İskender Fahrettin Sertelli

Telli Haseki Hümaşah Sultan


Скачать книгу

imzalamaya mecbur etmiş olacak,” dedi.

      İngiliz sefiri, Sadrazamın bu cevabını bir tür itiraf sayarak yumuşadı.

      “Artık tavır ve hareketlerimde özgür ve serbest olabilirim değil mi Paşa Hazretleri?”

      “Marmara gezilerinize devam etmenizde hükümetçe hiçbir mahzur yoktur. Ancak Fransız elçisini de rencide etmek arzu etmeyiz. Her iki hükümet de dostumuzdur.”

      Mehmet Paşa, nasılsa, kırk yılda bir defa İngiliz sefirine, İngiliz soğukkanlılığını okşayacak bir cevap verebilmişti.

      Sir Thomas ayağa kalktı.

      “Hümaşah Sultan’ın samura ihtiyaçları çoksa, İngiliz samurlarının Fransız samurlarından çok daha güzel ve değerli olduğunu lütfen söyleyiniz. Kendilerine ilk gelecek gemiden beş denk samur göndereceğim.”

      “Fakat bu beş denk samurun bedelini Haseki nereden ödeyecek?”

      “Hediye olarak takdim edeceğim.”

      Mehmet Paşa hayretle gözünü açtı:

      “Bu ne cömertlik, Sir Thomas. Beş denk samur Padişahın sarayında bile yoktur. Bu samurları neye karşılık hediye ettiğinizi öğrenebilir miyim?”

      “Fransız elçisi bir denk samuru ne karşılığında hediye etmişse, ben de…”

      “Fakat bu pazarlığı Sultan İbrahim duyacak olursa…”

      İngiliz elçisi gülerek Sadrazamın sözünü kesti.

      “Bu gibi olayların Padişaha yansıtılıp yansıtılmaması sizin elinizdedir, Paşa Hazretleri!”

      “Bu alışverişe beni karıştırmasanız çok iyi olacak.”

      “Niçin çekiniyorsunuz? Bu gibi hediyeler her zaman, devletler arasında da alıp verilir. Bir denk samuru da size verecek olsam, zannetmem ki reddedesiniz.”

      Mehmet Paşa alışılmışın dışına çıkarak ayağa kalktı ve böylece elçiye iltifat etmiş oldu.

      “Bu hediyeniz, dostluğumuzun en kıymetli bir nişanesi olacağı için seve seve kabul ediyorum. Samur gemisi yakında gelecek mi?”

      İngiliz elçisi, samur yüklü geminin birkaç güne kadar İstanbul Limanı’na varmış olacağını söyledi.

      Sir Thomas saraydan ayrıldığı zaman neşeliydi.

      İngiliz elçisi, beş on gün sonra yine eskisi gibi Marmara gezintilerine devam edecekti.

      İngiltere elçisinin beş denk samur karşılığında sağladığı bu başarı siyaset âleminde Fransa’yı küçük düşürecek bir şey olarak görülebilirdi.

      Fransız elçisinin Sir Thomas aleyhinde yaptığı planlar bu yolla tamamen suya düşmüş oluyordu.

      Fransız elçisi, İngilizlerin İstanbul’da büyük kazançlar elde ettiğini görerek ticaret âleminde Fransız sermayesinin de işlemesini istiyordu.

      Hâlbuki o devirde samur ve amber ticareti tamamıyla İngilizlerin elindeydi.

      İstanbul’da en büyük zenginler, sermayelerini her şeyden ziyade samur ve amber ticaretine vermişlerdi.

      Fransız elçisi Telli Haseki’ye bir denk samur vaat etmekle hem sarayda önemli bir haline gelmiş, hem de ticaret sahasında İngilizlere esaslı bir darbe vurmuş olacaktı.

      Ticaretin, yalnız bir devlet sermayesine bırakılması esasına dayalı olan bu mücadelede hangi tarafın galip geleceği henüz belli değildi.

      Sadrazam, hastalığını unutarak Divan Kâtibi Amberizade ile meseleyi görüşmeye koyulmuştu.

      Amberizade Hüseyin Efendi, Telli Haseki’nin Fransız sefirine aracı olarak verdiği teminattan bahsederek, “Paşam,” dedi, “Sir Thomas’a söz verdiniz ama Hümaşah Sultan da Fransız elçisine söz verdi. Bilmem ki sözünden döner mi?”

