David S. Kidder

Entelektüelin kutsal kitabı


Скачать книгу

tapınağı yok etmesinden sonra Ahit Sandığı kaybolmuştur. Sandığın çalındığı ve yok edildiği tahmin edilse de, bazıları onun hâlâ saklandığına inanırlar.

      Cengiz Han

      Cengiz Han (1162-1227), Asya’nın engin topraklarını istila etmek üzere göçebe kavimlerden oluşan acımasız ordusunu yirmi yıl boyunca kumanda eden bir Moğol savaşçısıdır. Öldüğü zaman, kurduğu Moğol İmparatorluğu dünya tarihindeki en büyük birleşik imparatorluktu. Cengiz Han’ın varislerinin yönetimi altında imparatorluk çabucak dağılmışsa da, kanlı Moğol istilaları hem Avrupa hem de Asya tarihinde bir dönüm noktası oldu ve Moğol kralına bugüne kadar gelen bir zalimlik şöhreti kazandırdı.

      Cengiz Han, bir Moğol başbuğunun oğlu olarak Timuçin adıyla dünyaya geldi. Doğu Asya’daki Moğollar, geleneksel olarak bir diyardan öteki diyara gezerek, göçebe yaşıyordu. Babasının öldürülmesinden sonra, Timuçin on üç yaşındayken bir Moğol kavminin şefi oldu. Karizmatik bir liderdi. Timuçin en sonunda, liderlerinin ona ‘Cengiz Han’ –tüm imparatorların imparatoru– unvanını verdiği Moğol kavimlerinin tamamını birleştirebildi.

      Moğolları birleştirdikten sonra Cengiz Han hayatının geri kalanına yayılacak bir istila hareketi başlattı. Orduları, bugünkü Çin, Rusya, Moğolistan, İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan’ın topraklarını işgal etti. Cengiz Han’ın ölümünden kısa bir süre sonra, Moğol İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştığında Kore’den Doğu Avrupa’ya kadar uzanıyordu.

      Moğol orduları disiplinli, güçlü ve korkunçtu. Bilinen stratejileri öncelikle düşman şehre teslim olma fırsatı vermek, ama eğer teklif reddedilirse şehirdeki herkesi öldürmekti. Cengiz Han, böyle bir terörün sonucu olarak tüm ulusları direnmeden boyun eğmeye ikna edebildi.

      Moğollar’dan önce Avrupa ile Asya arasındaki temas asgarî seviyedeydi. Cengiz Han tarafından kurulan Moğol İmparatorluğu, iki kıta arasında fikir alışverişinin ve ticaretin yolunu açtı. Moğollar, Asya ile Avrupa arasında bir ticaret yolu olan İpek Yolu’nu açtılar ve böylece İtalyan Marko Polo gibi Avrupalılar hanların ülkesine seyahat edebildiler.

EK BİLGİLER:

      1. Moğol göçebeler, kavim başka bir bölgeye göç edeceği zaman taşınabilen, “yurt” olarak bilinen yuvarlak çadırlarda yaşadılar. Moğolistan nüfusunun yaklaşık % 40’ı, çoğu göçebe yirminci yüzyılın ikinci yarısında kentlere yerleşmesine rağmen, halen hayvancılık yapmaktadır.

      2. Moğol İmparatorluğu’nun saltanatı Batılı yazarları yüzyıllar boyu büyülemiştir. Cengiz Han’ın torunu Kubilay Han tarafından yaptırılan şatafatlı yazlık başkent, İngiliz romantik şair Samuel Taylor Coleridge’in ünlü şiiri “Kubilay Han”a (1797) esin vermiştir.

      3. Moğollar, Japon adalarını istila etmeyi defalarca denemiş ama denizin zalim gücü olan rüzgar tarafından yok edilmiştir. Japonya’da kamikaze (ilahi rüzgar) efsanesi, Japonya’nın yenilmezliğinin bir kanıtı olarak yüzyıllarca nesilden nesile aktarıldı. II. Dünya Savaşı’nın sonunda çaresiz Japon pilotları, Japonya’yı Moğol istilasından kurtarmış olan ilahi rüzgarı yeniden canlandırmak adına intihar uçuşlarıyla Amerikan gemilerine saldırdılar.

      William Faulkner

      William Faulkner (1897-1962), Amerika’nın güneyinin en büyük edebî sesi olarak değerlendirilir. Romanlarında ve kısa hikâyelerinde, Güney’in unutulmaz büyük olayları –İç Savaş, Yeniden Yapılanma ve eski soyluluk sisteminin çöküşü– ile yüzleşirken yeni bir biçimsel zemin de yaratmıştır.

