Knud Rasmussen

Eskimo masalları


Скачать книгу

dedi diğeri. “Bence çok güzeldi. Tam dişime göre, yumuşacık etti.”

      Bu sözler üzerine diğeri tekrar konuştu:

      “Öfkem iyice kudurdu. Şu sefil Qujâvârssuk için bir Tupilak yapacağım.”

      Fakat diğeri sordu:

      “Ne diye böyle bir şey yapacaksın? Baksana, bize öyle çok et hediye ettiler ki yükümüzü başımızda zor taşıyoruz.”

      Fakat yaşlı adam ne kadar dil döküp onu ikna etmeye çalışsa da yol arkadaşı kararından dönmeyecekti.

      Soğuk şiddetini artırdıkça Qujâvârssuk’un kayığıyla gidip balık tuttuğu o delik iyice küçüldü. Bir gün yine oraya gitmişti. Kayığının ancak sığabileceği kadar bir yer vardı. Sudan bir fok balığı çıkacak olsa, muhakkak kayığa çarpacaktı. Yine de kayığına bindi. Zıpkınını ayarlarken aşağıdan bir siyah fok balığının geldiğini gördü. Ama balık, hem buza hem de kayığa çarpacağını anlayınca yüzeye çıkmadan tekrar aşağı indi. Bunun üzerine Qujâvârssuk karaya çıkıp evine döndü. Avcılıkla uğraştığı bunca zamandan sonra ilk kez eve eli boş dönüyordu.

      Eve gelince lambanın arkasındaki yatağına oturdu. Ayaklarını yere sarkıttı. Canı öyle sıkkındı ki yemek bile yemedi. Hava iyice kararınca annesine dedi ki:

      “Tugto ve karısına biraz et götür. Sonra sihir yaparak buzu eritmelerini iste.”

      Annesi dışarı çıkıp siyah bir fok balığının etini tam ortadan kesti. Balığın yarısını yağıyla beraber Tugto ile karısına götürdü. Kadın evin girişine geldi ancak her yer karla kaplıydı, bir tilki yuvasına benziyordu burası. Önce elindekini eşiğe bıraktı. Tugto ve karısı, ziyaretçiden önce işte bu yarım fok balığı ile yağı görmüştü. Kadın içeri girince dedi ki:

      “İkinizden biri, sihirle buzu eritebilir mi diye sormaya geldim.”

      Bu sözleri işiten Tugto karısına döndü:

      “Bu kıtlık zamanında bize verilen eti geri çevirmek olmaz. Sihir kullanarak buzu eritmelisin.”

      Kadın, kocasının dediğini yapmaya koyuldu. Qujâvârssuk’un annesine ise şöyle dedi:

      “Gücü yeten herkese buraya gelip dinlemesini söyle!”

      Bunun üzerine kadın hevesle evine doğru yola çıktı, herkese gelip sihre şahit olmalarını söyledi. İnsanlar toplanınca Tugto’nun karısı lambayı söndürüp yardımcı ruhları çağırmaya başladı. Sonra birden şöyle dedi:

      “Batıda iki alev gözüktü!”

      Kadın şimdi geçitte dikiliyordu. Ruhlar kadının yanına geldi. Bunlar bir ayı ile morstu3. Ayı, kadını yatağın altına üfledi ama sonra nefesini içine çekerek onu yatağın altından çıkarıp kapı eşiğine bıraktı. Bu böylece uzun bir süre devam etti. Artık dışarı çıkmaya hazırdı. Dinleyenlere dedi ki:

      “Bu gece boyunca kimse esneyip gözünü kırpamaz.” Ardından dışarı çıktı.

      Kadın dışarı çıkar çıkmaz ayı onu dişlerinin arasına alıp buzun üzerine fırlattı. Kadın tam buzun üzerine düşmüştü ki mors, uzun azı dişlerini kadına saplayıp onu karşı tarafa fırlattı. Fakat ayı, ardından koşturarak havada uçan kadının altında durdu. Kadın buzun üzerine her düştüğünde mors yine dişlerini kadına batırıyordu. Kadın öyle hızlı bir şekilde ilerliyordu ki sanki en dıştaki adalar birden denizin dibine gitmiş gibiydi. Şimdi neredeyse gözden kaybolmuşlardı. Yeniden karayı görene dek mors ve ayı, kadının peşinden ayrılmamışlardı. Sonra kadın tekrar karaya çıkmayı başardı.

