Kösem Sultan daima ikinci derecede kalacaktı.
Fakat bu gerçek Valide Sultan’a nasıl açıklanabilirdi ki?
Sadrazam, Kösem Sultan’a koştu. “Boş yere telaş etmeyiniz,” dedi, “Sait Efendi’ye Padişahımızın eskiden beri bir ilgi ve sevgisi varmış. Bolu’ya tekrar kendisini atayan da Telli Haseki değil, bizzat Hünkâr Efendimizdir.”
Hâlbuki o sabah, Telli Haseki cariyelerden birine, Kösem Sultan’ın kulağına gitsin diye şu sözleri söylemişti:
“Bundan sonra sarayda yalnız benim dediğim ve istediğim olacak.”
Hümaşah Sultan’ın bu sözünü Kösem Sultan’a aktarmaları uzun sürmemişti.
Valide Sultan, Sadrazamın verdiği bu anlamsız güvence karşısında büsbütün sinirlendi.
“Beni çocuk mu zannediyorsun Mehmet Paşa? Ben o şıllığın ne demek istediğini pekâlâ anlıyorum. Benimle yarışıyor aklınca. Fakat emin olsun ki, çabuk yorulup yarı yolda kalacak. Eğer İbrahim benim oğlumsa, anasını sekizinci Hasekisine ezdirmeyecektir!”
Sadrazam o anda içinden geçenlerini açıklamaktan korkmuştu. İki kadın arasında şaşırıp kaldı. Cevap vermek istemiyordu.
Kösem Sultan fikrinde ısrar etti.
“Şimdi İbrahim’e git ve durumu anlat. Sait Efendi’nin Bolu’ya dönmesine engel olmak için tüm gücünle çabala.”
“Efendimize verdiği emri nasıl geri aldırabilirim Sultanım? Kulunuz, her emrinizi yerine getirmek için varım, ama Padişahımızın öfkesinden de korkarım. Bu iş benim yaramda oldu, bitti. Şimdi nasıl gidip de, Sait Efendi’yi Bolu’ya göndermeyiniz, diyebilirim?”
Valide Sultan öfkesini yenemiyordu.
“Bu tayin işinde senin de parmağın varmış gibi görünüyor! Yoksa sen de onlarla aynı fikirde misin?”
Mehmet Paşa, bir an için olsun sadrazamlığını hatırlayıp da, Kösem Sultan’a karşı cesaretle, “Bu işe siz ne karışıyorsunuz? Ben onaylamışım, Şeyhülislâm Efendi imzalamış. Oğlunuz da emretmiş. Artık bu maskaralıklara bir son verelim,” demek istedi.
Hükümet işleri, birbirine rakip iki kadınla, aklını kaybetmiş bir bunağın eline kalmıştı.
Kösem Sultan bu olayı bir türlü unutamıyordu. Sait Efendi’nin göreve yeniden gitmesine engel olmasa bile, hiç olmazsa Telli Haseki’nin bu girişiminden bahsederek dikkatini çekmek üzere oğlunun yanına kadar gitti.
Sultan İbrahim, o gün tahtırevanla Davutpaşa’ya doğru bir gezinti yapmak için odasında kaşlarını ve sakalını boyatmakla meşguldü.
Annesini dinlemedi.
“A, hatun,” dedi, “sabah sabah işini gücünü terkedip de karımı bana çekiştirmeye mi geldin? Görüyorsun ki kaşlarımı boyatıyorum. Şimdi senin safsataların kulağıma girer mi?”
Kösem Sultan o gün oğluna söz dinletmenin imkânı olmadığını anlayınca odasına döndü.
Akşama nasıl olsa, Padişahın dönüşünde, Sait Efendi meselesini oğluna anlatacak ve verilen emrin geri alınması için çalışacaktı.
Valide Sultan için bu bir şeref ve gurur meselesiydi.
Cariyeler daha şimdiden, “Efendimizin sevgili Hasekisi, Valide Sultan’ı yıldıracak gibi görünüyor,” demeye başlamışlardı.
Bu alay kokan dedikodulara Kösem Sultan nasıl dayanabilirdi?
Sultan İbrahim tahtırevanla Davutpaşa’ya doğru gidiyordu. Birkaç günden beri sarayda çıkan dedikodulara ve özellikle hasekiler arasında gittikçe artan kıskançlıklara önem vermemişti.
