Odasında Gizli Bir Toplantı
“Sarayın bütün cellâtları karşıma çıksa yine teslim olmayacağım! Ben ölünceye kadar Hamza’dan ayrılmamaya karar verdim!”
Aynı gece…
Sarayda herkes uykudayken Sadrazam’ın konağında gizli ve önemli bir toplantı vardı.
Telli Haseki’ye hizmet eden divan kâtiplerinden Amberizade Hüseyin Efendi, birkaç günden beri sarayda gizli kapaklı yapılan bazı işleri Sadrazam’a ihbar etmeye başlamıştı.
Amberizade’de atalarından kalma bir amber düşkünlüğü vardı. Hüseyin Efendi’nin yaşı elliyi bulunca, genç kızlara karşı ilgisi de artmıştı.
Amberizade’nin amber düşkünlüğünü sarayda Sadrazamdan başka bilen bir kimse yoktu.
Hüseyin Efendi ne zaman evinde bir eğlence yapacak olsa, Sadrazama koşar ve “Aman Paşam!” derdi, “Bugün yine bazı dostlarla bir araya gelip bir eğlence yapacağız. Kulunuza bir dirhemcik amber lütfediniz!”
Sadrazam, Divan Kâtibi Hüseyin Efendi’nin bu arzusunu son günlerde sık sık yerine getirmeye başladığı için, Hüseyin Efendi de Sadrazama fazlasıyla sadakat göstermeyi bir vicdan ve insaniyet borcu sayıyordu.
Amberizade Hüseyin Efendi amber devrinin en ünlü ve ilginç şahsiyetlerinden biriydi.
O gün sarayda Telli Haseki ile Hüseyin Efendi arasında şöyle bir konuşma geçmişti.
“Bu pinti herifin vücudunu ortadan kaldırmak için ne yapmalı?”
“Vallahi Sultanım, kulunuzun böyle şeyler elinden gelmez. Ömrüm boyunca henüz bir tavuk bile kesmiş değilim.”
“Çeneni tut, fazla laf istemem. Ben sana, Git de Sadrazamı kes, demedim. Bir adamın vücudunu ortadan kaldırmak için mutlaka kafasını kesmek lazım gelmez ya!”
“Başka türlü ölüm aklıma gelmiyor Sultanım! Genç olsaydım, belki bu arzunuzu yumruklarımla yerine getirir ve sizi memnun etmeye çalışırdım.”
“Şimdi bu işi zekâ ve tecrübenle yapabilirsin. Mesela, hayvanlığını istediğin zaman nasıl bir lokma amberle dindiriyorsan, onu da istediğin dakikada bir dirhem afyonla uyutup gebertebilirsin!”
Amberizade Hüseyin Efendi, Telli Haseki’ye muğlak cevaplar vererek kırk sekiz saat süre talep etmiş ve böylece yakasını kurtarıp derhal soluğu Sadrazamın konağında almıştı.
Divan kâtibi Hüseyin Efendi, Sadrazamın huzuruna çıkar çıkmaz, “Aman Paşam,” dedi, “bu gece tarihin bir örneğini daha göremeyeceği önemli bir konuyu konuşmak için siz yüce Efendimi ziyarete geldim. Öncelikle şurasını belirteyim ki, bu gece kulunuzun buraya geldiğinden şeytanın bile haberi olmayacak.”
Sadrazam, Divan Kâtibi Hüseyin Efendi’nin telaşını görünce, “Hayır ola Amberizade, yine ne var?” dedi, “Hünkârdan ipe sapa gelmez bir emir mi getirdin?”
Hüseyin Efendi yarı ciddi yarı şaka söze başladı.
“Bu defaki emir Padişahtan değil… Telli Haseki’den.”
“Mutlaka Bolu Kadısı Sait Efendi hakkında olacak. Öyle değil mi?”
“Her zaman ziyaretimin sebebini hemen keşfederdiniz Paşam! Fakat bu geceki ziyaretimin sebebini Cinci Hoca’nın bütün cinleri bir araya gelse keşfedemez…”
Hüseyin Efendi iki elini ağzına götürerek, korkak bir sesle ekledi:
“Sizi öldürmeye geldim, Paşam!”
Sadrazam, çubuğunu çekerek homurdandı.
“Haydi gevezeliği bırak! Bilirsin ki ben böyle şakalardan hoşlanmam. Söyle bakayım, Hünkârın sevgili Hasekisi hamamları mı kapatmak istiyor? Yoksa…”
Amberizade, Sadrazamın sözünü kesti.
