David S. Kidder

Entelektüelin kutsal kitabı


Скачать книгу

ailenin yaşlıları tarafından tekrar tekrar anlatılan aile hikâyeleriyle büyüdü. Kolej eğitiminden sonra çeşitli yabancı yayın ajanslarında gazetecilik yapıp Fransa’da, Venezuela’da, Birleşik Devletler’de ve Meksika’da yaşadı. 1950’lerin ortalarında kurgusal yazılar yazmaya başladı ve ilk büyük eseri olan kısa hikâye koleksiyonu Albaya Kimseden Mektup Yok, 1961’de basıldı.

      Garcia Marquez’in başyapıtı, şüphesiz, kurgu kasaba Macondo’da altı nesle yayılan bir masal olan Yüzyıllık Yalnızlık (1967) romanıdır. Kasabanın ve kurucularının –Buendia ailesi– tarihi, tümüyle Latin Amerika’nın tarihî gidişatına ayna tutar: Macondo’nun dış dünya ile artan şekilde temasa geçmesiyle, bozulmamış pastoral soyutlanmadan iç savaşa, diktatörlüğe, işçi karışıklıklarına ve moderniteye geçişe eşlik eden diğer zorluklara çeşitli geçişler yapar. Romanda tarih, hem bireylerin hem de grupların aynı hataları tekrar ve tekrar yapışı gibi –Garcia Marquez’in Buendia ailesinin farklı nesillerindeki karakterlere aynı isimleri vererek vurguladığı bir gerçek– döngüsel olarak ilerler.

      Garcia Marquez’in eserlerinin çoğu, büyülü gerçekçilik –oldukça gerçekçi yapılan betimlemelerin fantastik ve doğaüstünün belirgin unsurları ile bir birleşimi– olarak isimlendirilen bir türü örnekler. Yüzyıllık Yalnızlık’ta olan onca şey arasında Macondo, beş yıl süren şiddetli bir yağmur fırtınasını, bir karakterin ölümünün haberi üzerine gökten sarı çiçekler şelalesinin akmasını ve domuz kuyruklu bir bebeğin doğumunu görür. Büyülü gerçekçilik bağlamında bu olayların çoğu normal kabul edilir ve karakterler bunları yorum yapmadan veya endişelenmeden izlerler.

      İki diğer önemli yayınından sonra (Başkan Babamızın Sonbaharı (1975) ve Kırmızı Pazartesi (1981) romanları) Garcia Marquez 1982’de edebiyat dalında Nobel Ödülü’ne layık görüldü. Eserleri, orijinal dili İspanyolca’da ve diğer dillerde milyonlarca kişiye ulaştı, onu hem eleştirel hem de popüler başarıyı sürdüren pek az çağdaş romancının arasına soktu.

EK BİLGİ:

      1. Garcia Marquez’in eserlerinin çoğu, aynı karakterlerden ve yerlerden bazılarının farklı hikâye ve romanlarda birden karşınıza çıkmasıyla, aynı kurgusal evrende yer alırlar.

      Rönesans Sanatı

      Rönesans olarak bilinen dönem, ortaçağdan sonra geldi ve modern çağın yolunu açtı. ‘Rönesans’ kelimesi, Latincede “tekrar doğmak” anlamına gelen ‘renascere’den türemiştir. Bununla Yunan ve Roma kültürünün yeniden doğuşu kastedilir. Rönesans sanatçıları ve entelektüel şahsiyetleri ortaçağ düşüncelerini bilinçli olarak reddetmiş, klasik modellerde ilham aramışlardır.

      Rönesans’ın kökleri, bireyselcilik ve insan başarısına büyük önem atfeden İtalyan şair Francesco Petrarcha’nın bu felsefesini geliştirdiği on dördüncü yüzyılın başlarına kadar uzanır. Bu, ortaçağ toplumunun, tamamen Tanrı’nın gücüyle ilgili olan zihnî meşguliyetinden bir değişime gidişi işaret etmiştir.

      Görsel sanatlar açısından Rönesans, on beşinci yüzyılın başlarında Floransa’da başladı. Heykeltıraş ve mimarların esin almak için klasik modelleri aramaya başlaması bu döneme rastlamaktaydı. Aynı zamanda ressamlar, iki boyutlu bir yüzey üzerinde derinlik ve hacmi temsil etmek üzere bir sistem olan ‘tek-nokta perspektifini’ keşfettiler.

      Erken dönem Rönesans’ın en tanınmış Floransalı sanatçıları arasında, ayakta duran çıplak bir figür olması açısından Antik dönemden bu yana bir ilk olan Davud’un yaratıcısı heykeltıraş Donatello, Floransa’daki ünlü Dome Katedrali’ni tasarlayan mimar Brunelleschi ve tek-nokta perspektifini kullandığı bilinen ilk ressam olan Masaccio bulunuyordu.

