Герберт Уэллс

Efendi uyanıyor


Скачать книгу

lanet,” diye bağırdı. “Nasıl öğrendiler? Acaba gerçekten biliyorlar mı? Yoksa tahmin mi ediyorlar?”

      Bu durumun mutlaka bir açıklaması olmalıydı.

      “Ben gelemem,” dedi tıknaz adam. “Onunla ilgilenmem gerekiyor. Sen gidip balkonda bir konuşma yap.”

      Graham’in anlayamadığı bir yanıt geldi karşı taraftan.

      “Uyanmadığını söyle. Bir şeyler anlat işte. Sana bırakıyorum.”

      Aceleyle Graham’in yanına döndü. “Öncelikle elbise meselesini halletmeliyiz,” dedi. “Burada daha fazla kalmanız mümkün olmayacak.”

      Hızla çıktı. Graham arkasından bir şeyler sormaya çalışsa da başarılı olamadı. Tıknaz adam bir dakika içinde geri döndü.

      “Tam olarak ne olduğunu şu an size açıklayamam. Çok karışık bir mesele. Kısa bir süre içinde giysileriniz hazırlanmış olacak. Sonra sizi buradan götüreceğiz. Burada karşı karşıya bulunduğumuz sorunları yakında siz de anlayacaksınız.”

      “Ama bu sesler. Şey diyorlar…”

      “Uykucu hakkında bir şeyler… Evet, sizden bahsediyorlar. Sapkın bir fikir var kafalarında. Ne olduğunu ben de tam olarak çözemedim.”

      Karmaşık gürültülerin arasından tiz bir zil sesi duyuldu. Sinirli adam odanın köşesinde duran bir takım karmaşık aletlerin yanına gitti. Kısa bir süre dinledi. Kristal bir topa bakıyordu. Başını salladı. Anlaşılmaz bir şeyler söyledi. Diğer iki adamın içine girip kaybolduğu duvara doğru yürüdü. Duvar yeniden bir perde gibi açıldı.

      Graham kolunu kaldırmaya çalıştı. Kendisine verilen ayıltıcı ilaçların gücü gerçekten hayranlık uyandırıcıydı. Önce bir ayağını, sonra da diğerini kanepeye dayadı. Kafası yerindeydi artık. Bu kadar hızlı bir şekilde iyileşeceğini asla tahmin edemezdi. Bir süre öylece oturdu. Bedenini hissetmeye çalışıyordu.

      Sarı sakallı adam geçitten çıkıp odaya girdi. O girdiği sırada açılan duvarın önünde bir asansör kabini belirdi. İçinde zayıf, beyaz sakallı bir adam duruyordu. Elinde katlanmış halde duran bir şeyler vardı. Oldukça dar, koyu yeşil bir kıyafet giymişti.

      “İşte bu terzimiz,” dedi tıknaz adam. “Yeterince hızlı çalışabilecek misin?”diye sordu.

      Yeşil giysili adam başıyla onayladı. İlerledi. Graham’in yanına oturdu. Oldukça sakindi. Diğer taraftan meraklı gözlerle etrafına bakınıyordu. “Çağımızın modası size çok farklı gelecektir Efendim,” dedi. Bir gözü de tıknaz adamdaydı.

      Taşıdığı ruloyu açtı. Parlak kumaşlar dizlerinin üstüne döküldü. “Efendim siz gerçekten de çok farklı bir zamanda yaşamıştınız. Viktorya döneminde. O dönemin şapkaları genellikle yarı küre şeklinde olurdu. Eğri daireler çok yaygındı. Şimdi…” Küçük bir alet çıkardı. Büyüklüğü ve görünüşü kurmalı saate benziyordu. Hareketli parçasını çevirdi. Yanındaki sinema makinesinde görünen hareketli beyaz figürü inceledi. Mavi-beyaz saten kumaştan bir parça çıkardı. “Burada oluşturduğum konsept sizin acil ihtiyacınızı karşılayacaktır,” dedi.

      Tıknaz adam gelip Graham’in arkasında durdu.

      “Çok az zamanımız var,” dedi.

      “Rahat olun,” dedi terzi. “Makinem çalışıyor. Onun hakkında ne düşüyorsunuz?”

      “Nedir bu ?” diye sordu 19. yy’dan gelen adam.

      “Sizin çağınızda terziler müşterilerine elbise modelleri gösterirlerdi,” diye açıkladı terzi. “Bu aleti biz de bu amaçla kullanıyoruz. Bakın buradan görebilirsiniz.” Makinenin üzerindeki küçük figür hareket etmeye devam ediyordu. Fakat bu kez üzerinde farklı bir kıyafet vardı. “Ya da mesela şöyle bir şey…” Küçük bir tıklama ile şeklin üzerindeki giysiler değişebiliyordu. Şimdi daha bol bir kıyafet vardı üzerinde. Terzi gerçekten çok hızlı hareket ediyordu. Bir yandan da asansörü kolaçan etmesi, Graham’in gözünden kaçmamıştı.