      “Ben Telli Haseki’nin ne kadar haris bir kadın olduğunu bilirim. Fransız elçisinin vaat ettiği bir denk samura karşılık İngiliz elçisinden beş denk samur alacak. Düşün bir kere Hüseyin… Beş denk samur… Bu ne büyük bir servet!”

      “Hakkınız var, Paşam! Beş denk samura, insan kırk yıl hazinedarlık etse yine sahip olamaz.”

      “Köftehor! Ben bunca zamandan beri sadrazamlık görevini işgal eden bir vezir olduğum halde konağımda elli parça samur yok.”

      “Bir denkte kaç parça samur var acaba…”

      “Fransız denklerinde yüz seksen, İngiliz denklerinde ise iki yüz parça samur vardır.”

      “Demek ki, Telli Haseki havadan bin parça samura sahip olacak. Bu işin komisyonculuğu da size iki yüz parça samur kazandırmış oluyor!”

      “Fena alışveriş değil. Nasıl, olayı idare edişimi beğendin mi?”

      “Zaten, Efendimiz bu devletin başında bulunmasanız, memleket mahvolurdu.”

      “Ciddi mi söylüyorsun, Hüseyin?”

      “Kulunuz, size karşı ikiyüzlülük yapabilir miyim? Bugün, zekâ ve anlayışınıza bir daha şahit oldum. Kaşı çatık gelen İngiliz sefirini nasıl yağladınız, balladınız da saraydan yüzü gülerek gönderdiniz. Doğrusu bu başarıyı her vezirin yakalayabilmesi mümkün değil.”

      “Bu meselenin siyasi bir ayrılığa yol açması riski de vardı, değil mi?

      “Ne demek, Paşam. Herif ısrar etseydi mesele Padişaha aksedecek ve ortalık bu yüzden karmakarışık olacaktı. O vakit Telli Haseki’nin elinden çekeceğimiz vardı.”

      Veziriazam gururla kafasını salladı.

      “Hükümetin başında ben olmasam, vay bu milletin haline!”

*

      Amberizade Hüseyin Efendi, Mehmet Paşa’dan aldığı talimat üzerine divanda yeni bir ferman hazırlamaya başlamıştı.

      Divan kâtibi, mala mülke önem veren bir adam olmamakla beraber, Sadrazamın böyle havadan bir denk samur kazanıverdiğini görünce, “Bana bu işten niçin bir hisse düşmesin?” diye söylenmeye başlamıştı.

      Amberizade’nin hakkı vardı. Bu meselede en çok üzülenlerden biri de kendisiydi. Telli Haseki beş denk ve Veziriazam Hazretleri bir denk samur alsın da, kendisi bu işin bütün sorumluluğunu üzerine aldığı halde neden hiç olmazsa elli samur almasındı?

      Amberizade Hüseyin Efendi’nin karısı her gün kendisine, “Herif, sen ne beceriksiz hükümet memurusun. Âlem evine araba ile samur taşıyor da, sen bunca senedir evimize bir uyuz kedi postu bile getirmedin,” diye söylenip dururken, kırk yılda bir defa ele geçen bu fırsattan yararlanmamak, budalalıktan başka ne olabilirdi ki?

      Zaten, divan arkadaşları, Hüseyin Efendi’ye son günlerde, doğruluğunu kast ederek, “Sen havayla geçinen bir adamsın,” demeye başlamışlardı.

      Hüseyin Efendi, bu fırsatı da kaçıracak olursa sarayda kendisini yakından tanıyan ve seven arkadaşları arasında çok gülünç bir duruma düşeceğini anlamıştı.

      Son kararını verdi.

      “Eğer Mehmet Paşa bana elli samur vermezse, ben de onun sevgili Nuruhayat’ını bulacağıma dair verdiğim sözü yerine getirmeyeceğim!”

      Nuruhayat, İstanbul’dan Mısır’a Kaçarken

      Amberizade, o gece divandaki işlerini bitirdikten sonra, ertesi gün Telli Haseki’yi ziyaret etmek üzere saraydan çıkmıştı.

      Divan Kâtibi Hüseyin Efendi, Hümaşah Sultan’la Veziriazam Mehmet Paşa arasında önemli bir rol oynayacak ve bu yolla iki taraftan