Неизвестный автор

Türk Masalları


Скачать книгу

istemiyorlar, seyisimi istiyorlar. Seyisi cellada veriniz!..” demiş.

      Gök’ü cellada teslim ederek öldürmüşler. Bunun üzerine üç kız:

      “Ölüsünü isteriz de isteriz!” diye tepinmeye başlamış…

      Keloğlan:

      “Aman ölüsünü veriniz, bakalım ne yapacaklar?” demiş.

      Bunun üzerine kızlara ölüyü vermişler. Kızlar hemen Kevser şarabını oğlanın kesik başına sürmüşler; başı, vücuduna yapıştırmışlar. Sonra da Kevser elmasını koklatmışlar. Oğlan üç kere aksırdıktan sonra derhâl canlanmış. Bunu haber alan Keloğlan:

      “Demek iyi kesmemişler, tekrar kellesini uçursunlar!” demiş.

      Cellatlar, oğlanı yakalayarak öldürmeye götürürlerken Hakan da pencereden bakıyormuş. Oğlan kolunu sıvayarak Hakan’a, pazubendi göstermiş.

      Bunun üzerine Hakan:

      “Durunuz!” emrini vermiş ve oğlanı yanına çağırmış. Şehzade başından geçenleri bir bir anlatmış. Bunun üzerine Hakan, Keloğlan’ı iki ağacın gövdesine gerdirmiş ve halka:

      “Bu hain Keloğlan’ın önünden her geçen etlerini cımbızla çeksin!” demiş. Halk da Hakan’ın dediğini yapmış, bu suretle Keloğlan cezasını bularak acılar içinde kıvrana kıvrana ölmüş. Hakanın asıl oğlu Gök de bu üç kızla kırk gün, kırk gece düğün yaparak evlenmiş. Onlar ermiş bahtına biz çıkalım tahtına!

      Gökten üç elma düşmüş; biri anlatana, biri dinleyene…

      Biri de yazana!..

      Behnane

      Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir memlekette gayet zengin bir adam ve bunun Behnane adında gayet güzel bir kızı varmış. Kız daha on yaşına basarken annesi ölmüş. Babası bu acı üzerine beş yıl hiç evlenmemiş. Kızı on beş yaşına gelince evlenmeye karar vermiş. Bu haber şehirde yayılmış. Bir gün Behnane mektebe gidince hocası çağırmış ve:

      “Kızım, babanın evlenmek istediğini öğrendim. Senin üvey anne elinde kalıp da eziyet çekmene dayanamam. Onun için beni alsın. Hiç olmazsa sana üvey analık yapmam.” demiş.

      Bunun üzerine Behnane:

      “Peki, hocacığım… Siz merak etmeyiniz, ben babama söylerim.” demiş.

      Akşam evde babasına söyleyerek babasından kabul cevabını almış. Ertesi gün Hoca Hanım’a söylemiş.

      Bir müddet sonra, Hoca Hanım gelin olarak Behnanelere gelmiş ve hep birlikte mesut bir hayat yaşamaya başlamışlar. Bir müddet sonra Hoca Hanım, evlerinin altında bulunan bir Peri Padişahı’nın oğlu ile sevişmeye başlamış. Hoca Hanım’ın gezmeye gittiği bir gün, Behnane kendi kendine:

      “Mademki annem evde yok… Ben de temizlik yapayım.” demiş.

      Kollarını sıvayarak evi temizlemeye başlamış. Her tarafı süpürmüş ve çıkan tozları da odanın arkasına toplamış. Kürekle bu tozları alıp sokağa atarken küreğe bir şey takılmış. Eğilmiş bakmış ki bir kilit!.. Kilidi açmış ve orada bir merdiven ve onun altında bir has bahçe görmüş. Biraz düşündükten sonra aşağı inmeye karar vermiş, aşağı inince bu has bahçede gayet güzel bir delikanlı görmüş.

      Behnane:

      “Aa! Burada yabancı bir erkek var!” diyerek dışarı çıkmış, kapıyı kapamış, kilitlemiş ve içeri odasına gidip oturmuş. Akşam annesi gelmiş, yemişler içmişler, sonra da yatmışlar. Kadın, evde kimse yokken yine Peri Padişahı’nın yanına inmiş.

