bir gece, aniden ve esrarengiz bir şekilde ölümü herkesi hayret ve merak içinde bırakmıştı.
İstanbul halkı mahalle kahvelerinde bu hadise etrafında hayli dedikodu yapmıştı.
“Mehmet Paşa’nın cesedini gözümle görmüş olmasaydım, ölümüne inanmayacaktım.
“Niçin, o da Allahın kulu değil mi? Elbette bir gün ölüp gidecekti.”
“Fakat samur yastıkta ve kuş tüyü yataklarda yatan Veziri böyle hindi boğazlar gibi nasıl ve niçin boğdular acaba?”
“İsabet oldu, arkadaş! Bu riyakâr herif sadrazamlık sandalyesini işgal ettiği günden beri yalnız belini düşünen ve yetmişinden sonra acaba bir çocuk daha yapabilir miyim diye her gece amber yutan bir dalkavuktu.”
“Onun yerine geçen Salih Paşa da sanki ondan iyi bir mal mı?”
“Hiç olmazsa, Salih Paşa eskisinden biraz daha kurnaz bir adamdır. Padişahı onun kadar kötü işlere sürüklemez.”
“Haydi canım, Padişah divanenin biridir.”
“Ben de akıllıdır demedim ya!”
“Bugün kırmızı gördüğünü yarın yeşil diye iddia eden bir adama yaranılır mı?”
“O halde Salih Paşa’nın da ömrü az olacak.”
Telli Haseki, Bolu Kadısı’ndan dolayı küsüştüğü Mehmet Paşa’nın vücudunu ortadan kaldırdıktan sonra, Sultan İbrahim’i ikna ederek Sadrazamın sarayını da yağma ettirmişti.
Telli Haseki, Mehmet Paşa’nın herkesten rüşvet aldığını, parasız kimseye memuriyet vermediğini biliyordu.
Uzun zamandan beri sadrazamlık sandalyesini işgal eden bir vezirin sarayında neler bulunmazdı?
Sultan İbrahim, “Koca godoşun evinde bulunan değerli eşyanın hepsi kayda geçirilip saraya taşınacak,” demişti.
Telli Haseki bu emri alınca Mehmet Paşa’nın evini yağma ettirdi.
Mehmet Paşa’nın evinin bodrumunda, İngiliz elçisinden o günlerde almış olduğu bir denk samurla iki sandık mücevherat, yüz seksen kese nakit, iki araba acem halısı ve birçok değerli Hint kumaşları bulunarak saraya getirilmişti.
Padişah bunları görünce sevgili Hasekisinin alnından öptü.
“Bu ganimetlerin yarısını sana verdim. Koca godoş beni kandırarak neler neler biriktirmiş,” diye söylendi.
Sultan İbrahim Mehmet Paşa’nın mücevherlerini karıştırırken eline büyük ve çok kıymetli bir zümrüt geçti.
“Bakın şu taşa! Benim hazinemde benzeri yoktur. Hain köpek, sarayımdan bunun gibi nice eşya aşırmıştır. Yağma etsinler bu lanet olasının bütün malları. Evlatları ve dostlarına zırnık bile kalmasın.”
Mehmet Paşa’nın evi ve eşyası yağma edildikten sonra, Sultan İbrahim birkaç gün neşe içinde vakit geçirdi. Telli Haseki’sini yatak odasına kapattı ve yanına kimseyi kabul etmedi.
Hümaşah Sultan, son zaferinin yarattığı geçici bir gururla Hünkârı iyice yönetmeye başlamıştı.
Sultan İbrahim, Telli Haseki’nin gözlerine bayılıyor, “Bakışların ok gibi kalbime saplanıyor… Beni deli edeceksin!” diyordu.
Telli Haseki, Padişahın saflığından yararlanarak yeni Sadrazamı da avcunun içine almak için çareler aradı. Bir akşam Padişaha, “En ufak ve önemsiz işleri bile size danışmadan yapmıyorlar. Hâlbuki böyle basit işleri Sadrazam da divan hükümleriyle icra edebilir. İzin veriniz de bu gibi işler için Efendimizi rahatsız etmesinler,” demişti.
Sultan İbrahim karısının bu sözünden çok memnun oldu ve hatta duygulandı.
“Elmasım!” dedi, “Sen benim sekizinci ve sonuncu karımsın! Sen diğer hasekilerimin aksine, kesinlikle benim üzülmemi istemiyorsun. İşte seni bunun için çok seviyorum. Ferman buyurdum, bundan sonra lalam her şey için beni taciz etmesin. Yalnız, bostancıbaşıyı ilgilendiren bir iş olursa onu mutlaka ben görmeliyim.”