      Nihayet kayalıkları görebilmişti. Ama sanki üzerlerini bulutlar sarmıştı. Sonunda rüzgâr azaldı ve buz bir anda kırılmaya başladı. Kadın dört bir yanına bakınca bir buzdağını fark etti. Buraya doğru sürüklendi. Ayağını basar basmaz buzdağı paramparça oldu. Artık kurtulmasının yolu kalmamıştı. Ama tam o anda yanındaki birinin şöyle dediğini işitti:

      “Gel, kayığımla götüreyim seni.” Kadın etrafına bakınca daracık bir kayık gördü. Adam ikinci kez konuştu:

      “Gel haydi, kayığımla götüreyim seni. Yoksa Qujâvârssuk’un sana verdiği güzel yiyecekleri asla tadamazsın.”

      Deniz çok dalgalıydı ama kadın yine de adamın teklifini kabul edecekti. Yükselen bir dalga yardımıyla kayığa atlayıverdi. Fakat kadın binince kayık neredeyse devrilecekti. Sonra kayığın diğer tarafına gitmeye çalıştığında da aynı şey oldu. Adam şöyle dedi:

      “Kayığın ortasına geçip düzgünce dur.”

      Kadın, kendisine söyleneni yaptı. Adamsa kürek çekmeye çalışıyordu zira denizin coşkun haline rağmen kadını oradan götürmek niyetindeydi. Sonra yavaş yavaş kürek çekmeye başladı. Biraz ilerleyince karayı gördü ama yaklaşınca kıyıya çıkabilecekleri hiçbir yer olmadığını fark etti. Dalgalara kapıldıkları sırada adam, “Kıyıya atlamaya çalış,” dedi.

      Bu sözün üzerine kadın hemen kıyıya atladı. Artık karaya çıkmıştı, etrafına bakınca kayığın büyük bir dalgayla beraber gözden kaybolduğunu gördü. Başını çevirip gitti. Yürürken şiddetli bir susuzluk hissetti. Karların içinden suların sızdığı bir yere vardı. Tam yere kapanıp sudan içeceği sırada bir ses şöyle dedi:

      “O sudan içme. Eğer içersen, Qujâvârssuk’un verdiği o güzel yiyecekleri tadamazsın.”

      Bu sözler üzerine yoluna devam etti. Az sonra bir eve geldi. Evin tepesinde kocaman bir köpek yatıyordu. Yanından geçerken köpek onu ısıracak gibi bakıyordu. Fakat sonunda kadın, hayvanın yanından geçmeyi başardı.

      Evin girişinde büyük bir nehir akıyordu. Kadının adım atabileceği tek yer, bıçak sırtı kadar dardı. Giriş ise öyle genişti ki duvarlara tutunamıyordu.

      Küçük parmaklarını kanat gibi kullanarak dikkatlice ilerledi. Ancak iç kapıya geldiğinde basamak öyle yüksekti ki çıkması epey zaman aldı. Evin içinde yatağına yüzüstü yatmış yaşlı bir kadın gördü. İçeri girer girmez, yaşlı kadın tarafından hakaretlere uğradı. Bu kötü sözlere cevap vermek istediğinde yaşlı kadın yatağından fırlayıp ona saldırdı. İki kadın şiddetli bir kavgaya tutuştu. Dövüşleri uzun bir süre devam etti. Sonra yaşlı kadın yoruldu. Öyle ki yerinden kalkmaya dermanı kalmamıştı. Tugto’nun karısı, ihtiyar kadının saçlarını açtığını gördü. Çok kirliydi saçları. Bunun üzerine ihtiyar kadını bir güzel temizledi. Ardından saçlarını topuz yaptı. O sıralarda hiç konuşmayan yaşlı kadın birden dedi ki:

      “Sen çok tatlı bir kadınsın. Buralara kadar geldin. Bana yardım ettin. Uzun zamandır, hatta Sârdloq’lu Atakana gelip beni yıkadığından beri böyle güzelce temizlenmemiştim. Ama bu iyiliğine karşılık sana verebileceğim hiçbir şeyim yok. Şu lambayı kaldırıver.”

      Tugto’nun karısı lambayı kaldırınca kanat çırpışına benzer bir ses duyuldu. Başını çevirip bakınca evin girişinden içeri giren kuşları gördü. Kuşların içeri uçması uzun bir süre aldı. Ama sonra kadın dedi ki:

      “Bu kadarı yeter.” Sonra Tugto’nun karısı lambayı yerine koydu. Bunun üzerine yaşlı kadın şöyle dedi:

      “Biraz da diğer tarafa tutsana.”

      Kadın lambayı öteki tarafa doğru tuttu. Bu defa, uzun saçlı birkaç adam girişe doğru koşuyordu. Yakından bakınca bunların siyah fok sürüsü olduğunu gördü. Bu şekilde pek çok