      Her zaman sorduğu soruyu tekrarlamış:

      “Ay mı güzel, gün mü güzel; sen mi güzel, ben mi güzel?” demiş.

      Peri Padişahı:

      “Ne ay güzel ne gün güzel; ne sen güzel ne ben güzel… İlle Behnane!.. İlle Behnane!..” diye bağırmış.

      Kadın, Behnane’nin kendi sevgilisi ile seviştiğine hükmetmiş. Behnane’yi evden atmaya karar vererek büyücü bir kadına gitmiş, vaziyeti anlatmış ve kendisine bir akıl öğretmesini istemiş.

      Büyücü demiş ki:

      “Ben sana şimdi bir şepit1 veririm. Sen de bunu yatağının altına koyarsın, döndükçe çıtır çıtır eder; sen de ‘Aman kocacığım bu kız beni yataklara düşürdü, bak her tarafım çıtır çıtır ediyor, bu kızı illa at!’ dersin ve bu suretle o kızı evden attırırsın.” demiş.

      Kadın, cadının söylediklerini aynen yapmış ve kocasını aldatarak Behnane’yi evden attırmaya söz almış. Ertesi gün babası Behnane’yi yanına çağırmış ve kızına:

      “Kızım bugün amcana gideceksin, hazır ol, bir saat sonra ben seni alıp götüreceğim.” demiş.

      Bir saat sonra Behnane ile yola çıkmışlar. Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler, bir ağaçlık dağa gelmişler. Bu ağacın altına gelince durmuşlar.

      Babası demiş ki:

      “Eyvah! Evde mühim bir şeyi unuttum, sen dur da ben şimdi gelirim.” demiş ve bunun üzerine geldiği yoldan ters yüzü dönmüş ve geri gitmiş. Behnane akşama kadar beklemiş. Babası gelmemiş. Akşam bir ağacın üzerine çıkmış, ağacın üzerinde sabaha kadar beklemiş; fakat babası gelmemiş. Ertesi gün başının çaresine bakmak için geldiği yolun aksine yoluna devam etmiş ve öğleye doğru bir konağa rastlamış. Bu konağın kapısını çalmış, karşısına bir ihtiyar çıkmış. Behnane başından geçenleri bu adama anlatmış. Bu ihtiyar, ahu kadar güzel bu kızı hayranlıkla seyretmiş. Bu kız bir dünya güzeliymiş; uzun boylu, sırma saçlı, beyaz tenli, iri siyah gözlü ve masum yüzlü bir kızmış…

      İhtiyar:

      “Burası Kırk Haramilerin evidir, amma akşam geldikleri vakit, seni istemezlerse yarın başının çaresine bakarsın.” demiş.

      Behnane’yi odasına almış, akşam olmuş, Kırk Haramiler gelmiş. Sofraya oturmuşlar.

      O zaman ihtiyar:

      “Benim bir kızım olsa, beni arasa arasa bulsa sizin neyiniz olur?”

      Kırk Haramiler hep bir ağızdan:

      “Dünya ve ahiret kardeşimiz olur!” demişler.

      Haramibaşı:

      “Eğer kızın güzel ise bana namahremdir!” demiş.

      İhtiyar yerinden kalkmış ve kızı odaya getirmiş. Haramibaşı, kızı görünce bakmış ki bu kız tasviri cihan, mahbubu zaman!.. Bunun üzerine gözlerini kapamış ve:

      “Bu kız bana mahremdir.” demiş.

      Bu güzel kızı derhâl sevmiş ve kızı evlatlığa kabul etmiş.

      Behnane orada mesut yaşayadursun… Biz gelelim Behnanelerin evine… Hoca Hanım derhâl iyi olmuş. Bir müddet sonra yine Peri Padişahı’nın yanına gitmiş ve ona:

      “Ay mı güzel, gün mü güzel; sen mi güzel, ben mi güzel?” demiş.

      Peri Padişahı da:

      “Ne ay güzel ne gün güzel; ne sen güzel ne ben güzel… İlle Behnane!.. İlle Behnane!..” demiş.

      Kadın kızarak:

      “Aptal sevgilim, ben Behnane’yi bir dağa attırdım. Onu, dağ başında kurtlar, kuşlar yemiştir.” demiş. Peri Padişahı da ona, Behnane’nin nerede ve nasıl