      Faulkner, eserlerinin çoğunun mekânı olan Mississippi’de doğdu ve büyüdü. Ailesi, seçkin ve nesillerdir devlette kökleri olan, iyi bilinen bir aileydi. Büyük dedesi İç Savaş’ta bir Müttefik albayıydı ve hakkında yerel bir efsane de oluşmuştu. Faulkner gençliğinde Kanada Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde ve dedesinin bankasında memurluk gibi farklı işler arasında gidip geldi. Tüm bu zaman boyunca şair olarak şöhret kazanmaya çalıştı.

      Faulkner’ın ilk büyük başarısı şiirlerinden biriyle değil, halen en iyi eseri olarak görülen Ses ve Öfke (1929) adlı romanıyla geldi. Bir zamanlar önemli ve saygın olan ama yavaş yavaş bu niteliğini yitiren Compson ailesinin işe yaramaz son nesil çocuklarıyla –intihara meyilli Quentin, önüne gelenle yatan Caddy, nefret uyandıran Jason ve zihinsel özürlü Benjy–dibe vuruşunu detaylarıyla sergiler. Faulkner roman boyunca bilinç akışı tekniğini kullanır ve kronolojik kurgunun yöntemlerini bir kenara bırakır.

      Ses ve Öfke, Faulkner’ın eski Güney’in gerileyişini ve modern dünyada değerlerinin anlamını yitirişini keşfe çıktığı romanlarından biridir. Bu eserlerin çoğu, farklı kitaplarda ortaya çıkan aynı yer ve aile adlarıyla aynı ortamı –Mississippi’deki kurgusal Yoknapatawpha Kasabası–paylaşır. Faulkner’ın diğer Yoknapatawpha romanları arasında önde gelenler, bir ailenin vefat eden büyükannelerini gömmek üzere çıktığı yolculuğu anlatan Döşeğimde Ölürken (1930), ırk kökeni belirsiz olan bir adamın sıkıntısını anlatan Ağustos Işığı (1932) ve kendine ait güney hanedanını kurmayı saplantı haline getirmiş bir adamı tasvir eden Abşalom, Abşalom!’dur.

      Faulkner’ın eserleri, tematik ve kurgusal güçlükleriyle ünlüdür. Absürd bir şekilde sıfatlarla dolup taşan uzun cümleleri, bilinç akışı öyküleyiciliği, zamanı kırıp bükmeleri ve çoklu (çoğu zaman güvenilmez) hikâye anlatıcıları, okuyucuların önünde dikenli bir yol gibi uzanır. Bu tekniklerin nihai sonucu, Güney’i herhangi bir yazardan daha derinlikle keşfe çıktığı eserler bütünüdür. Bu başarısından dolayı Faulkner, 1950 yılında edebiyat dalında Nobel Ödülü’ne layık görüldü. 1962 yılında Mississippi’ye bağlı Byhalia’da öldü.

EK BİLGİ:

      1. Güneyli şivesi yüzünden Faulkner kelimeleri yayarak konuştuğu için, yaptığı Nobel Ödülü konuşması ertesi gün gazetelerde çıkana kadar dinleyicilerin çok azı tarafından anlaşılabildi. O zamandan beri, tarihteki en hoş Nobel Ödülü kabul konuşmalarından biri olduğu söylenir.

      Leonardo da Vinci

      Leonardo da Vinci (1452-1519), tüm dünyada tarihin en önemli yaratıcı dâhilerinden biri kabul edilir. Pek çokları tarafından resim, heykel, mimarlık, müzik, mühendislik ve fen bilimleri gibi çeşitli alanlarda mükemmelleşmiş, en önde gelen Rönesans insanı olarak görülür.

      1452’de İtalya’da, Vinci’de dünyaya gelen da Vinci, Ser Piero da Vinci’nin gayrimeşru oğluydu. Hayatı boyunca kendisine basitçe ‘Leonardo’ denmesini istedi; da Vinci, “Vinci’den gelen” demekti. Sanat kariyerine Floransa’da, 1470’ten 1477’ye kadar yanında çalıştığı heykeltıraş ve ressam Andrea del Verrocchio’nun (1435-1488) çırağı olarak başladı.

      Da Vinci, Floransa’yı Milan Dükü Ludovico Sforza ile çalışmak için 1481’de terk etti. Milan’da geçirdiği yıllar boyunca çeşitli projeler üzerinde çalıştı. Bina güçlendirmeleri tasarladı, binicilikle ilgili modeller yaptı ve Son Akşam Yemeği tablosunu yarattı. Binicilikle ilgili hiçbir modeli bitirmemesine rağmen, Fransız ordularının atış talimlerinde kullanıldığı için sonraları küçük parçalara ayrılan bir modeli tam şekliyle yaptı.

      Da Vinci, 1499’da en ünlüsü Mona Lisa olan bir dizi