir bakışla ya da elini sıkarak göstereceklerdir. Sadece, onların desteğini şu anda verebildikleri biçimde kabul etmeye açık olman gerekiyor.”
Sonraki bölümlerde tanık olacağımız gibi, Kathy benim endişelerimi duydu, anladı. Hatta arkadaşlarıyla arasındaki gerilimi azaltacak bazı değişiklikler yaptı. Bununla birlikte hâlâ Rich’in ayrılıklarının nedenine dair yaptığı açıklamaları kabul etmekte zorlanıyordu ve “gerçek” nedeni bulmak için güçlü bir itki hissediyordu. Kalbi hâlâ kırıktı ve kendini öncesine göre çok daha yalnız hissediyordu. Arkadaşlarının samimi desteğini çok özlüyordu. Bizi destekleyenler kalbimizin iyileşmesinde son derece önemli bir rol oynar. Aynı şekilde, çok sevdiğimiz evcil hayvanımızın kaybından dolayı kalbimiz kırıldığında da bizi destekleyenlerden mahrum kalmak çok yıkıcı olabilir.
EN İYI ARKADAŞIMIZI, ESKI DOSTUMUZU, CAN YOLDAŞIMIZI KAYBETMEK
Ben, büyük bir şirket için çalışan bir yazardı ve kırklı yaşlarının ortalarında altı ay arayla hem annesini hem babasını kaybettikten sonra benimle görüşmeye gelmişti. Otuzlu yaşlarının sonlarında eşinden boşanmıştı, çocuğu yoktu ve sınırlı bir arkadaş çevresi vardı. Sahip olduğu tek aile anne babasıydı, onları da kaybettikten sonra çok bocalamıştı. Üstlendiği işleri zamanında teslim etmekte zorlanıyordu, derin bir depresyonun eşiğinde olduğunu hissediyordu. Çalıştığı şirketteki insan kaynakları yöneticisi Ben’e psikoterapiyi düşünmesini önermişti. Bunun üzerine o da benimle görüşmeye gelmişti.
Ben’le birkaç hafta çalıştım. Terapiyi çok ciddiye aldı ve yas sürecinin en zorlu aşamalarını atlatmayı başardı, duygusal açıdan çok daha iyi bir noktaya geldi. O noktada terapiye ara vermeye karar verdi. Hem ruh hali iyileştiği hem de işyerinde daha iyi çalışmaya başladığı için bu kararını destekledim. İhtiyaç duyarsa benimle temasa geçeceğine söz verdi, ben de ona ne zaman isterse arayabileceğini söyledim.
Yedi yıl geçti. Sonra, parlak bir bahar sabahı ondan bir e-posta aldım:
Seni yeniden görmem gerekiyor ama saçma olduğunu düşüneceksin çünkü Bover’la ilgili. Biliyorum, bir köpekten konuşmak için terapiye gitmek çok gülünç ama o çok hasta ve benim bununla ilgili birileriyle konuşmaya gerçekten ihtiyacım var. Kulağa çok aptalca geldiğinin farkındayım, bunu isterken utanıyorum ama en kısa zamanda bir randevu ayarlamamız senin için de uygun olur mu, lütfen bana haber ver.
Ben’in sözlerini okurken kalbim sıkıştı. Hem onu hem Bover’ı çok iyi hatırlıyordum. Ben evden çalışıyordu ve bütün gün dairesinde tek başınaydı, boşanmasının ardından ona arkadaşlık etsin diye bir köpek sahiplenmeye karar vermişti. Adını Bover koyduğu terk edilmiş bir yavru köpek evlat edindi, harika bir Labrador ve Golden Retriever kırması. Bover, Ben’in ilk köpeğiydi ve daha ilk günden ona tutulmuştu. Her gün onunla oyunlar oynayarak, küçük numaralar yapması için onu eğiterek saatlerini geçiriyordu. Onu mahallede gururla dolaştırıyordu ve köpekler arasında hayli gösterişli olan Bover’ın bir sürü hayranı olmuştu. Ben’i önceden tanıyan insanlar bile ondan “Ben’in babası” diye söz etmeye başlamıştı.
Ben, ebeveynleri hastalandığı zaman onları her ziyarete gidişinde Bover’ı da yanında götürüyordu, gidiş ve dönüş yolu boyunca arabada ona eşlik etsin istiyordu. Hastaneye yatırıldıklarında onların hasta yatağının başında saatlerce beklerken komşularından Bover’a göz kulak olmalarını rica etmişti. Ben’in düşünceli ve anlayışlı patronu da Ben’e destek olmuştu. Durumları ağırlaştığı zaman anne babasına göz kulak olması için ve onları kaybettiği zaman yasını tutması için ona izin vermişti.
Anne ve babasını kaybetmesinin ardından Ben’in toparlanmasına yardım eden en temel şeyin terapi olduğunu söylemek isterdim ama değil. Bu karanlık dönemde onun hayatına devam etmesini sağlayan aslında Bover olmuştu.
İlk seansımızda, “Geceleri yatakta, benim yanımda uyuyor,” demişti Ben. “Çalışırken yanı başımda oturuyor. Dün akşam televizyon seyrederken anne babamı düşünüyordum, sanıyorum ağlamaya başlamışım. Yüzümde yaşlar olduğunu Bover gelip elimi yalamaya başlayana kadar fark etmemiştim bile. Yemin ederim, ne zaman üzgün olsam bunu anlıyor. Dünyanın en harika köpeği o!”
Gerçekten de öyleydi. Ben onu sık sık seanslarımıza getiriyordu. Kafasını Ben’in ayağına yaslayıp oturduğu koltuğun dibinde yatıyordu. Ben’in ruh halindeki değişiklikleri ve duygusal gerilimini hemen fark ediyordu, gözleri yaşardığında ya da ağlamaya başladığında onun elini yalıyor ya da başını dizine yaslıyordu. Aralarında inkâr edilemeyecek kadar güçlü bir bağ vardı. Bover’ın sağlığı bozulmaya başladığında Ben’in ne kadar endişelendiğini tahmin edebiliyorum.
Ben’le ertesi gün görüştüm. Seansa yalnız gelmişti. Artık on beş yaşına yaklaşan Bover sağır ve neredeyse tamamen kördü, tanımadığı yerlerde huzursuz ve sinirli oluyordu. Ben’i son gördüğümden bu yana ofisimi başka yere taşıdığım için Ben, Bover’ı evde bırakmanın daha iyi olacağını düşünmüştü. Seans boyunca son derece keyifsizdi. Elimden geldiğince onu rahatlatmaya çalıştım. Ertesi hafta yeniden buluşmak üzere bir randevu saati kararlaştırdık.
Ama Bover’ın sağlığı hızla kötüye gitmişti ve Ben onu ertesi gün veterinere götürmek