“Efendimizin neşesini kaçırmamak için konuyu anlamsız bulduğunuz bir şaka ile açmak istedim. Fakat rica ederim sözlerimi dikkate alınız. Telli Haseki, kulunuzu bu gece bu işin icrasına memur etmişti!”
Veziriazam, çubuğunu elinden bıraktı.
“Hangi işten bahsediyorsun, a Hüseyin Efendi?”
“Sinirlerinize hâkim olunuz, Paşam! Bendeniz bu gece sizi öldürmeye geldim.”
“Bu soğuk şakayı bırak diyorum sana. Çubuğu kafanda parçalarım alimallah!”
Divan kâtibi yemin ederek, “Vallahi Paşam, emin olunuz ki bu gece vücudunuzu ortadan kaldırmakla görevlendirildim. Fakat size olan sadakat ve bağlılığımın derecesini göstermek için gerçekleri söylemek zorundayım. Telli Haseki bütün yalvarmalarıma ve karşı çıkmalarıma rağmen ısrar etti, Birkaç dirhem afyon o pintinin vücudunu uyuşturmaya yeter, dedi ve beni buraya gönderdi.”
Mehmet Paşa şalvarını toplayarak yerinden fırladı.
“Ben de deminden beri söylediklerini şaka diye dinliyordum. Demek Telli Haseki benim ölümümü istiyor, ha?”
“Evet, ve Bu iş bu gece mutlaka bitmeli, dedi. Ne yapacağımı bilmiyorum.”
“Eee… Söyle bakalım, beni öldürebilecek misin?”
“Estağfurullah, Velinimetim! Kölenizden böyle bir cinayet ümit eder misiniz?”
“Olur a… Kim bilir sana işleyeceğin bu cinayet karşılığında neler vaat etmiştir?”
“Efendimiz, sizin de çok iyi bildiğiniz şeref ve namusumla söylüyorum ki hiçbir şey vaat etmedi.”
Sadrazam soğukkanlılığını korumaya çalışarak, “Peki ama,” dedi, “Telli Haseki’nin sana güvenip de böyle önemli bir işi verebilmesi için, senin onda bu cesareti doğuracak bir etki yaratmış olman gerekir. O hayâsız kadının sana böyle bir teklifte bulunabilmesine sen nasıl izin verdin?”
“Telli Haseki beni kendisinin en sadık kölelerinden biri olarak görür.”
“Sen ikiyüzlü bir acem kılıcına benziyorsun Hüseyin! Şeytana uyup da böyle bir cinayete kalkışacak olursan, evlatlarım ve dostlarım seni sağ bırakmazlar! Doğru söyle, bana kıyabilecek misin?”
Divan kâtibi duyduğu üzüntüden ağlamaya başlamıştı.
“Eğer böyle zor bir durumda kalmasaydım, sizi bu olaydan haberdar ederek üzmezdim. Ben hayatımda bir karıncayı bile bilerek öldürmemişken, siz velinimetime nasıl kıyabilirim? Benden, emin olunuz ki, size hiçbir fenalık gelmeyecektir!”
“O halde Telli Haseki’ye ne cevap vereceksin?”
“Veziriazamı odasında yalnız yakalayamadım demekten başka ne yapabilirim?”
“Bu fedakârlığına teşekkür ederim Hüseyin. Ben senin babanın aziz bir dostuyum. Aramızda yarım asırlık bir aile hukuku vardır. Senin Divan’da yükselip güçlenmen için benden başka kimse çalışmamıştır. Sarayda lekelenmeyen, temiz yürekli bir adam varsa o da sensin! Hümaşah Sultan sana bu cinayeti teklif ederken bir şey vaat etmemiş; vaat etse de sözünde durmaz ve sen işi yaptıktan sonra seni yok etmeye, ortadan kaldırmaya çalışırdı. Fakat ben, bana karşı gösterdiğin bu sadakat ve fedakârlığından dolayı seni Mısır Hazinedarlığı’na tayin ettireceğim. Bilirim ki senin gözün oradadır!”
Hüseyin Efendi gözyaşlarını silerek velinimetinin eteğini öptü.
Sadrazam Mehmet Paşa derin bir nefes alarak, ölümden kurtulmuş bir idam mahkûmu sevinciyle yerine oturdu.
“Bu olayda beni en çok ne üzdü biliyor musun?” dedi, “Ben bu yaşa geldikten sonra,