e>
Seyahatinden dönen Sultan İbrahim, Telli Haseki’ye biraz fazla ilgi göstermeye başlamıştı.
Telli Haseki, Sultan İbrahim’in sekizinci karısıydı.
Padişah, Hümaşah Sultan’ı nikâhla almış ve İstanbul’da parlak bir düğün yapmıştı.
Bütün vezirler, âlimler, divan erkânı, Bektaşiler, baltacılar ve bostancılar toplanmış Telli Haseki’yi Davutpaşa Bahçesi’nden alarak Topkapı civarında Valide Sultan Bahçesi’ne gelin getirmişti. Nikâhta, Telli Haseki tarafından Darüssaâde Ağası, Sultan İbrahim tarafından da Sadrazam vekil seçilmişti. Telli Haseki’ye düğün hediyesi olarak bir Mısır hazinesi verilmişti.
Türk sarayında hiçbir kadın Telli Haseki kadar güç ve iktidar sahibi olmamıştı.
Telli Haseki, Ben filancanın görevden alınmasını isterim, dediği zaman o adam derhal makamından olur, Ben filancanın terfi ettirilmesini isterim, dediği zaman o kimse derhal en yüksek mevkiye getirilirdi.
Padişah aylar geçtikçe, Telli Haseki’ye ateşli bir aşkla bağlanıyor ve sarayın idaresini yavaş yavaş ona bırakıyordu.
Telli Haseki kısa süre içinde bütün saray halkına hükmetmeye başlamıştı. Ve günün birinde, Ben filancanın başını isterim, dediği zaman onun bu arzusu da yerine getirilivermişti.
Telli Haseki’yi kıskanan diğer hasekiler ve Hünkârın sevgili cariyeleri korkularından göze görünmemeye çalışıyorlardı. Telli Haseki, bir sabah, Ben bazı cariyelerden şüpheleniyorum. Olmaya ki bu aşüfteler bir gün yüce Efendimize fenalık ederler, diyerek Sultan İbrahim’i vesveseye düşürmüş ve bu yolla on sekiz cariyeyi saraydan uzaklaştırmayı başarmıştı.
Bu olay üzerine bütün kadınlar Telli Haseki’nin gözüne görünmemek için odalarından çıkmaz, hatta birbirleriyle bile görüşmez olmuşlardı.
Telli Haseki saraydaki gücünü hükümet işlerinde de kullanmaya başlamıştı.
Sultan İbrahim’in tahta çıkışından beri çok kötü bir şekilde idare edilmekte olan devlet işleri Kösem Sultan’dan sonra Telli Haseki’nin eline geçmişti.
Telli Haseki çok güzel ve çok zeki bir kadındı. Sarayda güzelliğiyle Padişahı, zekâsıyla da Cinci Hoca’yı büyülemişti.
Genç Haseki, Padişahın cinlerden korktuğunu görerek saraya girdiği günden itibaren Cinci Hoca’ya iltifat etmiş ve onu tamamıyla elde etmeyi, kendi safına çekmeyi başarmıştı.
Cinci Hoca, Telli Haseki’den çekiniyordu. Kendi kendine söylenirken, “Bu kadınla iyi geçinmeliyim,” diyordu, “maazallah bir akşam Padişahtan başımı isteyiverse hâlim yamandır!”
Cinci Hoca bu endişe içinde bir gün Padişahla görüşürken yerini sağlamlaştırmak için şöyle demişti.
“Şevketli Padişahım, cinler son Hasekiden fevkalâde memnundur. Bu gece bir ordu halinde kulunuzu ziyarete geldiler. Millet kendisinden çok memnundur. Devlet işlerinde de oldukça başarılı olduğunu kanıtladı! Şüphe yok ki Padişaha layık bir eştir, dediler.”
Cinci Hoca’nın bu uydurma sözlerine inanan Padişah, hükümet işlerini büsbütün Telli Haseki’ye terk ederek eğlenceye dalmıştı.
Telli Haseki, Cinci Hoca’nın nasıl bir adam olduğunu tam olarak anlamış olsa da onu saraydan uzaklaştırmak genç kadının işine gelmiyordu. O da gidecek olursa Padişaha söz geçirecek hiç kimse kalmayacaktı.
Telli Haseki’nin bir derdi vardı. Bir sabah erkenden kalktı ve Cinci Hoca’nın odasına gitti.
Haseki’yi karşısında görünce Hoca’nın alt dudağı korkudan çatlamıştı.
Genç Haseki gülerek Hoca’nın yanına sokuldu.
“Korkma,” dedi, “sana söyleyeceklerimi aynen yapacaksın! Şimdi Hünkâra kahvaltı tepsisini götürecekler. Ben onunla kahvaltı ederken, sen de gece cinlerden önemli bir haber almış gibi, telaşla huzura gir ve şu sözleri aynen Hünkâra söyle: Padişahım, bütün cinler, kardeşiniz Fatma Sultan’ın Telli Haseki’ye hizmet etmesini arzu ediyorlar! Cinlerin arzusunu yerine getirmeyecek olursanız, başınıza bir felâket gelmesi muhakkaktır!”
