Knud Rasmussen

Eskimo masalları


Скачать книгу

şöyle bir havayı kokladı. Ne var ki Nukúnguasik, Tupilak’tan korktuğu için hiçbir şey yapmadan oradan uzaklaştı.

      Evine doğru kürek çekmeye başladı. Biraderler ise ortancanın gelmesini beklemekteydi boş yere. Nihayet gün ışımaya başladı ama ortanca birader hâlâ ortalıkta yoktu. Güneş doğdu ama kardeşleri yine gelmedi. Biraderlerini aramaya gitmek için hazırlık yaptıkları sırada en büyük birader, Nukúnguasik’e şöyle dedi:

      “Nukúnguasik, bizimle gel. Biraderimizi bulmamız gerek”

      Böylelikle Nukúnguasik de onlarla gitti ama aradıklarını bulamadılar. Bunun üzerine Nukúnguasik dedi ki:

      “Kimselerin gitmediği şu adaya gidip arasak iyi olmaz mı?”

      Adaya daha önce gitmiş olduğu için devam etti:

      “Oraya gidip güney tarafına bakabilirsiniz.”

      Nukúnguasik, adaya varan biraderlerin bağırdıklarını işitti. En büyükleri şöyle diyordu:

      “Ah, seni sefil! Ne diye böyle bir işe giriştin?”

      Ölü biraderleri için ağlayıp sızladıkları işitiliyordu.

      Şimdi Nukúnguasik de yanlarına gitmişti. O sırada hâlâ hayatta olan Tupilak yere yatmış, ölü adamın bedenini kemirmekteydi. Sonra biraderler, Tupilak’tan kurtulup ölü adamın cesedini oraya gömdüler, üzerine taş yığdılar. Sonra eve döndüler.

      Nukúnguasik, o bölgenin en yaşlısı olana dek yaşadı ve yıllar sonra öldü.

      Masalı burada bitiriyorum: Daha fazlasından haberim yok.

      Qujâvârssuk

      Bir zamanlar, güçlü bir adamın Ikerssuaq’ta toprağı vardı. Çevrede bu güçlü adamdan başka sadece bir kişi daha yaşamaktaydı: Şeytan balığı yiyerek hayatını sürdüren ihtiyar bir adam. Yaşlı adamda daima bol bol et bulunurdu. Güçlü adam ihtiyacından fazla balık yakaladığında bunları yaşlı adama verir, karşılığında da et alırdı.

      Derler ki çıktığı avlardan asla eli boş dönmeyen o güçlü adam, zamanla sessizleşip tek kelime etmez hale geldi. Şüphesiz bunun nedeni, hiç çocuğunun olmamasıydı.

      Yaşlı adam aslında bir büyücüydü. Günün birinde güçlü adam yanına gelip dedi ki:

      “Yarın karım sahile inip senin balık tuttuğun tarafa gelince yanına git. Bunun karşılığında her günkü avımdan sana pay vereceğim.”

      Güçlü adam, karısının dünyaya bir çocuk getirmesini çok istiyor ama bir türlü bu arzusuna kavuşamıyordu. İşte bu yüzden yaşlı adamdan yardım istemişti.

      Yaşlı adam, kendisine söylenen bu sözleri unutmamıştı.

      Öte yandan güçlü adam, karısına şöyle demişti:

      “Yarın, ihtiyar adam balık tutmaya çıktığında güzelce giyinip sahile in, onun yakınına git.”

      Kadın, kocasının dediğini yaptı. Sabah olduğunda, ihtiyar adamın dışarı çıkmasını bekledi. Adam yola çıkınca kadın da en güzel kıyafetlerini giyip sahile kadar peşinden gitti. Yanına yaklaştığında ihtiyar adam her zamanki gibi balık tutmaktaydı. Bunun üzerine kadın orada hevesle beklemeye koyulup gözlerini adama dikti. Adam ise bir kadına, bir denize bakıyordu. Bu, bir süre böylece devam etti. Kadın boş yere oracıkta dikilip adama baktı durdu. İhtiyar, bir türlü kadının yanına gelmiyordu. Kadın sonunda vazgeçip eve döndü. Eve girer girmez kocası kayığına atlayıp ihtiyar adamın yanına gitti ve sordu:

      “Bugün karımın yanına gittin mi?”

      Yaşlı adam cevap verdi:

      “Hayır.”