Telli Haseki, bu emri Padişahın yanından ayrılınca derhal Veziriazama bildirdi.
Salih Paşa, yaltaklanmayı Mehmet Paşa’dan daha çok seven, ikiyüzlü bir vezirdi.
Mehmet Paşa’nın arasıra gösterdiği cesareti, bir defa bile gösterecek kadar cesur değildi.
Özellikle de kendinden önceki vezirin feci sonuna şahit olduktan sonra, böyle çılgın bir hükümdara cesaret gösterip de hayatını tehlikeye atmak akıllı işi olamazdı.
Telli Haseki, Padişahın iradesini Sadrazama bildirdiği zaman, Salih Paşa bundan çok memnun oldu.
“Kulunuz sormadan hiçbir şey yapamam Sultanım,” dedi. “Fakat siz bana cesaret veriyorsunuz, kölenizi sessizce dinliyorsunuz. Bundan sonra Padişahımızdan sorulması gereken işler için size bilgi veririm. Siz ne ferman buyurursanız o şekilde hareket ederim.”
“Amber ve samur işleriyle yabancılara ait durumları Padişaha bildirirsin. Hünkârın neşeli zamanında sakın keyfini kaçıracak münasebetsiz bir şey söylemeyesin! Sonra sen de Mehmet Paşa’nın yanına gidersin!”
Telli Haseki, Sadrazamın yüzüne gülerek, “Kösem Sultan’ın gizli işlerinden de beni haberdar etmeyi unutmazsın, değil mi?” dedi ve Salih Paşa’yı kâh tehdit edip kâh iltifatlara boğarak yanından ayrıldı.
Hümaşah Sultan, devlet ve millet işlerine tamamıyla hâkim bir şahsiyet olmuştu.
Salih Paşa, Telli Haseki’den aldığı talimat üzerine, Padişahı ender olarak ziyaret ediyor ve huzura çıktığı zaman Hünkâra kıymetli bir hediye sunuyordu.
Sultan İbrahim, Sadrazamı görünce, önce eline bakar “O bohçanın içinde ne var? Yine ne getirdin bakalım?” diyerek arsız bir çocuk hamlesiyle Salih Paşa’nın üzerine atılırdı.
Salih Paşa, Mehmet Paşa kadar zengin bir vezir olmamakla birlikte Padişahın gözüne girmek için dışarıda en ufak bir rüşveti bile reddetmez ve bu yolla bir hafta zarfında biriktirdiği eşyanın en kıymetlisini Sultan İbrahim’e verirdi.
Bir gün Padişah, “Lalam Mehmet Paşa bu kadar eli açık değildi,” dedi, “Sen nice gani yürekli bir adamsın! Bu kıymetli eşyalar sana ailenden mi miras kaldı ki her gün bana vermekle tükenmiyor?”
Salih Paşa birdenbire şaşırdı. Cevap vermedi. Benzi sapsarı olmuş, dizleri titremeye başlamıştı.
Salih Paşa, o günden sonra, Padişahı sık sık ziyaret etmez olmuştu. Topladığı hediyelerin bir kısmını Telli Haseki’ye gönderiyordu. Sadrazamlığa geldiği yirmi beş günden beri, Padişahın yüzünü ancak beş altı defa görebilmişti.
Sarayda, Salih Paşa’yı, Telli Haseki’den başka koruyan kimse yoktu.
Mehmet Paşa, saray çevresinde kendisine çok taraftar toplamış ve sadrazamlığı zamanında saraydakilerin her birine ayrı iyiliklerde bulunmuştu.
Saray halkı Salih Paşa’dan memnun değildi. Herkes eski Vezirin hasretini çekiyordu.
Telli Haseki bu durumdan memnundu.
Salih Paşa’nın sarayda bir bostancı kadar bile güç sahibi, saygın bir şahsiyet olmamasından, elbette herkesten çok Telli Haseki memnun olacaktı. Çünkü Sultan İbrahim’in sevgili Hasekisi memlekete baştanbaşa hükmedebilmek için Salih Paşa’dan daha ahmak ve yaltaklanmaktan başka şey bilmeyen bir vezir bulamazdı.
Salih Paşa her açıdan Hümaşah Sultan’ın esiri ve yaptığı kötülükler için kullandığı