      Genelde 1495-1527 olarak tarihlenen Yüksek Rönesans, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphael ve Titian gibi Avrupa medeniyetinin en büyük ustalarından bazılarını çıkardı. St. Peter Bazilikası’nın yeniden yapımına başlanması da bu dönemdeydi. Mimar Bramante süreci başlattı ve yeni kilisenin ilk halini tasarladı. Proje üstüne çalışmalar, onun ölümünden sonra Michelangelo da dahil olmak üzere birçok sanatçının gözetmenliğinde devam etti. Yeni bazilika, on yedinci yüzyılın ortalarına kadar tamamlanamadı.

EK BİLGİLER:

      1. Rönesans’ın Kuzey Avrupa’ya gelişi, Gotik tarzın on altıncı yüzyıla kadar hüküm sürmeye devam etmesi nedeniyle daha yavaş oldu.

      2. Geç Rönesans genelde 1527 ile 1600 yılları arasındaki dönem olarak bilinir. Bu dönemde üretilen eserlerden çoğunlukla üslupçu (mannerist) olarak bahsedilir, çünkü form olarak hayli karmaşıktırlar ve gizemci, entelektüel metaforik motiflerle doludur.

      Mendel Genetiği

      Çek asıllı bir rahip olan Gregor Mendel (1822-1884) 1800’lerin ortalarında bezelye deneylerine başladığında, kalıtımla ilgili önde gelen iki kuram vardı. İlki, ebeveynlerin özelliklerinin bir çocuk yaratmak için eşit derecede beraberce harmanlanmış olduğunu öne sürüyordu. İkincisi ise, bir çocuğun içine doğduğu çevrenin çocuğa özelliklerini verdiğini öneriyordu. Mendel her iki kuramı da çürüttü.

      Manastırının bahçesinde sık sık yaptığı yürüyüşlerinde, Mendel sıradan bir bezelye bitkisinin (Pisum sativum) basit özelliklerini not aldı. Bitkilerin çiçeklerinin ya mor ya beyaz – ikisinin arasında değil–, bezelye tohumlarının ise ya sarı ya yeşil oldukları dikkatini çekti. Bitkilerin sapları da ya uzun ya kısaydı ve tohumları ya yuvarlak ya da buruşuktu. Toplamda bulduğu yedi nitelik, kesinlikle beraber harmanlanmış gibi görünmüyorlardı ve bunun üzerine deneyler yapmaya başladı.

      Mendel, yeşil tohumlu bezelyelerle sarı tohumlu bezelyeleri çiftleştirdiğinde, çıkan bezelyelerin tümü yeşil tohumlu oldu. Ama ilk nesli kendi arasında çiftleştirdiğinde, gelecek neslin dörtte biri sarı tohumlu oldu. Aynı şey, boylara göre yaptığı deneyde de gerçekleşti. Uzun saplı bezelyelerle kısa saplı bezelyeleri çiftleştirdiğinde, takip eden nesil tümüyle uzundu, ama torunlarının dörtte biri kısaydı.

      Bu model, Medel’in sonraları aleller, genler ve baskın-çekinik kalıtım olarak adlandırdığı özellikleri anlamasını sağladı. Temelde Mendel, her bir bitkinin her bir ebeveyninden her bir özellik veya gen için, bir kalıtımsal birim veya alel aldığı sonucuna vardı. Dış görünüşte alellerden sadece biri etkin olabilmesine rağmen –baskın alel– sonraki nesle aktarılmada her ikisinin de eşit şansı bulunuyordu. Bu yüzden uzun saplı bezelyeler, kısa saplı bezelyelerle çiftleştirildikten sonra, döllerinin tümü baskın alel olan uzunluğa ve çekinik alel olan kısalığa sahipti. Böylece o nesil kendi arasında çiftleştirildiğinde, döllerinin dörtte biri uzunluk için olan iki alele, yarısı bir uzun bir kısa alele (uzun olarak ortaya çıkar) ve dörtte biri kısalık için olan iki alele sahipti. İki kısalık aleline sahip olanlar kısa olarak ortaya çıktılar. Bu temel gözlem, modern genetiğin çıkış noktasıdır ve neden belli özelliklerin nesilleri atlayıp daha sonra ortaya çıktığını açıklar.

EK BİLGİLER:

      1. 1856 ile 1863 yılları arasında Mendel yaklaşık 28.000 bezelye bitkisi ekti ve test etti.

      2. Mendel mükemmel kayıtlar tutmasına rağmen, ulaştığı sonuçlar fazla kesin olmaları itibarıyla ondan sonra gelen bilim insanlarını sık sık şaşırtmıştır. Birçokları onun, eski bilgileri sürekli düzeltme ve verilerini yumuşatma saplantısı olduğundan şüphe ederler.

      3. Mendel’in çalışmaları, sağlığında büyük oranda görmezden gelinmiştir ve Mendel, pek tanınmayan biri olarak ölmüştür.