      Asansör kabini yeniden açıldı. Küt saçlı, Asyalı bir delikanlı çıktı içinden. Üzerinde mavi, keten bir kıyafet vardı. Tekerlekli bir aracı sürüklüyordu. Bir çeşit karmaşık makine getirmişti. Makineyi yavaşlattı. Graham’e makinenin önünde durmasını söylediler. Terzi, küt saçlı delikanlıya bir takım talimatlar verdi. Delikanlı boğuk bir sesle Graham’in anlamadığı bir şeyler söyledi. Daha sonra köşeye çekilip kendi kendine konuşmaya devam etti. Söylenenleri kesinlikle anlayamıyordu. Terzi bazı kolları çekerek makinenin üzerindeki diskleri hareket ettirdi. Bu işlem diskler Graham’in vücudunun etrafında sabitlenene kadar devam etti. Disklerin biri kürek kemiğine, biri dirseklere, biri boyuna ve diğerleri muhtelif organlarına temas ediyordu. Sonunda 40’dan fazla disk vücudunun etrafını sarmıştı. Terzi makineyi harekete geçirdi. Hızlandırdı. Daha sonra Graham’e buradaki işlerinin bittiğini söyledi. Artık makinenin önünden çekilebilirdi. Dikkatli bir şekilde Graham’in üzerindeki siyah örtüyü çıkardı. Sarı sakallı adam ona içmesi için iyileştirici sıvıdan bir bardak daha verdi. Graham bardağın üzerinde kendisine bakmakta olan soluk yüzlü bir adamın yansımasını gördü. Geçidin önünde duruyordu bu adam.

      Tıknaz adam tedirgin bir şekilde odada dolaşıyordu. Hızla dönüp balkona açılan geçide gitti. Kalabalığın uğultusu hâlâ duyulabiliyordu. Küt saçlı delikanlı, terziye bir kumaş rulosu verdi. Kumaş mavi satendi. Birlikte kumaşı bir düzeneğe yerleştirdiler. Alet 19. yy’ın baskı makinelerini andırıyordu. Makineyi sessizce odanın uzak bir köşesine doğru sürüklediler. Duvardan iki kablo sarkıyordu. Bunları makineye bağladılar. Makine hızlı bir şekilde hareket etmeye başladı.

      “Şimdi ne yapıyor?” diye sordu Graham. Elindeki boş bardakla hareket eden şekilleri işaret etti. Odaya yeni gelen adamın bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordu. “Bu da farklı bir tür enerji ile çalışıyor sanırım.”

      “Evet,” dedi sarı sakallı adam.

      “Kim bu?” diye sordu, geçidi işaret ederek.

      Morlu adam sakalını sıvazladı. Tereddütlü bir şekilde Graham’i yanıtladı. “Howard. Sizin başgardiyanınız. Açıklaması biraz zor Efendim. Konsey sizin için bir gardiyan ve çok sayıda yardımcı atadı. Bu alan daha önce belli kısıtlamalar altında olmakla beraber kamuya açıktı. İnsanlar buraya gelip sizi gördüklerinde mutlu oluyorlardı. Daha önce girişleri hiç kapatmamıştık. Bu ilk kez oluyor. Eğer ilginizi çekmiyorsa anlatmayı bırakabilirim?”

      “Tuhaf,” dedi Graham. “Gardiyan? Konsey?” Arkasını dönüp bardakta yansımasını gördüğü adama bir kez daha baktı. “Niye sürekli bana bakıyor. Hipnozcu mudur nedir bu adam?” diye sordu fısıldayarak.

      “Hipnozcu değil, o bir kapillotomist.”

      “Kapillotomist mi?”

      “Evet, en iyilerinden biri. Yıllık ücreti altı doz lion.”

      Ne saçma şeylerdi bunlar. Son söylenenleri anlamaya çalıştı. “Altı doz lion?”

      “Sizin döneminizde lionlar yok muydu? Ben var sanıyordum. Herhalde siz eski poundları kullanıyordunuz. Lion bizim yeni para birimimiz.”

      “Peki, altı doz derken neyi kastettiniz? Onu da anlayamadım.”

      “Evet. Altı düzine demek istedim. Tahmin edebileceğiniz üzere böyle küçük ayrıntılarda önemli değişiklikler oldu. Sizin döneminizde ondalık sayı sistemi kullanılıyordu. Arap sistemi. Yüzlükler ve binlikler. Şimdi on bir rakam kullanıyoruz. On ve on bir için kullandığımız özel simgeler var. Düzine