Padişah millet ve memleket işlerini ihmal ettiği gibi, son günlerde gözdeleriyle de ilgilenmemeye başlamıştı.
Sultan İbrahim’in kalbini ve kafasını meşgul eden tek kadın vardı: Telli Haseki.
Padişahı hiçbir kadın onun kadar etkilememiş, onun gibi avcunun içine almayı başaramamıştı.
Sultan İbrahim’in kızkardeşleri başta olmak üzere bütün hasekiler kendi odalarında buluşarak Telli Haseki’nin gözden düşmesi için çare arıyorlardı.
Turhan Sultan, diğer hasekilere şöyle bir yöntem tavsiye etmişti.
“Hünkâr sokağa çıktığı zaman, yolda kırmızı elbise giymiş insanlara rastlasın. Tanıdıklarınıza, pek çok kişiye şimdiden tembih edin. Padişah bu durumla karşılaşıp gelip sebebini sorunca da, Telli Haseki emretti, halk kırmızı renkli elbise giysin dedi, dersiniz. Hünkâr öfkelenir ve böylece sevgili Hasekisiyle bozuşur.”
Turhan Sultan’ın fikrini birbirine rakip bütün hasekiler sevinçle karşıladılar.
Ortak dertlerine hep birden deva aramak zorunda kalan hasekiler, o gün akşama kadar saray dışındaki adamları yoluyla halkı kırmızı elbise giymeleri konusunda teşvik ettiler.
Memlekette her şey bol olduğu halde ticaret Hintli ve Şamlı birkaç tüccarın elinde kalmıştı. Üç yıl önceki malın değeri o yıl birkaç misli artmış, okkası beş akçeye olan pırasanın bile fiyatına bir misli zam gelmişti.
Hasekilerin adamları halka şöyle bir güvence veriyordu:
“Sabahleyin elini yüzünü yıkayıp kırmızı elbise giyerek işine giden ve kırmızı elbisesi sırtındayken dükkânını açan herkes bilsin ki, böyle hareket edenlerin küpünde pekmezi ve peteğinde balı eksik olmaz. O kişi fakirlikten kurtulur ve az zamanda servet sahibi, zengin biri olur.”
Bu gülünç tavsiyeyi duyan esnaf, o gün hemen evlerine koşarak kırmızı şalvar, kırmızı entari ve kırmızı cübbe giymiş ve dükkânlarına geçip oturmuştu. Bir kısım halk da kırmızı elbiselerle sokaklara yayılmıştı.
Sultan İbrahim, akşamüzeri geç vakit Davutpaşa tarafından dönerken, bütün sokaklarda kırmızı elbiseyle dolaşan insanları görünce öfkeyle tahtırevanını durdurdu. Bostancıbaşıyı yanına çağırarak, “Bu herifleri dağıtın,” dedi, “Kırmızı renkli elbiseyi yalnız benim giydiğimi ve başkalarına bu renk elbise giymenin yasak olduğunu da söyleyin. Sadrazam bu yasağa uymayanların idam edileceğini ilan ettirsin!”
Kırmızı Renkli Elbise Giymek Yasak!
Sultan İbrahim saraydan keyifle çıkmıştı. Fakat dönüşünde neşesiz ve öfkeliydi.
Padişah hareme girdiği zaman, herkesten önce annesi Kösem Sultan’la karşılaştı.
“Oğlum niçin böyle her şeye sinirlenip kendine işkence ediyorsun?” dedi Kösem Sultan. “İnsan sevdiği kadının isteklerine karşı gelir mi?”
Sultan İbrahim merdivenin basamağında durdu.
“Hatun, bu kadından ne istersin? Sabahleyin de geldin, onu çekiştirmek istedin! Başka bir diyeceğin varsa söyle, canımın sıkıntısını artırıp da beni deli etme!”
Kösem Sultan, oğlunun kulağına eğildi.
“Seni üzüntüden kurtarmak istiyorum, evladım!” dedi. “Senin istemediğini bildiği halde Telli Haseki, bugün bütün halka kırmızı elbise giymeyi emretti. Bana inanmazsan başkalarına da sor, araştır.”
Padişah şüpheye düştü.
Kösem Sultan, “Yalan söylemiyorum evladım!” dedi. “Telli Haseki el altından iş görüyor. Onun dizginlerini biraz çekmenin zamanı gelmiştir.”
Sultan İbrahim validesinin üzerine yürüdü.
“Ben