Cinci Hoca’nın dili tutuldu. Beklemediği bu teklif karşısında birdenbire ne cevap vereceğini şaşırmıştı.
Telli Haseki fazla bir şey söylemedi. “Anladın mı? Yarım saat sonra seni bekliyorum,” diyerek gitti.
Cinci Hoca’nın, Padişahın kızkardeşlerine karşı büyük bir saygısı vardı. Özellikle Fatma Sultan ne kadar hassas, temiz kalpli, melek gibi bir kadındı.
Cinci Hoca, Telli Haseki’nin verdiği emre göre hareket edecek olursa, Fatma Sultan’ın sıradan bir hizmetçiden ne farkı kalacaktı?
Sultan İbrahim gibi aklı ve iradesine hâkim olmayan bir hükümdar, şüphe yok ki bu teklifi derhal kabul edecek ve kızkardeşini Telli Haseki’nin hizmetine verecekti. Fakat Kösem Sultan kızını bu durumda görmeye dayanabilecek miydi?
Cinci Hoca bu ani teklif karşısında şaşırıp kalmıştı. Kösem Sultan’la yeniden mücadeleye girişmek hiç de hoş bir şey değildi.
Zaten Fatma Sultan hastalıktan yeni kalkmıştı. Padişah bu teklifi kabul etse bile, biraz sonra, işin içyüzü anlaşılınca Kösem Sultan nasıl cevap verecekti?
Aradan yarım saat geçmişti.
Telli Haseki’nin arzusunu yerine getirmekten başka yapılacak bir iş kalmadığını anlayan Cinci Hoca, Padişahın huzuruna girdiği zaman genç Haseki ile Hünkâr baş başa vermiş, konuşuyorlardı.
Sultan İbrahim, Hocayı görünce “İyi ki geldin,” dedi, “gözümün nuru bu sabah beni çok üzdü. Bütün arzularını derhal yerine getirdiğim halde gül yüzünde neşeden eser göremiyorum. Bari sen şöyle neşeli bir fıkra anlat da bu elmas parçasının yüzü gülsün!”
Cinci Hoca, Sultan İbrahim’in neşesini yerine getirmek için bundan daha güzel bir fırsat bulamazdı. Telli Haseki’nin biraz önce verdiği talimat dairesinde söze başlayarak, “Cinler Sultan Efendimizden çok memnunlar, Padişahım!” dedi.
Telli Haseki, Hocayla ilgilenmiyormuş gibi görünüyordu.
Hoca cinlerin memnuniyetinden bahsettikten sonra sözü Fatma Sultan’a getirerek dedi ki:
“Bugün cinlerin son arzularını yerine getirecek olursanız, halk arasında şan ve şerefiniz artacak, her türlü tehlike ve saldırılardan korunmuş olacaksınız Padişahım!”
Cinci Hoca bu girişten sonra, Fatma Sultan’ın Telli Haseki’ye bir cariye gibi hizmet etmesinin istendiğini söyledi.
Sultan İbrahim karısının yüzünde biraz neşe ve tebessüm görebilmek ümidiyle o dakikada her şeyi yapmaya hazırdı. Gözü Telli Haseki’den başka bir şey görmüyor, zihni karısından başka bir şeyle meşgul olmuyordu.
“Yalnız Fatma değil, diğer kızkardeşlerim Ayşe ve Hanzade de gözümün nurunun hizmetine baksınlar,” dedi.
Padişah bu konuşmadan hemen sonra emrini Kızlarağasına ve Hazinedar Kalfa’ya da bildirmişti.
Padişah, Cinci Hoca’ya, “Var selam söyle benden cin taifesine,” dedi, “arzularının yerine getirilmesini emrettim. Biricik Hasekime yalnız kardeşlerim değil, bütün millet kul köle olsun!”
Cinci Hoca bu işi de başarmıştı. Huzurdan çıktığı zaman hamamdan çıkmış gibi terden sırılsıklam olmuştu. Odasına inerken Kızlarağasıyla karşılaştı.
İşin aslından haberdar olmayan Arap, gözlerini açarak sordu:
“Hünkâr Efendimizin iradeleri haremi alt üst etti. Zavallı Fatma Sultan’ın gözlerinden yaş yerine kan akıyor. Bu cinler neden bu derece insafsız hareket ediyor Hoca Efendi Hazretleri?”
Hoca cübbesini toplayarak yürümek istedi.
“Şimdi sana hesap verecek vaktim yok. Sen daha anlamadın mı ki, bütün dünyaya hâkim olan cinlerdir? Onları rencide edersek, maazallah, sarayın da, memleketin de, dünyanın da altı üstüne gelir!”
“Fatma Sultan’ın bir hizmetçi gibi elinde tepsiyle kahvaltı götürmesine