David S. Kidder

Entelektüelin kutsal kitabı


Скачать книгу

Hidrojen bağları devamlı olarak birbirinden ayrılır ve tekrar bir araya gelirler. Aslında ortalama hidrojen bağı, sadece saniyenin küçük bir kısmı kadar dayanır.

      Bir su bardağının ortasında, herhangi bir verili molekül tüm yönlere eşit bir şekilde çekilir, böylece net bir etki görülmez. Ama yüzeyde su moleküllerini yukarıya doğru çeken bir kuvvet yoktur. Suyun yapışkan derisini veya yüzey gerilimini yaratan şey, moleküllerin daha çok yanlara ve aşağıya çekilmesidir. Yüzey gerilimi, bir bardağı ağzına kadar doldurmamızı mümkün kılar. Su damlacıklarının oluşmasına ve kabarcıklar yayılmasına izin verir.

EK BİLGİLER:

      1. Ped benzeri yayvan ayaklı ve hafif böceklerden olan su örümcekleri, suyun yüzey geriliminden faydalanır. Onlar, gerçek anlamda suyun üzerinde yürüyebilirler.

      2. Suyun yüzey gerilimi, kazara düşen uçan böcekleri suda boğmaya yetecek kadar güçlüdür. Bu böcekler kanatlarını su moleküllerinin çekiminden kurtulmalarını sağlayacak kadar hızlı çırpamazlar.

      3. Deterjanlar yüzey gerilimini azaltarak suyun kir ve gözeneklere daha etkili nüfuz etmesine yardımcı olurlar.

      Dört Mevsim

      Antonio Vivaldi (1678-1741), 1725’te her biri bir mevsimi temsil eden dört konçertodan oluşan Dört Mevsim’i yazdı. Solo keman ve küçük bir orkestra için yazılan her bir konçerto üç bölüme ayrılır: İlki bir allegro veya hızlı bölüm; ikincisi adagio veya largo da denen yavaş bölüm ve üçüncüsü ise, sonuçlandırıcı bir allegro, veya ‘presto finale’dir. Vivaldi, Dört Mevsim’i çıkardığında, her bir mevsimle vermeye çalıştığı etkileri tasarladığı müsveddelerine, dört sone dahil etti.

      İlk konçertosu olan “İlkbahar”, Mi gamındadır. Tempolu ve coşkun açılış teması hemen fark edilebilir, ruh okşayıcı ve zevklidir. İkinci bölümde solo keman, uyuyan bir keçi çobanını temsil eder ve viyola kısmı, heyecanlı bir köpeğin havlamasını andırır.

      Sol minör gamdaki “Yaz” daha sert bir duyguya sahiptir. İlk bölümde yaklaşan bir fırtınanın uğultusunu vermeye çalışan orkestradan, ikinci bölümde fırtınanın kükreyişini duyarız. “Yaz” şiiri, “Güneşin merhametsiz sıcağının yakmasıyla/ İnsanlar ve hayvanlar bunalır/ Çamlar kavrulur…” satırlarını içerir.

      “Sonbahar” için program, sabahleyin hareketli bir avla ve sessiz bir dinlenme dönemini takiben hasadın toplanmasını kutlamak üzere çiftçilerin bir dansı ile başlar. Dansa, “Baküs’ün kadehi özgürce akar ve pek çoğu derin uykuda huzurlarını bulurlar,” sözleri eşlik eder.

      “Kış”, “ısıran ve iğneleyen rüzgârlarıyla dondurucu karı” ve onun yavaş hareketini –yuvanın verdiği huzur ve dinginliğe bir göndermedir– çağrıştırır, karda yuvarlanmanın ve buzlu patika boyunca kaymanın heyecan hissini veren canlı bir allegroyla son bulur.

EK BİLGİLER:

      1. Dört Mevsim, ilk başta “Uyum ve Keşif Arasındaki Yarış” anlamına gelen Il Cimento dell’ Armonia e dell’ Inventione adıyla çıkarıldı.

      2. Vivaldi, 1715’teki performanslarının birinde, dinleyicileri kemandaki ustalığı ile kendine hayran bırakmıştır. Bununla ilgili bir hikayede, “Herkesin dili tutulmuştu.” diye yazar.

      3. Vivaldi, ondan sonra gelen Mozart gibi, yoksulluk içinde ölmüş ve bilinmeyen bir mezara gömülmüştür.

      Stoacılar

      Stoacılık, Greko-Roman dünyada MÖ IV. yüzyıldan MS II. yüzyıla kadar yıldızı parlayan bir felsefe ekolüydü. Citiumlu Zenon (MÖ 335-265) ile Kıbrıs’ta başlayan ama sonunda Atina, Roma ve Roma İmparatorluğu’nun geri kalanına yayılan Stoacılık’ın, antik medeniyete büyük etkisi oldu.