      Güçlü adam bir kez daha isteğini tekrarladı:

      “O halde yarın mutlaka karımın yanına git.”

      İhtiyar adam evine döndüğünde güçlü adamın sözleri hâlâ aklındaydı. Akşam olunca güçlü adam karısına da aynı şeyi söyleyip ihtiyarın yanına gitmesi gerektiğini tekrarladı.

      Uyuyup uyandılar. Güçlü adam âdeti olduğu üzere ava çıktı. Karısı ise yaşlı adamın dışarı çıkmasını bekledi. İhiyar gözükür gözükmez en güzel giysilerini giyip peşinden gitti. Kadın sahile yaklaştığında adam her gün olduğu gibi kayığında oturmuş balık tutmaktaydı. İhtiyar adam, başını çevirip kadına bakınca önceki günden çok daha güzel giyinmiş olduğunu gördü. Kadına karşı büyük bir arzu duydu. Sonra yanına doğru kürek çekmeye karar verdi. Karaya varınca kayığından indi ve bu defa kadının yanına gitti.

      Sonra yeniden kayığına binip kürek çekmeye başladı. Ne var ki o gün hiç balık tutamadı.

      Aynı gün, güçlü adam kayığıyla yaşlı adamın yanına gelip sordu:

      “Yine sözünü tutmayıp karımın yanına gitmedin mi yoksa?”

      Bu sözleri işiten ihtiyar adam başını çevirip şöyle dedi:

      “Bugün karının yanındaydım.”

      Güçlü adam bunu duyunca yakaladığı foklardan birini getirip yaşlı adama verdi:

      “Al bunu, senindir.”

      İşte o zamandan sonra güçlü adam, ihtiyara hep bu şekilde avından pay verdi. İhtiyar, o gün adamın verdiği koca fok balığını sürükleyerek eve geldi.

      Diğer yandan, güçlü adam da evine dönmüştü. Karısına dedi ki:

      “Yarın kayığımla yola çıkacağım ama fok balığı avlamak için değil. Bu yüzden güneş batarken yolumu dikkatlice gözle.”

      Ertesi gün kayığına binip gitti. Güneş batıya çekilince karısı sık sık dışarı çıkıp baktı. Sonunda kocasının geldiğini gördü. Güçlü adam hızla karaya yaklaşıyordu.

      Karısı, adamın karaya çıkacağı yere gidip sırtını denize vererek oturmuştu. Adam av sırasında giydiği kürkünü kayığın askısından çıkarıp elini kayığın arkasına koydu. Buradan çıkardığı deniz yılanıyla karısının sırtına vurdu. Kadının canı çok yanmıştı, üstelik üşümeye de başlamıştı. Bu yüzden ayağa kalkıp eve döndü. Akşam kocası tek kelime etmedi. Uyuyup uyandılar. Sonra ihtiyar adam yanlarına geldi. Adama dedi ki:

      “Geriye sadece iskeleti kalmış bir karabatak leşi bulman gerek, çünkü karın gebedir.”

      Güçlü adam, kuşu bulmak için hevesle dışarı çıktı.

      Âdeti olduğu üzere güneye doğru kürek çekerken küçük kuş kayalıklarını aramaya koyuldu. Kayalıklardan birinin dibinde görmeyi istediği o manzarayla karşılaştı: Sadece iskeleti kalmış bir karabatak ölüsü. Açık şekilde görülüyordu. Fakat ne yukarıdan ne aşağıdan ne de yan taraflardan buraya erişmek mümkün değildi. Yine de adam denemekte kararlıydı. Av ipini kayığının çapraz kayışlarına sıkıca bağlayıp elini kayalığın biraz yukarısındaki küçük yarığa soktu. Sonra elleriyle tutunarak oraya tırmanmaya çalıştı. Sonunda iskeleti almıştı. Aynı yoldan geri dönüp kayığına bindi ve kuzeye doğru kürek çekerek evine döndü. Daha karaya yeni varmıştı ki ihtiyar adam yanına gelip iskeleti kayıktan aldı. Şaşkınlık içindeki yaşlı adam iskeleti alıp sakladı. Sonra şöyle dedi:

      “Şimdi de hiç gün yüzü görmemiş yumuşak bir taş bulmalısın. Lamba yapılacak türden bir taş.”

      Güçlü adam, böyle bir taş aramak için yola çıktı.

      Arayışı devam ederken hiç güneş görmeyen