      Genelde ahlak üzerine görüşleriyle bilinmelerine rağmen, Stoacılar’ın mantık, epistemoloji (bilgi felsefesi), metafizik ve doğa bilimleri üzerine de görüşleri vardı. Stoacılar, yaşayan şeylerin edilgen madde ve pneuma (ruh) dedikleri etken bir kuvvetten oluştuğuna inandılar. Tanrı’yı, katı doğa kanunlarına göre dünyayı evrimleştiren ve değiştiren zeki bir tasarımcı olarak tanımladılar.

      Stoacılar için en önemli mesele, bir kişinin nasıl yaşaması gerektiğidir. Cevapları, kişinin mutluluğu –Yunanca’da eudaimonia– araması gerektiği, şeklindedir. Peki ama mutluluk nedir? Stoacılar için mutluluk, “ruhun mükemmel bir faaliyetiydi” ki, bu da ancak erdemli, cesur, uyumlu ve sabırlı olmakla mümkündü. Zenginlik, şöhret ve sağlık gibi şeyleri arzulamanın mantıklı olduğuna, ama mutluluğun aslında onlara sahip olmakla bir ilgisi olmadığına inandılar. Gerçekte Stoacılar, tümüyle erdemli bir kişinin, fiziken iyi durumda olup olmadığına aldırmaksızın mutlu olabileceğine inandılar. Kişi, kendisine işkence edilirken bile mutlu olabilirdi.

      Bunun dışında, Stoacılar duyguların sadece hislerden ibaret olmadığına, daima inançları da kapsadığına inandılar. Örneğin, hastalıktan korkmanın hastalığın kötü olduğuna inanmayı gerektirdiğini düşündüler. Ancak, gerçekten erdemli bir kişi için hastalık karşısında mutlu olmak mümkün olduğundan, hastalığın kötü olduğuna inanmak yanlıştı. Bu nedenle Stoacılar, arındıran duyguları tavsiye ettiler.

EK BİLGİLER:

      1. Roma İmparatoru Marcus Aurelius (MS 121-180), ünlü bir Stoacıdır. Meditasyonlar olarak bilinen kişisel günlüğü, Stoacı felsefenin önemli eserlerindendir.

      2. Stoacılar isimlerini, felsefe tartışmak için toplandıkları yer olan Atina, Agora’daki verandadan (stoa poikilê) alır.

      Kral Süleyman

      Kral Süleyman, Kral Davut’un Batşeba’dan olan ikinci oğlu ve İsrail tahtının varisiydi. Hükümdarlığı sırasında Süleyman, gücünü siyasi evliliklerin yanı sıra Mısır ve Sûr (Lübnan) ile olan dostane ilişkileri yoluyla topladı ve hafızalara yer eden bilgeliği ve adalet anlayışıyla tanındı.

      Süleyman’ın hükümdarlığı, en azından başlangıçta, ihtişamlıydı, Kudüs’ün ilk tapınağı, onun önderliğinde MÖ X. yüzyılda yapıldı. Tapınak, orijinal haldeki On Emir’i barındıran Ahit Sandığı’nın evi olduğu kadar Yahudi ibadetinin de merkeziydi. MÖ VI. yüzyılda Babil hükümdarı II. Nebukadrezar tarafından yıkılana kadar neredeyse 400 yıl ayakta kaldı. Tapınağa ek olarak Kral Süleyman, İsrail krallığına diğer gösterişli yapılar ve altın bolluğuyla büyük zenginlik getirdi.

      Tapınak, muhtemelen Süleyman’ın en büyük başarısı olurken, bazılarınca onun pagan olduğu yönündeki eleştirilere dayanak teşkil ederek düşüşünün de nedeni oldu. Kenan ve Fenike mimarisini yansıttığı bilinen tapınak, eleştirmenlerce Yahudilik’te yasaklanmış, putlaştırılmış bir anıt olarak görüldü.

      Süleyman, ittifaklar ve siyasi evlilikler yoluyla barışı tesis etti. Krallar kitabı 11:3’te, 700 karısı ve 300 cariyesi olduğu söylenir. Siyasi kazanımlar için başvurduğu çokeşlilik içeride ciddi derecede didişmelere neden oldu, çünkü kadınların çoğu putperestti ve Süleyman, Yahudi geleneklerini onlara uygulatmak adına çok az şey yaptı. Gerilimler, pek çok kimsenin onun liderliğini sorgulamaya başlamasıyla büyüdü ve ölümünün ardından İsrail’in kuzey ve güneyi, neredeyse yüzyıllık bir birlikten sonra tekrar ayrıldı.

      Kral Süleyman halen, kendisinden sonra gelen İncil’deki hikâyeyle örneklendirilen müthiş bilgeliğiyle bilinir. Hikayede iki kadın, bir bebekle beraber Süleyman’ın karşısına çıkar. Kadınların ikisi de bebeğin kendisinin